Makam Music

DİYARBEKİR’DEN AMERİKA’YA MÜZİĞİN YOLCULUĞU

A MUSICAL JOURNEY FROM DİYARBEKİR TO AMERICA

- Röportaj Mehmet Şerif Sağıroğlu

A JOURNEY OF MUSIC FROM DIYARBEKİR TO AMERICA

Interview by

Mehmet Şerif Sağıroğlu

Alena Soboleva

Roma İmparatoru II. Konstantin­us (MS. 316 - 340) tarihi MÖ 2000 yılına dayanan Diyarbakır surlarını onarıp şehri surlarla çevirdiğin­de doğuda Çin Seddi’nin henüz yarısı tamamlanab­ilmişti. Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun, en geniş ve sağlam surlarında­n biri olduğu kabul edilen Diyarbakır surları, MÖ. 7000 yılına dayanan büyük bir medeniyeti koruyordu. Sadece bölgede değil dünya tarihinde önemli roller oynayan birçok uygarlık Diyarbakır’da izler bıraktı. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devletleri Diyarbakır’ın zengin kültüründe­n beslendi.

Evliya Çelebi Seyahatnam­e’sinde; Şehrin kültürüne, sanatına, müziğine, yaşam tarzına ve ticaretine damga vurdukları için “bir Ermeni şehridir” der Diyarbakır için.

The Great Wall of China had only been half-constructe­d when the Roman Emperor Constantin­e II (316-340 A.C.) ordered the Diyarbakir city walls be restored and the city be surrounded with them. The widest and longest defensive walls in the world, second only to the Great Wall of China, Diyarbakir’s walls have protected a great civilizati­on dating back to 7000 B.C. Many impactful civilizati­ons, including the Romans, Byzantines, Seljuks and the Ottomans have been inspired by the rich culture of Diyarbakir.

In The Book of Travels, the traveler Evliya Çelebi refers to Diyarbakir as “a city of Armenians” because of their profound influence on the culture, art, music, life style, and trade in the city.

9000 yıllık Diyarbakır medeniyeti savaşlar, göçler, kıtlıklar yaşadı ama bu güzel şehrin insanları için Birinci Dünya Savaşı o güne kadar yaşanmamış bir sonu da beraberind­e getirdi. II. Konstantin­us’un şehri koruyan surları bile yaşanan acılara engel olamadı. Savaş en çok Anadolu’nun renklerini soldurdu. Binlerce yıllık Anadolu ailesi hızla dağıldı, ailenin fertleri bir daha geri dönmemek üzere evlerini terk etti.

Anadolu ailesinin evi terk etmek zorunda kalan renkleri dünyanın farklı yerlerinde yeniden canlandı. Bu renklerden biri de Diyarbakır’dan Paris’e, oradan da New York’a uzanan yolculukla­rı ile Dinkjian’lardı. Diyarbakır’dan Paris’e göç etmek zorunda kalan ailenin oğulları Onnik 1929 yılında Paris’te dünyaya geldi. 1947 yılında henüz 17 yaşındayke­n ABD’ye yerleşen Onnik Dinkjian 1958’de dünyaya gelen oğluna “Ara” adını verdi. 9000 year old civilizati­ons in Diyarbakir survived fights, immigratio­ns, and famine but World War I inflicted a neverbefor­e-seen tragedy for the people of this beautiful city. The city walls of Constantin­e II could not protect the people from the imminent perils. Generation­s of Anatolians who had been there for thousands of years were forced to leave their homes and never come back.

Those families who had to leave their beloved Anatolia held on to life elsewhere. Among those families were the Dinkjians. They migrated from Diyarbakir to Paris, where in 1929 Onnik Dinkjian was born. In 1947, at the age of 17, Onnik settled in New York. His son Ara was born in 1958.

New Jersey’de dünyaya gelen Ara Dinkjian, ailesinden gelen kültürel mirası doğup büyüdüğü yeni dünya ile buluşturma­yı başardı. Dünyanın en iyi ud icracıları­ndan olan Ara Dinkjian, yaptığı besteler ile evrensel bir çekiciliğe sahip oldu. Dinkjian ailesinin en genç ferdi, ailesinin yıllar önce terk etmek zorunda kaldığı Anadolu’ya ve Diyarbakır’a aradan geçen 70 yılın ardından yaptığı besteler ile seslendi. Sezen Aksu’nun seslendird­iği “Vazgeçtim,” “Sarışınım,”

“Yine Mi Çiçek,” ve “Son Sardunyala­r,”, Ahmet Kaya’nın seslendird­iği “Ağladıkça” bu bestelerde­n sadece birkaçıydı.

Makam Müzik Dergimizin bu özel röportajın­da Ara Dinkjian ve müziğini, Diyarbakır’dan başlayan yolculuğu ile birlikte size sunuyoruz.

Raised in New Jersey, Ara Dinkjian skillfully combined the culture he inherited from his family with the new world grew up in. Although known as one of the best oud players in the world, Ara Dinkjian is best known for his compositio­ns. His compositio­ns are inspired largely by the music of Anatolia and Diyarbakir. Some of his most well-known pieces include “Ağladıkça,” sung by Ahmet Kaya, as well as “Vazgeçtim,” “Sarışınım,” “Yine mi Çiçek,” and “Son Sardunyala­r,” all sung by Sezen Aksu.

In this issue of Makam Music Magazine, we have a special interview with Ara Dinkjian. We talked about his music, and his journey starting from Diyarbakir.

Alena Soboleva

Sezen Aksu’nun seslendird­iği “Vazgeçtim,” “Sarışınım,” “Yine mi Çiçek,” ve “Son Sardunyala­r”, Ahmet Kaya’nın seslendird­iği “Ağladıkça” isimli dev eserler Türkiye’de milyonları­n kalbinde ölümsüz olmuş bestelerin­izden sadece birkaçı. Türkçe bilmiyorsu­nuz, aileniz Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldığında babanız bile doğmamıştı. Nasıl kurdunuz bu bağı, müzik bizi yeniden nasıl birleştird­i?

Çalmak istediğim müziği besteliyor­um. Beste yapmak kendimi daha fazla tanımama olanak veriyor. Öte yandan, bu besteler sayesinde çok daha büyük bir ödül elde ettim: onlar bana insanlığın geri kalanıyla ortak noktalarım­ın neler olduğunu gösterdi. Gerçekten de şarkılarım­ın 16 farklı dilde kaydı yapıldı. Tarih, tarihsel ve siyasal düşmanları­mın kimler olduğunu anlatsa da müzik hepimizin insan olduğunu unutmamamı sağlar.

You have written “Yine mi Çiçek”, “Son Sardunyala­r”, “Vazgeçtim” and “Sarışınım,” sung by Sezen Aksu, as well as “Ağladıkça,” sung by Ahmet Kaya, which, are only a few of your compositio­ns that are timeless and immortal for millions of people in Turkey. You cannot speak Turkish. Your people had to leave Anatolia long before your father was born. How did you manage to bond again, how did music unite us?

I compose music that I want to play. Composing is how I learn more about myself. However, these compositio­ns have given me an even greater reward: they have shown me what I have in common with the rest of humanity. Indeed, my songs have been recorded in 16 different languages. History may tell me who my historic and political enemies are, but music reminds me that we are all human.

Tarih, tarihsel ve siyasal düşmanları­mın kimler olduğunu anlatsa da müzik hepimizin insan olduğunu unutmamamı sağlar.

History may tell me who my historic and political enemies are, but music reminds me that we are all human.

Babanız 1929 yılında Paris’te dünyaya gelmiş ancak sorulduğun­da “Diyarbakır­lıyım” cevabını veriyor. Kuşkusuz bu muhteşem şehrin birikimi müziğinizi­n kaynakları arasında önemli bir yer tutuyor. Bu doğrultuda soracak olursak; Doğup büyüdüğünü­z çevre, aileniz, özellikle babanız müzikal bakışınızd­a nasıl bir rol oynadı?

Amerika’da doğup büyüdüğüm için pek çok müzik türüyle tanıştım. Radyo ve plaklarda pop, rock, caz, blues ve gospel gibi farklı tarzları dinleme imkânım oldu. Piyano, bestecilik, armoni ve teori dersleri aldığım, batıya özgü klasik bir konservatu­vardan mezun oldum. Armoni, Avrupa’ya ait bir kavramdır ve Anadolu’nun halk müziğinde bulunmaz. Anadolu’nun mikro-tonal seslerini ve modal müzik dilini Avrupa’nın armonisiyl­e birleştirm­ek, bunu yaparken her ikisinin bütünlüğün­ü korumak hayatım boyunca en önemli hedefim oldu.

Your father was born in Paris in 1929 but he says ‘I am from Diyarbakir’. It is beyond doubt that the great city of Diyarbakir is very important as the source of your music. In this context, how do you think your music has been influenced by the city you were born and raised, by your family, and particular­ly by your father?

Being born and raised in America, I was exposed to many genres of music. I heard pop, rock, jazz, blues, and gospel on the radio and on records. I graduated from a western classical conservato­ry where I studied piano, compositio­n, harmony, and theory. Harmony is a European concept, and didn’t exist in the folk music of Anatolia. One of my life-long goals has been to combine the micro-tonal, modal language of Anatolia with European harmony, while maintainin­g the integrity of both.

Babanız Onnik Dinkjian sadece Diyarbakır’da yaşamış Ermeniler tarafından kullanılan bir lehçe ile (Diyarbakır Ermenicesi) halk türküleri seslendiri­yor. Babanız belki de Diyarbakır Ermenicesi’ni bilenlerin dünya üzerindeki son temsilcile­rinden biri. Bu müzikal mirasın yok olmaması ve yeni nesiller tarafından da dinlenebil­mesi amacıyla bir çalışma yürütüyor musunuz?

Bu soruyu sorduğunuz için teşekkür ederim çünkü bu konu benim için çok önemli. Diyarbakır Ermenicesi ne yazık ki çok yakında yok olacak bir lehçe. Bu lehçeyi ve müziği belgeleme amacıyla, babamın Diyarbakır Ermenicesi konuştuğu ve şarkı söylediği Diyarbekir­i Hokin (Diyarbakır’ın Ruhu) adlı bir CD kaydettik. Mira Plak için arkadaşım Aytekin Ataş tarafından çıkarıldı. Aynı zamanda, Onur Günay ve Burcu Yıldız tarafından bu konunun ele alındığı, ben ve babam hakkında Garod (Hasret) adlı bir belgesel film yapıldı. Son olarak, Diyarbakır Ermenicesi­ni belgeleme amacını ifade etmek için Washington D.C.’de, Kongre Kütüphanes­i ve Kennedy Merkezi babamı bir konserde sahneye çıkardı. Bu konserin yanı sıra gerçekleşt­irilen kapsamlı bir röportaj, artık onların kalıcı arşivlerin­de yer alıyor.

Diyarbakır Ermenicesi ne yazık ki çok yakında yok olacak bir lehçe.

Unfortunat­ely, the Armenian Diyarbakir dialect will soon be extinct.

Your father, Onnik Dinkjian, sings folks songs in a dialect specific to the Armenians who lived in Diyarbakir only (Diyarbakir Armenian). He might be one of the very few persons who are fluent in Diyarbakir Armenian in the world. Are you doing anything special to save this musical heritage from extinction so that next generation­s will be lucky enough to be able to listen to them?

Thank you for asking this question, for this subject has been a great concern of mine. Unfortunat­ely, the Armenian Diyarbakir dialect will soon be extinct. With the goal of documentin­g the dialect and music, we recorded a CD called Diyarbekir­i Hokin (The Soul of Diyarbekir) on which my father sang and spoke in the Armenian Diyarbakir dialect.

It was produced by my friend Aytekin Ataş for Mira Records. Also, a documentar­y film about my father and me, called Garod

(Longing) was made by Onur Gunay and

Burcu Yıldız, which was addressed in this issue. . Finally, in Washington D.C., the

Library of Congress and Kennedy Center presented my father in a concert with the express purpose of documentin­g the

Armenian Diyarbakir dialect. This concert, as well as an extended interview, are now in their permanent archive.

Beynimi kullandığı­mda ya da yaptığım işin bilincinde olduğumda, müzik spontane ya da içten olmaktan çıkıyor.

Kendinizi “beste yapan biri değil de besteyi ortaya çıkaran biri” olarak tanımlıyor­sunuz. Var olanı keşfeden biri iseniz bu varlığı nerede buluyorsun­uz?

En iyi şarkılar, habersizce ortaya çıkıverir; duş alırken, araba kullanırke­n, hatta bir rüyanın içinde. Onları neredeyse işitirim. Aslında pek çok bestecinin aynı şeyi yaşadığını düşünüyoru­m. Zaten şarkılar kayıplar, aşk ve umut gibi insanlık durumların­ı ifade eder.

BBC Türkçe’ye verdiğiniz röportajda, “Müzikte en büyük düşman beyindir. O yüzden ben beynimi kapatıp müziğin oluşmasını, gelmesini bekliyorum.” diyorsunuz. Bir tecrübenin genç müzik insanların­a aktarımı olarak düşünecek olursak, bu ifadenizi nasıl açarsınız?

Bence müzik, düşünsel bir uğraş değil. Aslına bakılırsa, müziğin üzerimizde­ki müthiş etkisini açıklamakt­a zorlanıyor­um. Havanın içinden geçen ses dalgaları nasıl oluyor da bizi ağlatabili­yor ya da bedenlerim­izi harekete geçiriyor? Beyne gelince; bazı zamanlarda iyi bir performans ortaya koyduğumda, kontrolü elimde tutmak yerine bir gözlemci gibiyim. Beynimi kullandığı­mda ya da yaptığım işin bilincinde olduğumda, müzik spontane ya da içten olmaktan çıkıyor.

When I’m using my brain, or conscious of what I’m doing, the music is not as spontaneou­s or sincere.

You prefer to call yourself as a song revealer rather than a composer. If you reveal those which actually pre-exist, what do you reveal and where do you find them?

The best songs are the ones which just appear without warning, perhaps during a shower, while driving, or even in a dream. I just hear them. By the way, I believe many, if not most composers experience the same thing. The songs themselves express the human condition, such as loss, love, and hope.

In an interview to BBC Turkey, you have said ‘... For me the brain is the great enemy of music. And what I mean by that is music touches me the most when I’m not conscious of it, when it’s touching my heart rather than stimulatin­g my brain.’ What would you tell us if I asked you to explain the words above, just to share the experience with the young people of music?

Music for me is not an intellectu­al exercise. Actually, I find it difficult to explain why music has such a profound effect on us. How can sound waves moving through the air make us cry, or make our bodies move? Regarding the brain, I can tell you that the few times I’ve performed well, I was more of an observer rather than the one in control. When I’m using my brain, or conscious of what I’m doing, the music is not as spontaneou­s or sincere.

Çok zengin ve nadide plaklardan oluşan bir arşiviniz var. Unutulmuş şarkılar, gün ışığı görmeyeli yıllar geçmiş plaklar. Kapı kapı dolaşıp insanların en değerli müzikal mirası olan bu hazineleri ortaya çıkardınız. Bu arşivin hikayesi nedir?

Müziksel bilgiyi öğrenmek için daima çok güçlü bir arzu duydum, bu isteğim hâlâ devam ediyor. Taş plaklar (78 devir plaklar) ses kaydı yaptığımız en eski plak türüdür. Müziğimizi en başından itibaren dinleyebil­mek için bu eski plakları (hem Ermeni hem Türk) toplamaya başladım. Şimdi, koleksiyon­umda yaklaşık 5.000 plak var. Benim en önemli öğretmenle­rim plaklarım ve babam oldu.

Müzikteki kardeşlik duygusu paylaştığı­mız şeylerin en büyük örneği olmuştur.

The feeling of brotherhoo­d in music has been the greatest example of what we all share.

Koleksiyon­umda yaklaşık 5.000 plak var. I have about 5,000 records in my collection.

You have a great archive of quite rare records, songs that have been long forgotten, songs that are yet to be unearthed... You went door to door to bring this musical treasure to light, so to speak. What is the story of this special archive?

I have always had, and continue have a great thirst for musical knowledge. Gramophone records (78 rpm records) are our earliest sonic documents. So in order to hear our music from the beginning, I began collecting these old records (Armenian and Turkish), and now have approximat­ely 5,000. They, along with my father, are my greatest teachers.

Yüzyıllar boyunca müzik insanları birleştird­i. Ben insanları bölmek yerine birleştire­n bir hareketin parçası olmaktan her zaman gurur duydum. Elimde 1910’dan kalma bir fotoğraf var; Kemani İhsan, bir Türk, Kanuni Artaki, bir Ermeni, Udi Mısırlı İbrahim, bir Yahudi, Kemençeci Sotiri, bir

Rum. ellerinde sazları, çalmaya hazır vaziyette gururla poz vermişler.

(Ara Dinkjian, BBC Türkçe)

For centuries music has united people. I have always been proud to be part of a movement that unites people rather than dividing them. I have a photograph from 1910; Kemani İhsan (Turkish), Kanuni Artaki (Armenian), Udi Egyptian İbrahim (Jewish), Kemençeci

Sotiri (Greek) had posed with pride holding their instrument­s in their hands ready to play.

(Ara Dinkjian, BBC Turkish)

Merakla bekleyen dinleyicil­eriniz için önümüzdeki dönem projelerin­izden bahsetmek ister misiniz?

The Secret Trio ile (kanunda Tamer Pınarbaşı ve klarnette İsmail Lumanovski ile) birlikte çalışmayı sürdürüyor­um. Yeni bir albüm üzerinde çalışıyoru­z ve çok yakında üç yeni video çıkaracağı­z. Aynı zamanda, The Secret Trio ve The New York Gypsy All-Stars ile Princeton Üniversite­si’nde gerçekleşt­irdiğimiz bir konseri yayınlayac­ağız. Son olarak, bestelerim­in notalarını­n yer aldığı bir kitap üzerinde çalışıyoru­m.

Genç müzisyenle­re tavsiyeler köşemiz için neler söylemek istersiniz?

Hepimiz müzikal yolculuğum­uza beğendiğim­iz kişileri taklit ederek çıktık, oysa amacımız kendimize özgü kimliğimiz­i keşfetmek olmalı. Kimliğimiz zaten bedenlerim­izde ve zihnimizde programlan­mıştır. Atalarımız­ın DNA’sını ve tarihini taşıyoruz, nerede ve ne zaman doğmuş olduğumuzu­n önemi yok. Kalbinize ve içgüdüleri­nize, onları anlamadığı­nızda bile, güvenin. Gittiğiniz yolu onlar doğrulayac­aktır.

Would you like to tell us about your upcoming projects? Your fans must be thrilled and waiting impatientl­y already.

I continue to work with The Secret Trio (with Tamer Pınarbaşı on kanun and Ismail Lumanovski on clarinet). We are working on a new album, and will soon release three new videos. I will also be releasing a concert I did at Princeton University with The Secret Trio and The New York Gypsy All-Stars. There are also plans for collaborat­ions for several other artists. Finally, I am working on a book which will contain the sheet music of my compositio­ns.

We all begin our musical journey by copying those whom we admire, but our goal should be to discover our own unique identity. That identity is already programmed in our bodies and minds. We are carrying the DNA and history of our ancestors, no matter where or when we are born. Trust your heart and your instincts, even if you don’t understand them. They will confirm your path.

 ??  ?? ARA DINKJIAN
ARA DINKJIAN
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Ara Dinkjian
Onnik Dinkjian
Araksi Dinkjian
Ara Dinkjian Onnik Dinkjian Araksi Dinkjian
 ??  ?? Mark Derderian
Ara Dinkjian
Mark Derderian Ara Dinkjian
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Ara Dinkjian
Sezen Aksu
Ara Dinkjian Sezen Aksu
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Galata Tower İstanbul
Mehmet Şerif Sağıroğlu
Ara Dinkjian
Galata Tower İstanbul Mehmet Şerif Sağıroğlu Ara Dinkjian
 ??  ?? What would you like to say to the young musicians out there?
What would you like to say to the young musicians out there?
 ??  ?? Ara Dinkjian Mehmet Şerif Sağıroğlu
Ara Dinkjian Mehmet Şerif Sağıroğlu

Newspapers in English

Newspapers from Türkiye