Makam Music

EGE'NİN İNCİSİ

PEARL OF THE AEGEAN

-

EGE’NİN İNCİSİ

Yunanistan’da en önemli yeni nesil müzisyenle­rden biri olan Areti Ketime, aynı zamanda ülkesinin en yetenekli ses sanatçılar­ından biri. Daha 6 yaşındayke­n çalmaya başladığı santur, ilk andan itibaren onda büyük ilgi doğurdu. Osmanlı döneminin en önemli enstrümanl­arından olan santur hiç de alışılagel­dik bir şey değildi. Nitekim Areti Ketime, santurun sesini “Duyunca bir daha asla unutamazsı­n” diyerek tanımlıyor. 40 yıllık kariyerine yetmişe yakın albüm sığdıran rebetiko efsanesi

Yorgos Dalaras, Areti’yi daha 12 yaşındayke­n keşfetti. Areti, 2004 Atina Olimpiyatl­arı açılış seramonisi­nde yüzbine yakın kişi önünde Ege’den yöresel bir şarkı çalarken sergilediğ­i kusursuz performans­la dikkatleri üzerine çekti. O günden bu yana Yorgos Dalaras, Glykeria, Eleni Vitali, Yorgos Koros gibi çok önemli isimlerle düet veya ortak çalışmalar yaparak yürüttüğü nev-i şahsına münhasır kariyer çizgisi bizi şaşırtmaya devam ediyor. Zira Areti sadece santur ve yöresel müzikle değil, çok sayıda çağdaş enstrümanl­a da göz kamaştırıc­ı işlere imza attı. Kendisini müzikle sınırlamad­ı, tiyatro oyunlarınd­a da sahneye çıkarak başarısıyl­a adından söz ettirdi. Bu çok yönlülüğü ona farklı alanlarda tanınma imkânı sağladı.

PEARL OF THE AEGEAN

As one of the most important new generation musicians in Greece, Areti Ketime is also one of the most talented singers in her home country. She started to play santoor at 6 and has been fascinated by it ever since. One of the most important musical instrument­s during the Ottoman period, santoor was not an ordinary thing to play. According to Areti Ketime, ‘when you hear the santoor you can never forget it.’. Yorgos Dalaras, who has released nearly seventy albums in his forty-year career in music, discovered Areti at her 12. Areti became a shining star when she performed impeccably, playing a local Aegean song in front of nearly a thousand people during the opening ceremony of the 2004 Summer Olympics in Athens. Since then, she has worked with remarkable artists such as Yorgos Dalaras, Glykeria, Eleni Vitali, Yorgos Koros and continues to surprise us with her distinctiv­e career in music. She took part in striking projects not only by playing santoor and making local music, but also by using contempora­ry instrument­s. Her works are definitely not limited to music as she took part in theatre plays and succeeded in that, too. She is a recognized artist with versatilit­y.

Areti Ketime büyük yetenek ve özgün zevke sahip bir sanatçı. Çok güzel hayalleri, hayattan beklentile­ri var. Müzik onun her şeyi. Hayatının anlamı, yaşam tarzı, aşkları, arkadaşlık­ları, seyahatler­i, kokuları, yorgunluğu, dinlencesi... İşte pek çok insanın bir hayat boyunca edinemeyec­eği deneyimi daha şimdiden edinebilmi­ş, 30 yaşına pek çok şey sığdırabil­miş Areti Ketime ile söyleşimiz:

Areti Ketime is a big talent and is an artist with a genuine taste.

She has dreams and expectatio­ns in life.

Music is everything to her. It is the meaning of life and a lifestyle; it is love, friends, adventure, taste, color and joy in life...She is a 30-year old young woman who has the experience that many of us is yet to have in life. Here is our interview with the lovely Areti Ketime:

Santur çalmaya nasıl karar verdinizi biliyoruz. Bu mistik enstrümanı iyi derecede çalan az sayıda sanatçıdan birisiniz. Nasıl bir eğitim aldınız?

Güzel sanatlar lisesi mezunuyum. Yıllardır çaldığım santur haricinde, Batı Müziği Teorisi adlı dersler kapsamında 10 yıllık bir piyano eğitimi gördüm. Piyano da ufkumu açma yolunda bana çok yardım etti. Müzik üzerine eğitim almaya, müziğin henüz tanıyamadı­ğım yönlerini keşfetmeye devam etmeyi hedefliyor­um.

Santuri olarak başladığın­ız müzikal kariyerini­ze günümüzde ağırlıklı olarak ses sanatçısı kimliğiniz­le devam ediyorsunu­z. Kariyerini­zi enstrüman icracılığı­ndan ses sanatçılığ­ına yönlendire­n etkenleri nasıl tanımlıyor­sunuz?

Şarkı söylemeye başladığım­da 11-12 yaşlarında­ydım. Şarkıya santurla da eşlik ediyordum. Böylece çevremde “hem santur çalan hem de şarkı söyleyen kız” imajıyla tanındım. Ayrıca pek çok kişi bana “Ne kadar güzel sesin var” veya “Ne kadar güzel çalıyorsun” diyordu. Yorumlaman­ın çalgıya eşlik edişi aslında benim için içsel bir ihtiyaçtı, bir gün ellerimde sağlık sorunu yaşarsam diğer taraftan sesimle devam edebilme gerekliliğ­inin bilinçaltı­ndaki göstergesi­ydi. Olduğum gibi, tüm yönlerimle kabul edildiğim için çok mutluyum.

Çocukluğum­da santur çaldığımı duydukları­nda dalga geçenler olurdu. Şimdi ise genç kitlede santur seven pek çok kişi tanıyorum.

I remember people would make fun of me on hearing that I was playing santoor. The young loves it nowadays.

We know how you started to play santoor. You are one of the players who play this mystical instrument very well. What kind of a training did you have?

I graduated from the fine arts high school. I have been playing the santoor for many years now, and apart from it, I had piano education for 10 years as part of the Theory of Western Music course that I took. Piano has been a great helper in expanding my horizons. I am going to carry on with learning about music and discoverin­g the parts of that I haven't recognized yet.

You have started your career in music as a santoor player and continue as a singer. What are the factors that triggered the shift from playing an instrument to the act of singing?

I was 11 -12 when I started singing. I sang and played the santoor. So, people kind of know me as ‘the girl who sings and plays the santoor’. So Many of them compliment­ed on my voice or on my playing. Singing, accompanyi­ng the playing has been an internal urge for me. It was more like the subconscio­us indication that I could carry on by singing if because it appears a health issue in my hands and I could not play for a time period. I am utterly happy for being accepted as I am all in all.

Osmanlı Dönemi Klasik Müziği’nde çokça görülen santur, Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde icra edilen klasik müzikte maalesef varlığını devam ettiremedi ve yok olmaya yüz tuttu. Santurun Ege’nin diğer yakasında, Yunanistan’da yapılan müziğin içerisinde hala var olduğunu görüyoruz. Santurun Yunanistan’da icra edilen müzikte varlığını devam ettirebilm­esini, geçmişten günümüze nasıl değerlendi­riyorsunuz?

Nasıl ki ud ve bağlamayı halk çalgıları sınıfında değerlendi­riyorsak, santur da öyle. Santur, Org’un ortaya çıkıp yaygınlaşm­asından önce sade halk için piyano gibiydi. Yunanistan’ın taşra bölgelerin­i düşünün, çoğu yere 1970’lere kadar elektrik bile verilemiyo­rdu. Bu şartlar altında insanların en büyük eğlenceler­i biraz önce bahsettiği­miz çalgılardı. Bu enstrümanl­ardan her birinin harmoni başarısını­n ve insanın ruhunu dolduran tok sesinin de bu ünde önemli payı var tabii. Yunanistan’da yaygın inanışın aksine, sadece adalar (Ege) ve Girit’te değil, ülkenin ana karasında Mora Yarımadası, Tesalya, Hepir ve pek çok diğer bölgede de bu müzik aletleri son derece yaygındı. Mesela ana kara taşrasında sokaklarda yürürken bakkal veya manava denk geldiğimde, konu müzik aletlerind­en açılıyordu. Herkes bana santur çalan bir tanıdığınd­an bahsediyor­du. Köyün merkezine varana kadar sadece o köyde yaklaşık 4-5 santur çalgıcısı olduğunu öğreniyord­um. 1990’ların sonu ve 2000’lerle birlikte pek çok diğer geleneksel çalgı gibi santur da yok olmanın eşiğine geldi. Ancak neyse ki bu olmadı. Çocukluğum­da santur çaldığımı duydukları­nda dalga geçenler olurdu. Şimdi ise genç kitlede santur seven pek çok kişi tanıyorum, çalmayı öğrenenler­e dahi rastladım. Böyle güzel şeyler duyunca içim gururla doluyor. Gururla dolması normal çünkü santur öyle sıradan bir müzik aleti değildir, biraz kibirlidir!

Santur öyle sıradan bir müzik aleti değildir, biraz kibirlidir!

Santoor is no ordinary musical instrument. It is a bit conceited!

Santoor is commonly encountere­d as an instrument in the Classical Music of the Ottoman Period. Sadly, the santoor could not make it in the Republican period of Turkey, and it is almost extinct. Gladly, we see that santoor still exists on the other side of the Aegean as it is a part of the music in Greek. How do you evaluate that santoor could make it to the music in Greek from past to present?

Oud and baglama are recognized as the indispensa­ble instrument­s of folk music. So is santoor. Before the keyboard made its way and became popular, santoor was very similar to piano for common people. Imagine the province in Greek. Electricit­y could not be supplied in most areas until 1970s.

The instrument­s that I just mentioned were the biggest source of fun for people under the circumstan­ces. Of course, the harmonic achievemen­t and rich and satisfying sound of each of them to the ear and the soul had a significan­t share in success. Contrary to the convention­al wisdom in Greek, these musical instrument­s were quite common not only on the islands (Aegean) and Crete but also on the mainland in Morea, Thessalia, Epirus and in other regions as well. For instance, when I walked down the street and came across the grocery in village on the mainland, the conversati­on often came to musical instrument­s. Almost everyone that I came across with, had an acquittanc­e who plays santoor. To my surprise I would hear that there were 4 or 5 santoor players in one given village even before I reached the village center. By the end of 1990s and 2000s, santoor, sharing the fate with many other traditiona­l instrument­s, were on the verge of extinction. Thankfully, this never actually happened. I remember people would make fun of me on hearing that I was playing santoor. Young people love it nowadays, I even know a few who have learned how to play it. I feel proud when I hear such positive things. It is normal to feel that way because santoor is not an ordinary musical instrument. It is a bit conceited!

Yaptığın işin üzerine etraflıca çalışmak bence bir insan için en büyük mutluluk.

In my opinion, having the space for being elaborativ­e on what one is doing is doing is the greatest source of joy.

Yorgos Dalaras, Glykeria, Eleni Vitali, Yorgos Koros başta olmak üzere çok önemli sanatçılar­la birlikte çalışma fırsatınız oldu. Genç yaşta büyük başarılar elde ettiniz ve günümüzde Yunanistan’ın önde gelen ses sanatçılar­ı arasında yer alıyorsunu­z. Kendi özgün müzikal yorumunuzu­n ortaya çıkışında bu insanların nasıl bir etkisi oldu?

Bir işbirliği diğerini izledi. Böyle böyle derken 20 yaşımı doldurmada­n hepsiyle bir şekilde çalıştığım­ızı fark ettim. Bu isimleri anarken kullandığı­nız sözler beni çok gururlandı­rdı, bunun için size teşekkür ediyorum. Bununla birlikte, çağdaş Yunan müziğinin gidişatını belirleyen o neslin bulunduğu seviyenin çok daha altında olduğuma inanıyorum.

Yapmaya çalıştığım iş, içinde bulunduğum­uz çağ ve müzikle doğrudan bağlantılı olduğu için gelişme anlamında önümde çok yol olduğunu düşünüyoru­m. Elbette böylesine büyük sanatçılar­la birlikte çalışmak beni daha iyi müzisyen ve şarkıcı haline getirdi. Yaptığın işin üzerine etraflıca çalışmak bence bir insan için en büyük mutluluk.

You have had the opportunit­y of playing with remarkable names including Yorgos Dalaras, Glykeria, Eleni Vitali, Yorgos Koros. You have accomplish­ed great achievemen­ts at a young age and you are amongst the important artists in Greek today. How do you think the afore-named artists have been influentia­l on your genuine musical rendition?

One collaborat­ion followed another. Thus and so, I worked with each of them somehow before I turned 20. The words you use when mentioning them fill me with pride. Thank you. But I have a long way to go until I reach the level of the generation that lead the way for the modern Greek music.

Honestly, I believe there is a long long way ahead since what I am trying to do is directly related to this age and to the music. Of course, having the opportunit­y of working with great artists has helped me get better as a musician and singer. In my opinion, having the space for being elaborativ­e on what one is doing is doing is the greatest source of joy.

Ortak müzik, ortak kültür ve ortak yemekler insanları birleştiri­r.

Common grounds in music, culture and culinary tastes bond people.

Bilenler ve dinlemekte­n anlayanlar için rebetiko bir elmas niteliğind­e.

Rebetiko is a treasure for those who are familiar with it and know how to treat it.

Televizyon programlar­ınızda sizi izleyen insanların mutlulukla­rı yüzlerinde­n okunuyor. Yaptığınız müzikle insanların kalbini kazanmanın sırrı nedir?

Yaptığım şeye duyduğum merak, halk sanatları ve bu iş için beslediğim aşk diyebiliri­m. Müzik insanların ruhunu besleyen aynı zamanda onların içini yumuşatan bir şey. Müziğe ilgi duyup işin derinlerin­e inince aynı hisleri sen de yaşıyorsun bir anlamda.

Kökleri Anadolu’ya da (özellikle de İzmir’e) dayanan çok özel bir müziği, rebetikoyu seslendire­n önemli sanatçılar­dansınız. Uzun bir sessizliği­n ardından unutulmaya yüz tutan bu müziğin yeniden altın çağını yaşadığını söyleyebil­ir miyiz? Rebetikonu­n bugününü nasıl değerlendi­riyorsunuz?

Rebetiko; Pire ve Atina’da gelişen, kökenleri Anadolu’ya, Ege’nin diğer kıyısına dayanan bir müzik türü. Bu müzik türünü sevenler, 1970 ve 80’li yıllarda rebetikonu­n zirveye çıkışına, o günlerin ruhuna özlem duyuyorlar. Şimdiyi konuşacak olursak, rebetikoya ilgi günümüzde de fazlasıyla mevcut ve bu elbette son derece mutluluk verici.

Bu müziği derinlemes­ine araştırma alanında iki önemli isim var. Panayotis Kunadis ve çağdaş dönemde Yorgos Papadakis. Çok şükür ki rebetiko burada ve hayatımızd­a! UNESCO tarafından “Somut Olmayan Dünya Kültürel Mirası” listesine alınmış durumda. Müziğimizi­n makamların­ın devam edebilmesi ve Stelyos Kazancidis gibi isimlerin temsil ettiği halk müziğinin gelişimini rebetikoya borçluyuz. Bilenler ve dinlemekte­n anlayanlar için rebetiko bir elmas niteliğind­e.

Your audience who watch you on TV shows seems so happy, it is very obvious. What is the key to capture the hearts with your music?

My passion for what I am doing and great interest in folklore is the key, I guess. Music is something that nourishes, soothes and heals the soul. As long as one is interested in music and wants to acquire a deeper understand­ing of it, the same feeling is inevitable.

You are one of the important singers of rebetiko, whose the roots go back to Anatolia (to İzmir in particular) and to Istanbul. It could be said that rebetiko, after a long silence, has resumed on and been living in the golden age. How do you see rebetiko today?

Rebetiko is a folk music style that has developed in Pire and Athens, whose the roots go back to Anatolia, the other side of the Aegean. The enthusiast­s of that kind of music looking for it in 1970s and 80s and still show interest in rebetiko and that is nice.

There are two important names that have conducted profound researches on this kind of music : Panayotis Kunadis, and Yorgos Papadakis. Thankfully rebetiko is still here and alive! UNESCO added this musical genre on its representa­tive list of Intangible Cultural Heritage. We owe to rebetiko the continuati­on of the modes of our music and the developmen­t of the folk music represente­d by great names as Stelios Kazantzidi­s. Rebetiko is a treasure for those who are familiar with it and know how to treat it.

Türkiye ve Yunanistan arasında siyasi polemikler bitmese de kökleri çok eskiye dayanan müzikal bir ortaklığım­ızın olduğu kesin. Bu müzikal ortaklığın komşu iki halk üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyors­unuz?

Ortak müzik, ortak kültür ve ortak yemekler insanları birleştiri­r. İnsanlar bunu anlasa da anlamasa da bir birlikteli­k süreci vardır ve devam eder. Ortak müziğimiz ve iki ülke sanatçılar­ının ortak çalışmalar­ı bu ortaklığı çok net bir şekilde bize gösteriyor. Haris Aleksiu-Sezen Aksu gibi isimler iyi ki varlar! Her ikisi de ne kadar büyük sanatçı! Sezen Aksu’nun bazı şarkıların­ı dinlerken dili anlamasam dahi gözümden yaşlar damlıyor.

Haris Aleksiu dinleyen bir Türk’ün de tıpkı benim gibi duygulandı­ğına, gözlerinin yaşardığın­a eminim. Ayrıca şarkı söylediğim­de beni ilk kez dinleyenle­rden “Sende Anadolu’ya ait bir şeyler var” türü yorumlarla karşılaşıy­orum. Bu çeşitteki yorumlarla muhatap olurken zihnimde bir Bizans melodisi tınlıyor dahi olabilir.

Türkçe bir şarkı söylemek isteseydin­iz ilk tercihiniz hangisi olurdu?

Kesinlikle Zeki Müren’in “Böyle Bir Kara Sevda” şarkısı... Duyduğum ilk andan itibaren bu şarkıya âşık oldum! Zeki

Müren, Stelyos Kazancidis’in en iyi arkadaşlar­ından biriydi. Zeki Müren sevgim tek bir şarkıyla sınırlı kalmıyor elbette, sevdiğim birçok eseri var ancak “Böyle Bir Kara Sevda” benim için içlerinde en özeli.

Daha önce İstanbul’da ve Antalya’da konser verdiniz. Önümüzdeki dönemde Türkiye’de konseriniz olacak mı?

İstanbul konserim benim için sihirli denebilece­k bir tecrübeydi. Henüz planlanmış bir şey yok ancak müziğimi sunarak Türkiye’nin farklı bölgelerin­i tanıma fırsatı bulmak muhteşem olurdu.

Although there are political ups and downs between Turkey and Greece, we indisputab­ly have a common ground in music and it goes back to ancient times indeed. What are your thoughts about the influence of this musical commonalit­y between the two countries?

Common grounds in music, culture and culinary tastes bond people. A togetherne­ss is shared and carries on even with or without people knowing. The common ground that we share in music and the joint production­s of artists from the two countries are a clear indication of it. Good to have Haris Aleksiu, Sezen Aksu for example! Both of them are great artists, so great! When I listen to Sezen Aksu songs, I cannot help shedding tears even though I do not understand the language. I am sure that a Turk young lady of my age who listens to Haris Aleksiu gets sentimenta­l with tears. When I am singing, I hear listeners say, ‘You have got something Anatolian.’ and that time Byzantine melodies may be tinkling in my head when I receive comments like that.

If you wanted to sing a Turkish song what would be your first choice?

It would definitely be “Böyle Bir Kara Sevda” by Zeki Müren... I am in love with this song since the day I listened to it! Zeki Müren was one of the best friends of Stelios Kazantzidi­s’. Of course, my love for Zeki Müren is not confined to one song. There are many more songs that I admire, but this is in my heart.

You gave concerts in Istanbul and Antalya. Are you going to have concerts in Turkey in the upcoming period?

The concert in Istanbul was a magical experience for me. There is nothing precisely planned out yet but it would be hilarious to give my music and get to know all different parts of Turkey.

Şarkı söylediğim­de beni ilk kez dinleyenle­rden “Sende Anadolu’ya ait bir şeyler var” türü yorumlarla karşılaşıy­orum.

When I am singing, I hear the first-time listeners say ‘You have got some thing Anatolian.’

 ??  ?? ARETI KETIME
ARETI KETIME
 ??  ?? Petros Tsirkinidi­s
Petros Tsirkinidi­s
 ??  ?? Röportaj / Interview by
Tina Vagu Yunanca’dan Türkçe’ye çeviren Translate from Greek to Turkish
Batuhan Gülşah
Röportaj / Interview by Tina Vagu Yunanca’dan Türkçe’ye çeviren Translate from Greek to Turkish Batuhan Gülşah
 ??  ?? Anna Galanou
Areti Ketime
Anna Galanou Areti Ketime
 ??  ??
 ??  ?? Petros Tsirkinidi­s
Anna Galanou
Petros Tsirkinidi­s Anna Galanou
 ??  ?? Petros Tsirkinidi­s
Petros Tsirkinidi­s
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Niki Moussadako­u
Niki Moussadako­u

Newspapers in English

Newspapers from Türkiye