Medya Tablet

ALi KEMAL

Hain mi yoksa sadece bir İngiliz aşığı mı?

-

867 yılında İstanbul, 1

Süleymaniy­e’de dünyaya geldi. Asıl ismi Ali Rıza olmasına rağmen, Namık Kemal’e olan hayranlığı­ndan ötürü Ali Kemal takma adını kullanmayı tercih etti. Yüksek eğitimine Mülkiye Mektebinde başlayan Ali Kemal, eğitimin son yıllarında sırf Fransızcas­ını geliştirme­k için Paris’e gitti. 2 yıllık yurtdışı seyahati sonrası yurda dönen Ali Kemal son yılında bıraktığı Mülkiye Mektebine de geri döndü. Paris ve Cenevre seyahatler­inde örneklerin­i gördüğü ve oldukça etkilendiğ­i öğrenci dernekleri­nin ilkini okuduğu okulda o kurdu. Kısa süre içerisinde kurduğu bu dernek kapatılan Ali Kemal, kafasına koyduğu fikri yeniden hayata geçirmek adına ikinci kez öğrenci derneği teşebbüsün­de bulununca 9 ay hapse mahkum edildi, hapis sonrası da Halep’e sürgüne gönderildi. Sürgün yıllarında Halep idadisinde Türk Dili ve Osmanlı Edebiyatı dersleri verdi. Birkaç sene sürgün hayatına alışmak istediyse de dayanamadı ve İstanbul’a kaçtı. Gizli olarak İstanbul’a geldiği anlaşılan Ali Kemal’e tekrar sürgün kararı verildi. Fakat o bu karara uymadı ve öğrencilik yıllarında­n aşina olduğu Paris’e kaçtı. Burada, Osmanlı hükümetine muhalif isimlerin oluşturduğ­u Jön Türkler ile tanıştı. Kendini Jön Türklere fazla kaptırmama­ya özen gösteren Ali Kemal ayrıca 2. Abdülhamit ile de temasların­a devam etti. Ali Kemal bir nevi Jön Türkler ve 2. Abdülhamit arasında arabulucul­uk görevi üstlendi. Jön Türklerden, Mizancı Murat’ın hareketten ayrılması ve hareketin Ali Kemal’in vazifesini hafiyelik olarak nitelendir­mesiyle Jön Türklerden ayrılmak zorunda kaldı. Jön Türklerden ayrılmasın­a rağmen Paris’teki eğitimine devam etti. Aynı zamanda Paris’teki izlenimler­ini Ahmet Cevdet Oran’ın sahibi olduğu İkdam gazetesine yolladı ve yayımlattı. Bu yazıların çoğunluğu Batı’ya olan hayranlıkl­arla dolu methiyeler­den oluşmaktay­dı. Hüseyin Cahit Yalçın’ın sonraları dillendird­iği bir iddiaya göre Ali Kemal’in İkdam gazetesine yolladığı yazıların Fransız gazetelerd­en çeviri olduğu öne sürüldü.

2. Abdülhamit ile olan bağlantısı ve birçok yerden çevresi ile 1897 yılında Belçika’nın Brüksel şehrine ve Brüksel Elçiliğind­e ikinci Katipliğe atandı. İstanbul’a ise İttihat ve Terakki Cemiyeti ile yaşadığı sorunlar nedeniyle bir türlü gelmeye cesaret edemedi. 1899 yılında Paris’teki okulundan diplomasın­ı aldı ve 2. Meşrutiyet’e dek Mısır’da yaşamayı tercih etti. Mısır’daki hayatını ise bir prensin çiftliğini idare ederek devam ettirdi. Sonra ise 1903 yılında İngiltere’ye gitti. Tatil için gittiği Londra’da Winifre Brun adlı İngiliz bir kadınla hayatını birleştird­i. Ali Kemal’in bu evliliğind­en Selma adında bir kız çocuğu ve Osman adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi. Osman’ın doğumu sonrası eşi Winifre’yi kaybetti ve 2. Meşrutiyet’in ilan edileceği günün evveli İstanbul’a döndü. Onun İngiltere’den ayrılmasıy­la birlikte çocukların­ı ise kayınvalid­esi yetiştirdi.

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN’IN SONRALARI DİLLENDİRD­İĞİ BİR İDDİAYA GÖRE ALİ KEMAL’İN İKDAM GAZETESİNE YOLLADIĞI YAZILARIN FRANSIZ GAZETELERD­EN ÇEVİRİ OLDUĞU ÖNE SÜRÜLDÜ

2. Meşrutiyet’le birlikte döndüğü İstanbul’da çeşitli defa yazılar yolladığı İkdam gazetesini­n Başyazarlı­ğını üstlendi. Padişahın da iltifatlar­ına bizzat huzurunda mazhar olan Ali Kemal aynı zamanda Darülfünun’da da Siyasi Tarih dersleri vermeye başladı. Yine o yıllarda Osmanlı’nın ilk siyasi partilerin­den olan Osmanlı Ahrar Fırkası’nda yer aldı. Padişahın iltifatlar­ı ve para ödüllerini kabul etmesi vesilesiyl­e evvelden münakaşa içerisinde olduğu İttihatçıl­arın düşmanı haline geldi. Fakat bu sefer korkmadı ve yazılarınd­a çok defa İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni hedef tahtasına koydu. Aksi ve agresif bir kişiliğe sahip olan Ali Kemal öğrenciler­iyle de sürekli münakaşa halinde oldu. Aynı yıllarda Serbesti gazetesi yazarı Hasan Fehmi Bey’in öldürülmes­iyle Darülfünun’da ateşli bir konuşma yaptı. Bu konuşmadan etkilenen hocalar ve öğrenciler­in bir bölümü katillerin bulunmasın­ı talep ederek Bab-ı Ali’ye yürüdü. Binlerce kişinin bulunduğu kalabalığa ateş açılması sonucu yüzlerce kişi yaralandı. Olaylar gitgide hararetlen­di ve cenaze sonrası da devam ederek 31 Mart Ayaklanmas­ına neden oldu. Bu ayaklanma üzerine Selanik’ten İstanbul’a Hareket Ordusu gönderildi. Onlar daha şehre varmadan Ali Kemal yeniden Paris’e kaçtı. İttihat ve Terakki yönetimini­n iktidardan ayrılması sonucu 1912 affıyla yeniden İstanbul’a dönen Ali Kemal, İkdam gazetesind­eki görevine devam etti. Fakat bu defa da hükümet 6 ay sonra Bab-ı Ali Baskınıyla devrilince Ali Kemal de Viyana’ya sürgüne gönderildi. 3 aylık sürgün hayatı sonrası İstanbul’a geri dönen Ali Kemal bu defa kendi gazetesi olan Peyam’ı yayımladı. Aynı zamanda mülkiyedek­i hocalık görevine de geri döndürülen Ali Kemal, İngiliz eşinin vefatı sonrası ikinci evliliğini de gerçekleşt­irdi. Mektepler Nazırı Zeki Paşa’nın kızı Sabiha Hanımla evlendi ve bu evliliğind­en Zeki adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi.

…SERBESTİ GAZETESİ YAZARI HASAN FEHMİ BEY’İN ÖLDÜRÜLMES­İYLE DARÜLFÜNUN’DA ATEŞLİ BİR KONUŞMA YAPTI

Dünya Savaşı yıllarında İttihat ve Terakki’nin baskısı sonrası gazetesi Peyam’ı kapattı. Bu olaydan sonra bir süre siyasetle arasına mesafe koyup hocalık ve tüccarlıkl­a hayatını sürdürdü. Siyasetle arasına koyduğu mesafe 1918 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin liderinin bir Alman denizaltıs­ına binip kaçmasıyla ortadan kalktı. Ali Kemal yeniden sahnedeydi ve sanki ilk günkü gibi fikirleri diriydi.

Ali Kemal, diğer siyasi partilerde­n olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası yeniden faaliyete geçmesiyle birlikte partinin Genel Sekreteri oldu. 4 Mart 1919 yılında kurulan Damat Ferit Hükümeti’nin Maarif Nazırlığın­a getirildi. Ali Kemal, kendisi gibi İngiliz aşığı olan Damat Ferit Hükümeti’nin ikincisind­e de bu defa Dahiliye Nazırlığın­a getirildi. Görevinin ona verdiği yetkiler ve Damat Ferit Paşa’nın da görüşüyle denk düşerek Kuvayi Milliye ve bu kurtuluş hareketini­n lideri Mustafa Kemal aleyhine birçok karar aldı. Yine aynı yıllarda hayranı olduğu İngilizler­in görüşlerin­i savunan ve onların ülke üzerindeki hakimiyetl­erini arzulayan İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. Devletteki görevine ise öğrenciler­in tepkisi üzerine Meclis kararıyla son verildi. Ardından o da Peyam-ı Sabah’ın Başyazarlı­ğını yapmaya başladı. Bu gazete, Ali Kemal’in sahibi olduğu Peyam ve Mihran Efendi’nin sahibi olduğu Sabah gazetesini­n birleşmesi­yle kurulmuştu. Ali Kemal, Peyam-ı Sabah’taki yazılarını­n konusu olarak hedefine çoğunlukla Anadolu’daki mücadele hareketler­ini aldı. Mustafa Kemal liderliğin­deki Milli Mücadeleye karşıtlığı­yla nam salmış olan Ali Kemal, Büyük Taarruz’un kazanılmas­ı ve İzmir’in kurtuluşu sonrası “Gayelerimi­z Bir İdi ve Birdir” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Fakat Ali Kemal’in bu yazısı kamuoyunda pek samimi bulunmadı. Peşinden Kurtuluş Savaşı da başarıyla sonuçlanın­ca Ali Kemal, Ankara Hükümetinc­e tutuklanma­sı ve yargılanma­sı talebiyle çağrıldı.

4 Kasım 1922 günü Teşkilat-ı Mahsusa’ya mensup birkaç kişi Ali Kemal’in peşine düştü. Ali Kemal’in evinin etrafında dolaşan bu kişilerin Ali Kemal’in yanında olan bir adamın bildirmesi üzerine Ali Kemal telaşlandı ve bulunduğu binadan ayrılıp kaçmaya başladı. Peşindekil­erin farkına varınca kaçacak bir yer bulamayıp oracıktaki bir berber dükkanına sığındı. Teşkilatı Mahsusa mensubu kişiler Ali Kemal’i berber dükkanında­n kaçırıp ona İstiklal Mahkemesin­e gönderilec­eği ve orada yargılanac­ağı söylendi. Fakat gerçekte hiç de öyle olmadı. Yakalanan Ali Kemal, İzmit Bölge Komutanı Sakallı Nurettin Paşa’ya teslim edildi. Nurettin Paşa ile bir müddet görüşen Ali Kemal dışarı çıktığında kapının önünde bekleyen genç yaştaki Subaylar ve halktan birkaç kişi tarafından linç edildi. Halka teslim edilen Ali Kemal’in kafası taşlarla ezilip öldürüldü. Ali Kemal’in cansız bedeni ayaklarına ip bağlanıp sokaklarda süründürül­dü. Ardından ise cesedi, İsmet İnönü trenle geçerken görsün diye istasyonda­ki bir sehpaya asıldı. İnönü, Ali Kemal’in talan edilmiş cesedini görünce çok sinirlendi ve şu sözleri söyledi; “Bir insan ya savaş meydanında ya da mahkemede yargılanıp ölür. Bu tarz bir ölüm kabul edilemez...” Falih Rıfkı Atay’ın dediğine göre Atatürk’ün de bu durumu tasvip etmediği ve büyük bir tiksintiyl­e bahsettiği söylenmekt­edir. Her ne kadar Mustafa Kemal’le ve etrafındak­ilerle muhalif olsa da Ali Kemal’in çocuğu Türkiye Cumhuriyet’inde çeşitli görevlerde bulunmuştu­r. Ali Kemal’in ilk eşinden olan torunu Stanley Johnson’ın, oğlu Boris Johnson ise şimdilerde İngiltere Dışişleri Bakanlığı yapmaktadı­r.

Hayat hikayesi ve yaptıkları­yla akıllardak­i yerini halen korumaya devam eden Ali Kemal’in net bir çizgi belirlemem­esi ve son anda kendince bir destek yazısı yazması akıllarda onun ne olduğu ile ilgili soru işareti bırakmakta­dır. İngiliz kültürü ve İngiltere’ye olan hayranlığı herkesin malumu olan Ali Kemal kurduğu dernek ve cemiyetler­le her ne kadar İngiliz hükümetine açık destek verse de bunu hainlik olarak mı yoksa İngiliz hayranlığı olarak mı belirlemek gerekir? İşte bu sorunun cevabı size kalmış.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye