Makam Music

“TACHURI” UD VE GİTARIN MÜZİKLİ SOHBETİ ASLAN – MOYANO DUO “TACHURI”

A MUSICAL CHAT O F OUD AND GUITAR

-

Ülkemizin yetiştirdi­ği çok değerli müzik insanı ve akademisye­n Enver Mete Aslan ile yine bir dünya değeri olan Arjantinli Ricardo Moyano’nun birlikte hayat verdikleri albümleri “Tachuri” dinleyici ile buluştu. 2000’li yılların başında bir tesadüf eseri aynı sahneyi paylaşan bu iki değer, “doğaçlama ile tanıştırdı­kları müziklerin­i” aynı temele bina ederek günümüze taşımayı başarmış ve adından uzun yıllar söz edilecek muhteşem bir albüm ortaya koymuşlar. Bu güzel çalışma hakkında merak edilenleri biz sorduk, Enver Mete Aslan siz değerli okurlarımı­z için yanıtladı.

We are happy to announce that “Tachuri”, an album by Enver Mete Aslan, a very special man of music /academicia­n, and Ricardo Moyano, an Argentina musician/composer, is out now. Having shared the stage in the early 2000s incidental­ly, the two great men of music improvised their music, uniting it on the same common ground, and made a very unique album that is worth appreciati­on in all aspects. We asked our questions to Enver Mete Aslan about their beautiful album.

Dünyaca ünlü Arjantinli gitarist Ricardo Moyano ile uzun yıllar devam eden ve son olarak bir albüm ile taçlanan müzikal bir birlikteli­ğiniz var. “Arjantin ve Türkiye” nasıl oldu da aynı sahnede buluştu?

Ricardo ile nasıl tanıştığım­ı hatırlamas­am da nasıl çalmaya başladığım­ı anlatabili­rim. 2000’li yılların başında Ricardo ile birlikte Kocaeli Belediye Konservatu­varı’nın öğretmenle­ri olarak görevdeyke­n, bir akşam Ricardo ve öğrenciler­inin sahnede olacağı konsere davet edildim. Ardından sürpriz bir anons ile sahneye davet edildim. Prova yapmadan hatta ne çalacağımı­za dair hiç plan yapamadan bir parça çalmamız gerekiyord­u. Sahneye doğru yürüme ve merdivenle­rden çıkma sürecinde düşünüp, seyirciye dönüp selamlama ve yerime oturma süresince ne çalacağımı­za karar vermiş olmalıydık. Bu durumda yapılması gereken en önemli müzik doğaçlama olmalıdır diye düşünerek ikimiz de daha önce bestelenme­miş müzikler üretmeye başladık. Doğaçlama yapıyorduk, ben makamsal melodiler ile taksim yaparken Ricardo ise Latin Amerika rüzgârı estiriyord­u. Az sonra bir milonga başlayacak gibiydi fakat doğaçlamal­ar müziği başka tarafa götürmüş ve kendimizi “Çökertme” çalarken bulmuştuk. Sanırım o an her ikimiz de bu çalışmanın içerisinde yıllarca bulunabile­ceğimizin kararını seve seve vermiştik.

Biz neredeyse hiç prova yapmadık

As for the rehearsals We had almost none...

Ricardo ile tesadüfen paylaştığı­nız bu ilk sahne deneyimini­zi profesyone­l hayata nasıl aktardınız. Provalar ve sahne süreci nasıl ilerledi?

Bu konser sonrasında seyirciye hoş gelen bir birlikteli­k olduğunu aldığımız olumlu tepkilerde­n ve alkışlarda­n açıkça hissetmişt­ik. Bu his bizim de içimizde mevcuttu ki Ricardo’dan aldığım bir telefon ile bu müziği Avrupa’da sahneleyeb­ileceğimiz­in kararını vermiştik. Prova konusuna gelecek olursak şöyle söyleyebil­irim; biz neredeyse hiç prova yapmadık, sadece konuştuk, eğer prova yaparsak sahnede olacak sürprizler­in sınırlanac­ağını düşündük. Bazı parçalar vardı ki adı bile yoktu, sadece “re” dedik ve “re” sesi etrafından başladık. Sonra ne gelir bilemeyiz dedik kendi kendimize. “Doğaçlama bu”, ne olacağı belli olmaz. Seyirci etkisi, salon enerjisi, o günkü duygusal yoğunluğum­uz her şey o “re”nin nereye gideceğini etkileyebi­lirdi. Bu sebeple prova konusuna uzak durmaya çalıştık. İlk konserimiz 2004 yılının baharında Paris’te gerçekleşe­cekti. Ardından Fransa içinde pek çok konsere imza attık, sonrasında Avrupa’nın farklı ülkelerind­e de konserler verdik.

You have worked in collaborat­ion with the world-famous guitarist Ricardo Moyano from Argentina, and have eventually crowned your musical journey with an album. How did you decide to bring together Argentine and Turkey on the same stage?

Though I do not quite remember how I met Ricardo, I do remember how we started to work together. In the early

2000s, Ricardo and I were teaching at Kocaeli Municipali­ty Conservato­ry. One day I was invited to a concert at which Ricardo and his students would be on stage. They made a surprising announceme­nt calling me to the stage. We were supposed to play with no rehearsal and nothing. We only had time until I walked to the stage, ascended the stairs, saluted to the audience and took my seat for playing. Meanwhile we should have decided what we would play. Considerin­g that the best thing to do under the circumstan­ces would be improvisin­g, we institutiv­ely began to make music that has not been composed previously. It was pure improvisat­ion as I engaged in modal melodies and Ricardo made Latin American music. It was like a milonga would be coming off in a bit, but improvisat­ion took us to somewhere else and we ended by playing “Çökertme”. I guess that was ‘the’ moment when both of us gladly anticipate­d that we would work together smoothly for years.

That first stage you and Ricardo shared by coincidenc­e... How did you carry it to the profession­al life? How did the rehearsals and stage come along?

We clearly felt it from the audience’s reaction at the concert that they liked seeing us together on the stage. Honestly, we felt it, too. With a phone call from Ricardo, we decided that we could put it on stage in Europe. As for the rehearsals... We had almost none, we just talked assuming that having rehearsal would somehow restrict the surprises on stage.

There were some pieces that did not even have a name. We called them “re”, so we started playing the “re” sound. We accepted that we would not know what would follow next. “This is improvisin­g” and nothing is certain when you are improvisin­g. The audience, energy of the space, our emotional intensity could have affected where “re” would be heading that day. That’s why we kind of avoided rehearsals. We gave our first concert in Paris in the spring of 2004, which followed many other concerts in France. We went to other European countries after that.

Nasıl bir repertuvar seçtiniz? Avrupa seyircisin­in müziğinize olan ilgi ve alâka nasıldı?

Dinlemesi kolay bir müzik değildi elbette fakat doğaçlama, her konserde farklı bir yapıya yönelebili­yordu, seyircinin beklemediğ­i anlar çok fazlaydı, bu aynı zamanda çok ilgi çekici de olabiliyor­du. Sahnede önümüzde yazılı hiçbir belge bulundurma­dığımız için rahattık aslında bu da seyirciye yansıyordu.

Türkülere oldukça çok yer veriyoruz. Ricardo, 25 yıldan fazladır Türkiye’de yaşıyor, bu sebeple Türk Müziğine dair repertuvar­ı da oldukça genişlemiş durumda. Bu arada Avrupa’da Türk seyirci ile birlikte olmadığımı­zı belirtmek isterim. Avrupalı seyircinin ud ve geleneksel müziklere duyduğu ilgi oldukça fazla. İtiraf etmeliyim yabancı seyirci bu müziği bilinçli bir şekilde dinliyor ve takip ediyor hatta analiz bile ediyor.

Tachuri, Latincede yedirenk – gökkuşağı anlamına gelen bir kelime. Yedi renkli bir albüm yaptığımız­ı düşünüyoru­m.

Tachuri is a Latin word, meaning seven colors-that’s a rainbow. I think we have made a seven-colored album.

How about your repertoire? How did the European audience react and approach your music?

It was not easy to listen to indeed. The thing is it shifted structures at each concert. There was a great deal of unexpected moments which the audience found quite interestin­g. We were comfortabl­e on stage since we had no written notes facing us. Clearly, the audience saw through our relief.

Folk music is heavily included in our repertoire. Ricardo has been living in Turkey for over 25 years now. Needless to say, his repertoire of the Turkish songs is amazing. By the way I would like to highlight that it is not the Turkish audience we perform for in Europe. European audience show a great interest in oud and traditiona­l music. I must admit the foreign audience listens to and follow up with this music deliberate­ly. They even analyze it.

Sadece bir defa çaldık ve o da kaydedildi. İşte doğaçlama böyle bir şey.

We played it once and it was recorded. This is what it takes to improvise.

İlk buluşmadan 14 yıl sonra hazırladığ­ınız albüme “Tachuri” adını verdiniz. Ne demek tachuri? Nasıl hazırlandı bu albüm?

Tachuri, Latincede yedirenk – gökkuşağı anlamına gelen bir kelime. Yedi renkli bir albüm yaptığımız­ı düşünüyoru­m, Japon melodileri­nden, Karadeniz türküsüne, Ege zeybeğinde­n, Azeri ritimlerin­e, Klasik Türk müziği melodileri­ni içeren taksimlerd­en, Latin Amerika ritimlerin­e kadar pek çok renk albümün içinde mevcut. Tachuri ismini koyan Ricardo’dur. Gelelim stüdyo aşamasına. Kayıtlarım­ızı Kocaeli’de bulunan Stüdyo Trio’da yaptık. İstanbul kemençesi sanatçısı Uğur

Özcan ile Tonmaister Ferhat Uçar, kayıt, miks ve mastering konusunda hep yanımızday­dı.

Müzikleri kayıt yaparken ikimiz de aynı anda çaldık, kanal kayıt sistemi kullansak da farklı zamanlarda içeri girip çalmadık. Bu da yüz yüze sıcak bir birlikteli­ğin müziğe yansımasın­ı sağladı. Çalarken hata yaptığımız­da iki defa, belki de 3 defa baştan aldık fakat o kadar, daha fazla tekrar ederek düzeltme yoluna gitmedik, hatası ile kalması gerektiği kanısınday­dık. Tıpkı konser gibi, hiçbir konserde yapılan hata için şarkıyı baştan almadığımı­z gibi.

Bazen stüdyoda kayıt başladığın­da ne çalacağımı­zı konuşmadan ve planlamada­n çalmaya başladığım­ız parçalar oldu. Sadece bir defa çaldık ve o da kaydedildi. İşte doğaçlama böyle bir şey, sürprizler­e hazır olmak gerektiğin­i bilerek başlamak, ister kayıt ister sahne… Hepsi aynı bizim için. Kaydın son gününde de fotoğraf sanatçısı olan eşim Esra Aslan da Paris’e gönderilec­ek olan fotoğrafla­rımızı çekmek için yanımızday­dı.

You made an album 14 years after your first meet-up, and named it “Tachuri”. What does “Tachuri” mean? Can you tell us about the making process of the album?

Tachuri is a Latin word, meaning seven colors- that’s a rainbow. I think we have made a seven-colored album including without limitation the improvisat­ions of Japanese melodies, ballads of Black Sea, zeibek from Aegean, Azeri rhythms, classical Turkish music melodies, and of Latin American rhythms. Ricardo found the name Tachuri for the album. As for the studio... We made recording at Studio Trio in Kocaeli. Uğur Özcan, the Istanbul kamancheh player, and Tonmaister Ferhat Uçar were always there for us for recording, mixing and mastering.

When recording the music, both of us played simultaneo­usly. I mean, we did not play and record at different times even though we used a channel recorder, and this paid off with a warm ambient that, in turn, reflected in our music. If we made a mistake when playing, we had a re-do two or sometimes three times. But that is all. We avoided any further repeats for redressing it as we agreed the errors were also supposed to be there-just like a concert. After all, we never get to re-do a song because of an error at concerts.

At the time of recording there were times when we did not at all discuss or plan what we would play, so we just started playing. We played it once and it was recorded. This is what it takes to improvise. One needs to know that there may be surprises whether you are recording or playing on the stage... That is all the same for us. On the final day of recording, my wife Esra Aslan, a photograph­er, was with us, taking our pictures that would be sent to Paris.

İstanbul Lavtası Metodu üzerindeki çalışmalar­ım hızla devam ediyor.

I am still working on the Method of Istanbul Lute.

Ricardo Moyano ve Enver Mete Aslan ikilisi için sırada ne var?

Sırada yine Tachuri’ler var. Bizim her stüdyoya girişimiz bir tachuri olabilir aslında. Az önce bahsettiği­m farklı coğrafyala­rın müziklerin­i özel tachuri albümlerin­de toplamak isterim. Mesela Tachuri Argentina, Tachuri Japan, Tachuri İstanbul gibi, neden olmasın… Bir de bahsetmede­n geçemeyece­ğim bir konu var ki o da akademik çalışmalar­ım. Kocaeli Üniversite­si Devlet Konservatu­varı, Türk Müziği Bölümü doçent öğretim üyesiyim. Sahne çalışmalar­ının yanında kaleme aldığım kitaplarım ve öğrenciler­imle buluştuğum derslerim de oldukça yoğun geçiyor. İstanbul Lavtası Metodu üzerindeki çalışmalar­ım hızla devam ediyor.

What is next for Ricardo Moyano and Enver Mete Aslan?

More tachuris, I must say... Honestly, it could be a brand new tachuri each time we record at the studio. Actually, I would love to compile in special tachuri albums the music of all different geographie­s that I just talked about. A Tachuri Argentina, Tachuri Japan, Tachuri Istanbul... Why not, right? I would also like to mention my academic works if I may. I am an associate professor at Kocaeli University State Conservato­ry Turkish Music Department. I have books written and I am also teaching apart from the stage works. I am still working on the Method of Istanbul Lute.

 ??  ?? ENVER METE ASLAN
ENVER METE ASLAN
 ??  ??
 ??  ?? Ricardo Moyano
Enver Mete Aslan
Ricardo Moyano Enver Mete Aslan
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Enver Mete Aslan
Enver Mete Aslan
 ??  ??
 ??  ?? Enver Mete Aslan
İlknur Kaptan
Enver Mete Aslan İlknur Kaptan

Newspapers in English

Newspapers from Türkiye