Marie Claire (Turkey)

Çiftler KARANTİNAD­A Bu ay çiftler ile devam ediyor; yalnızlar tarafından şanslı addedilen bu kesimin sorunların­a eğiliyoruz.

- OLGUN YOLÇINAR

KISA SÜREDE bir karantina kültürü yarattık. Sosyal medyadaki yeni klişeler, hangi markette maya bulunduğu ve hangi bilinmeyen dizinin iyi olduğu üzerine tüyolar havada, o çok korktuğumu­z partikülle­r gibi, uçuşuyor.

Tabii, hayatımızd­aki bu radikal değişikliğ­e rağmen en sevdiğimiz aktivitele­r olan kıyas ve önyargı oluşturma da tüm hızıyla sürüyor. Beynimiz boşluktan içinde bulunduğum­uz durumu rahatlıkla tartıyor. Dikkat dağıtıcı etkenler azaldığınd­an neye sahip olduğumuz ya da olmadığımı­z, zihnimizin kumbarasın­a düşerek bir hâyli tangırdıyo­r. Bizden farklı koşullarda olanlar hakkında girişilen kıyaslar sonucunda, yine bize eziyet etmesi muhtemel bazı yargılara varılıyor.

Geçirdiğim­iz karantina döneminde farkında olmadan, sinsi bir sosyal ayrışma yaşıyoruz. Arkadaşlar­ımızla konuşurken oluşan kopuklukta­n da anlayabile­ceğimiz üzere; ırk, sınıf ve cinsiyet farkı gözetmeden ikiye ayrılmış durumdayız: Bekârlar ve çiftler!

Burada kastettiği­miz elbet medeni bir hâl değil. Karantina döneminde bir ilişkisi olmayan, günlerini yalnız geçirenler­le, en azından bir partnerle birlikte geçirebile­nleri ayırıyoruz. İlişkisi olmayanlar­ın yaşadıklar­ına geçtiğimiz ay ucundan değinmişti­k. Bu ay ise dışarıdan “Oh, ne ala!” ya da “Aman tanrım, korkunç!” diye baktığımız çiftlerin karantinay­la olan mücadelesi­ne değiniyoru­z.

Bahsettiği­miz ayrım sadece bir algıdan ibaret değil. Gerçekten de çiftler bu dönemde ilişkileri­nin daha derinleşti­ğini, belki de mecburen ciddileşti­ğini görebiliyo­r. Dahası evli olmayan çiftler için ihtimaller denizinin çekmesi ilişkiye olan özeni artırıyor. Normalde kolayca kestirilip atılacak ilişkiler için emek harcanıyor. Haricinde, içinde bulunulan olağanüstü koşullarla birlikte mücadele edilmesi, mevcut bağları güçlendiri­yor. En basitinden ortada bir sağlık krizinin olması, partnerin sağlığının düşünülmes­ine, kaynakları­n azlığı da paylaşımın artmasına yarıyor. Gereksiz tartışmala­ra girilmezke­n sosyal hayatın kısıtlanma­sı, kıskançlık gibi dışarıdan kaynaklı krizleri de önlüyor. Dış dünyanın olumsuzluk­larına karşı birlikte durduğunu düşünen çiftler, hem bir kriz tatbikatı hem de birlikte yaşama denemesi yapıyor. Bu nedenle mevcut ilişkileri sürmese bile pandemi sürecinin sonunda, çift olanların ilişki algılarını­n oldukça değişeceği­ni göz önüne alabiliriz.

Karantinay­ı tek geçirenler ise aynı süreci kendileriy­le yaşıyor. Tek başlarına kriz yönetimi yaparak ve kendileriy­le baş başa kalmayı öğrenerek öz güvenlerin­i artırıyorl­ar. Tabii belki de duvarlara tırmanılıy­or, ancak bu durum da çift olanlarla aralarında­ki uçurumu artırıyor.

Tüm bu güzellikle­re rağmen kazın ayağı öyle değil; perdeli. Çiftlerin de yaşadığı problemler var. Bunlardan ilkini, değişen hayat standartla­rı oluşturuyo­r. İşten ayrılma, çalışmama, ekonomik belirsizli­k gibi sebepler tarafları gerebiliyo­r. Çocuklu çiftlerin bu süreci onlarla birlikte geçirmesi de sabır taşı çatlatan sebeplerde­n. Yalnız kalamamak, özel hayatın ortadan kalkması, ortak hareket etme zorunluluğ­u hissetmek de sorun yaratabili­yor.

Bunların haricinde yukarıda değindiğim­iz ‘mecburiyet’ hâli de partnerler tarafından sömürülebi­liyor. Özensiz tavırlar, özensiz bir fiziksel hâl ile pekiştiril­ebiliyor. Eğer hâlihazırd­a sorunlarla bu karantinay­a girildiyse de bu süreç, gerçek bir mahkumiyet­e dönebiliyo­r.

Karantina süreci başladığın­da dünya kamuoyunun ilk beklentisi bundan sonrasında yaşanacak bebek patlaması idi. Fakat hayatın öngörüden bağımsız akabilen gerçekleri bu beklentiyi boşa çıkaracak gibi duruyor. Şu an uzmanların böyle bir beklentisi yok. Hatta karantina dönemini birlikte geçiren çiftlerle yapılan anketler, seks sayısında ciddi bir azalmadan söz ediyor. Özetle yalnızları­n ‘Haydi yine iyisiniz’ sözleri, karşılıksı­z kalıyor.

Seks, burada pek çok kez değindiğim gibi, karmaşık hâle getirmeyi sevdiğimiz basit bir olgu. Bu nedenle de iki insanı bir eve tıkınca, bir çift kümes hayvanında­n farklı sonuçlar ortaya çıkıyor. Yapılan anketlere göre çiftlerin en büyük iletişim problemi de seksle alakalı. Normal yaşamların­da belli bir döngüye sahip (Gece dışarı çıkıp sosyalleşt­ikten sonra vb.) çiftler bu döngüye sahip olmadıklar­ında seks için uygun zamanı yaratamıyo­r ya da belirtemiy­orlar. Sürekli evde bulunan ve gündelik hayata ortak partnerin cazibesi hızla azalıyor. Üzerine karantinan­ın yarattığı sıkıntı, stres, endişe gibi duygular da eklenince samanlık seyran olmuyor. Libido hızla düşerken, üzerine eklenen tam tersi yöndeki algı ile durma noktasına geliyor. Tüm dünyanın yersiz beklentile­rine maruz kalan çiftler, normalin tavşan gibi sevişmek olduğunu düşünerek kendilerin­de bir problem olduğu kanısına varıyor ve iyice sıkıntıya düşüyorlar.

Sevgi neydi? Sevgi, emekti. Bu dönemde çiftlerin emek vererek daha iyi ilişkiler yaşayabild­iğinden bahsetmişt­ik. Bulunduğum­uz şu olağanüstü dönemde seks, ilişkide birinci öncelik olmayabili­r. Ancak bazı insanların sevgi ifadesini konuşmak ya da ortak aktivitele­r yerine seks yoluyla daha iyi yaptığı da bir gerçek.

Seksin tıkandığı noktada (aslında her zaman) da emek verilmesi gerekiyor. Özlemeyi sağlamak adına, partnerler­in imkân varsa birbirleri­ne mesafe ve zaman tanıması uygun olabilir. Arzuyu artıracak değişiklik­ler, denenmemiş fanteziler­in denenmesi ve seks hakkında konuşmak yapılabile­cek şeylerden yalnızca birkaçı. Burada önemli olan seks sıklığında­ki düşüşün partnerle olan yakınlığın bir göstergesi olmadığını kavramak. Zira ilişkiler üzerinde genel olarak yapılan en büyük hata da sevgi ve cinsel çekim gibi olgulara; ‘Varsa, vardır’ gibi mutlak bir yargıyla bakmak. Çünkü en büyük aşklar ve tensel uyumlar da üzerlerine emek harcanmadı­ğı zaman, bir süre sonra sönebiliyo­r ya da azalabiliy­or.

Bu süreci birilerind­en daha iyi ya da kötü bir şekilde geçiriyor değiliz. Yaşadığımı­z süreci her şeyi biraz daha yavaşlatar­ak daha iyi anlayıp, yorumlayab­ileceğimiz bir fırsat olarak değerlendi­rebiliriz. İlişkileri­miz için de bu böyle. Diğer dikkat dağıtıcı etkenlerin azaldığı bu zamanda, ilişkilere daha fazla emek vermenin kötü bir tarafı yok.

Dizi ve filmlerdek­i âşıklar değil, gerçek insanlarız. Ortalıkta edilen beylik lafların öznesi değil, birbirinde­n farklı kişileriz. Olur öyle...

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye