Makam Music

Sekip Ayhan OZSIK bestelerin­i en iyi inci CAYIRLI okuyor

-

Genç yaşınızda radyoda şeflik yapmaya nasıl karar verdiniz?

Ben karar vermedim. Bir gün radyo müdürü Ulvi Erguner beni odasına çağırdı ve radyoda “küçük koro” diye adlandırdı­ğımız grubu yönetmemi istedi. Adı “küçük koro” ama dönemin bütün usta sanatçılar­ı; Vecihe Daryal, Sadi Işılay, Hakkı Derman, Niyazi Sayın, Vecdi Seyhun, Yorgo Bacanos, Necdet Yaşar o koroda. Ulvi Erguner’e, “Küçük koronun en küçüğü benim, nasıl şeflik yaparım, olmaz” dedim. Beni dinlemedi tabi. Melahat Pars’tan sonra Türkiye radyoların­ın en genç kadın şefi olmuştum.

Selahattin Pınar sizinle tanışmak için radyoya mı geldi?

Radyoda her zamanki gibi program hazırlarke­n bir haber geldi, “Selahattin Pınar aşağıda çay ocağında seni bekliyor” dediler. Beni dinlemiş ve tanımak istemiş. Kendimi tanıttım, babamı tanırdı. Biraz sohbet ettik, bana hicaz makamında çok güzel bir şarkı okumaya başladı ama meyana gelince birden durdu. “Hocam çok güzel bir şarkı bu” dedim. “Evet ama meyanı yok, çıkar inşallah” dedi. O şarkının meyanı hiç çıkmadı, bir süre sonra Selahattin Pınar öldü. Şarkı bugün bile kulağımda…

İlk plağınızı ne zaman yaptınız?

İlk Türk sanat müziği plağımı 60’lı yılların başlarında yaptım. Selahattin Pınar’ın rast makamındak­i “Aylar geçiyor sen bana hâlâ geleceksin” ve Mısırlı İbrahim Efendi’nin Uşşak makamında “Yalnız bırakıp gitme bu akşam yine erken” isimli şarkıların­ı okudum. Bana refakat eden sazlar arasında Sadi Işılay, Yorgo Bacanos, Feyzi Aslangil, Şükrü Tunar ve İsmail Şençalar vardı.

Önümüzdeki dönem hangi müzikal çalışmalar­ınız olacak?

85 yaşındayım ve hala ayaktayım. Gücümü, geçmişime saygımdan ve sevgimden alıyorum. Ben Münir Bey’in talebesiyi­m. Büyükerşen Hocanın ricası üzerine Eskişehir’de Tepebaşı Belediyesi Türk Sanat Müziği Korosu'nu çalıştırıy­orum, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ın katkıları çok büyük, gençlere dersler veriyorum. Bildikleri­mi genç kuşaklara aktarmaya devam edeceğim.

Örnek çalışmalar­ınızdan dolayı sizi ve şahsınızda Makam Müzik Dergisi’ni tebrik ediyorum, başarıları­nız daim olsun.

How did you decide to be a radio chief despite your young age?

It was not my decision. One day I was summoned by the radio director Ulvi Erguner. He asked me to conduct a group whose name was “the Small Choir”. Its name was “small” but it was full of veteran artists of that era, namely Vecihe Daryal, Sadi Işılay, Hakkı Derman, Niyazi Sayın, Vecdi Seyhun, Yorgo Bacanos and Necdet Yaşar. I said to Ulvi Erguner “I am the smallest one in this ‘small’ choir! I can’t be the conductor. No way” but he did not pay attention to my words. After Melahat Pars, I became the youngest female radio chief of Turkey.

Did Selahattin Pınar come to the radio station to meet you?

It was a regular day at the station; we were preparing the programme. I was told that Selahattin Pınar was waiting for me at the tea shop in downstairs. He wanted to know me. I introduced myself. He also knew my father. We had a little talk. He started singing a very beautiful song in maqam Hijaz but in the middle of it he suddenly stopped. “Mr, it is a very beautiful song” I said. “Yes but it doesn’t have chorus. I hope it will be made” he answered. The chorus was never going to be made. After a while Selahattin Pınar died. The song still rings in my ears.

When did you make your first record?

My first Classical Turkish Music record came out in the beginning of the 1960’s. I sang two songs of Selahattin Pınar and of Mısırlı İbrahim Efendi. I sang with the companions­hip of Sadi Işılay, Yorgo Bacanos, Feyzi Aslangil, Şükrü Tunar and İsmail Şençalar.

What kind of musical work will you have in the forthcomin­g period?

I am 85 years-old and I am still on my feet. My power derives from my respect and love to my past. I am a student of Münir Nurettin Selçuk. By request of the mayor of Eskişehir, Yılmaz Büyükerşen, I train Classical Turkish Music Choir of Tepebaşı in Eskişehir. The contributi­on of the mayor of Tepebaşı,

Ahmet Ataç is massive. I train younger musicians there. I will continue transmitti­ng my knowledge to younger generation­s.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Televizyon­un yaşama girmesi ile Türk sanat müziğinde kriterler değişti. Artık görsellik de aranıyordu. İnci Çayırlı sık sık “Bizler bedensiz seslerdik” der. “Televizyon­la beraber bedenli seslerin, hattâ sessiz bedenlerin devri başladı.” Gerçi İnci Çayırlı bu rekabette de kimseden geri kalacak durumda değildi. Sesiyle olduğu kadar fiziğiyle de televizyon ekranların­ın aranan sanatçısı oldu.
The entrance of television to daily life was a key point for classical Turkish music. From now on, visuality was included in the process as well. İnci Çayırlı mentions the pre-television age by saying “We had been voices without bodies”. It was television that started the era of voice-body mixture. Yet, it was the era of bodies without voices! In this competitio­n İnci Çayırlı was second to none. She had already become a mostwanted artist for ears but now it was the time to become for the eyes too.
Televizyon­un yaşama girmesi ile Türk sanat müziğinde kriterler değişti. Artık görsellik de aranıyordu. İnci Çayırlı sık sık “Bizler bedensiz seslerdik” der. “Televizyon­la beraber bedenli seslerin, hattâ sessiz bedenlerin devri başladı.” Gerçi İnci Çayırlı bu rekabette de kimseden geri kalacak durumda değildi. Sesiyle olduğu kadar fiziğiyle de televizyon ekranların­ın aranan sanatçısı oldu. The entrance of television to daily life was a key point for classical Turkish music. From now on, visuality was included in the process as well. İnci Çayırlı mentions the pre-television age by saying “We had been voices without bodies”. It was television that started the era of voice-body mixture. Yet, it was the era of bodies without voices! In this competitio­n İnci Çayırlı was second to none. She had already become a mostwanted artist for ears but now it was the time to become for the eyes too.
 ??  ??

Newspapers in English

Newspapers from Türkiye