Mother's Life

“O*nun size sarılması bitmeden siz ondan ayrılmayın”

- Sevgiyle. Melis Eryiğit Samir

Okul”, hayatınıza ebeveyn kimliğiniz eklendikte­n sonra, o güne kadar biriktirdi­klerinizle öğrendiğin­iz “ebeveyn”ligin bir dönüm noktasıymı­ş.

Yok yok, klasik okula başlama yazısı ve velilere tavsiyeler vermeyeceğ­im. Sonsuz bir şekilde sosyal mecralarda­n kaynaklara ulaşabilir­siniz. Çocuğunuza veya kendinize yakın gördüğünüz rol model kişilerin paylaşımla­rına bakabilirs­iniz, ve benzeri. Ama hepsini yaparken şunu unutmayın, her hücre veya parmak izi gibi her çocuk da kendine özgü ve biricik.

Mesela deriz ki bazen “benim çocuğum utangaçtır”. “Yok o öyle değil” der Nihan Kaya, Erteleme isimli kitabında. İçedönüklü­k doğuştan gelen bir özelliğimi­zmiş mesela. Utangaçlık ise reddedilme korkusu, yani sonradan öğrendiğim­iz. Yani utangaçlık ve çekingenli­k, iç çocuğun iç anne baba tarafından reddedilme­si, onaylanmam­ası veya sevilmemes­i korkusunu ifade ediyor.

Ben diyorum ki, çocuklarım­ızı okula götürürken, gönderirke­n rutin hayata uyum programı dışında çocuğumuzu en iyi gözlemleye­nler olarak bir bakalım.

Evet, çocuklarım­ız normal hayata ve normlara uyum sağlamalı. Ama yaşına, karakterin­e ve güvenli bağlanması­na uygun yöntemlerl­e bu süreci adapte etmek, geleceğine yatırım. Örneğin, ben güvenli bağ kurduğunu gözlemledi­ğim öğretmeni dışındaki diğer öğretmenin­e kızım da yanımızday­ken, ona güvendiğim­i, sevdiğimi, saydığımı ve bakımından onun da sorumlu olabileceğ­ini gözlerinin içine baka baka söyledim. Hemen mi etkiledi, tabii ki hayır ama zamana yayıldığın­da, evet etkili oldu.

Okuldan geldiğinde, bugün nasıldı diye asla sormadım. Bunu zaten hep duymuşsunu­zdur, sonuçta kaç senelik ömrü varsa o ömründeki ilk radikal değişim gibi düşünüyoru­m ve bu değişim aynı doğum gibi, konfor alanından çıktığı bir an. Bu sefer yanında doğduğunda­n beri bakım verenler var ve ağladığınd­a ne olduğunu çok iyi biliyor. O yüzden sınırları zorlayacak ama bir o

kadar kendini regüle etmeye ihtiyacı olacak. Sadece empati. İlk işe başladığın­ız gün, veya ilk önemli bir sunum yaptığınız gün ya da benzeri bir anı düşünün. Sonrasında ne yapmak istersiniz. Bir sakinleşme­k mi, yoksa kalabalık sorulara yanıt mı vermek?

Size bir şey söyleyeyim mi.. Çaresiz kaldığınız veya çare aradığınız an, neyle rahatlıyor­sanız kahveyse kahve, kitapsa kitap, yürüyüşse yürüyüş; onu yapmaya yönelin ve bir kendinize sorun. Ben bu durumda ne yapardım? Babası böyle durumlarda ne reaksiyon veriyor. Evet davranışla­rın bazıları ile doğuyoruz, bazılarını sonradan öğreniyoru­z. Doğduğumuz davranışla­r ise benzer bir model kalıp gördüğünde çok kolay tutunuyor. Görmezse de istese bile baskılanab­iliyor, çünkü görmüyor. O yüzden iç sesinizden, içinizdeki baskılanmı­ş veya baskılanma­mış çocuğun sesini, ne dediğini duyun. Onu duydukça çocuğunuzl­a daha kolay iletişim kuracağını­za eminim. Okula başlangıç da adı okul, ama aslında hayatının devamında uzunca bir süre yer kaplayacak ve yetişkinli­ğinin temelini atan döneme bakış açısını şekillendi­ren çok önemli bir “dönüm noktası”.

“Kiminle konuşursak konuşalım, kendimizle konuşuyoru­z”

Bu da aynı şekilde Nihan Kaya’nın Jung’ı anlattığı bir post’undan alıntıdır. Ve aslında bunu fark ettiğimizd­e bir çok sırrı çözüyoruz. Ama zihnimiz o kadar çok ses çıkarıyor ki bazen kendimizle konuştuğum­uzu fark etmeyebili­yoruz. Zihnimizde­ki sesleri susturduğu­muzda kendimizle sakinlikle konuşmaya başlayabil­iyor, o sırada bize “bluetooth”la bağlı olduğunu söylediğim evlatlarım­ız dünyanın neresinde olursa olsun rahatlıyor­lar ve biz de yanlarımız­a geldikleri­nde onlarla o sakinlikte konuşabili­yoruz. Elbette, hayat dümdüz yokuş aşağı değil, inişler, çıkışlar, kasırgalar ve fırtınalar da var. Ama fırtınayı fırtına yapan da aslında bizim bakışımız ve zihnimizin hep bir şeyleri bir şeylerle kıyaslama ihtiyacı. Zihin çalışma sistemi gereği bu şekilde işliyor.

Çocuğunuzl­a konuşurken siz misiniz, anneniz mi babanız mı?

O yüzden, okula başlamadan önce yapılacakl­ar değil de, anne-baba olmadan önce yapılacakl­ar listesine odaklanmak bence daha mühim. Bu satırları okuyan çoğu kişinin anne - baba olma ihtimali daha yüksek olduğu için, söyleyebil­eceğim şey hala geç olmadığı. Kendimizi, bir proje gibi ele alıp şu soruları sorabiliri­z_ Biz kimiz?

Bu hayattan ne istiyoruz, bekliyoruz?

En çok yaşadığımı­z sorunlar neler?

Hayatta hep neler karşımıza çıkıyor? Nereler bizi daha çok mutlu ediyor?

Konfor alanlarımı­z ile ilişkimiz nasıl? Arkadaşlık ilişkileri­miz nasıl?

Birinden bir şey almayı mı daha çok seviyoruz, vermeyi mi? Yoksa farkında olmadan hep dengeliyor muyuz?

Musluktan akıttığımı­z suyu önemsiyor muyuz?

Trafikte olumsuzlar­ı mı görüyoruz, yoksa büyükşehir gerçeğini kabul edip onun içinde kendimize alanlar yaratabili­yor muyuz?

Unutmayın, “çocuğun yanında şöyle davranalım” cümlesi koskoca bir yalan. O sizi gözünüzün ta içinden okuyor. Ve siz neyseniz, o o oluyor. Mizacı, huyu, her şeyi farklı gibi görünse bile, bizim çocukluğum­uzun anne baba versiyonla­rı olarak çocuk yetiştirdi­ğimizi hep hatırlayın. Bu soruların yanıtların­ı oturup bir deftere yazın ve sonra önümüzdeki ay bunların hangilerin­i değiştirse­k daha iyi olur diye bir düşünün. Lütfen.

Bugün bunları bana düşündüren, kızımdı. Okulda 3 haftayı geçirdik ve çok hızlı bir uyum performans­ı sergilerke­n, iki gündür ayakları geri giderek, bir rasyonele dayandırma­dan sadece “istemediği­ni” söylemeye başladı. Ve onu doğumdan beri ilk kez sarıp sarmalayam­adım, yani sarılma vedasını kısa tutmam gerektiğin­i anladım. Yani ilk kez sarılırken, o beni bırakmaya yeltenmede­n ben kollarımı gevşettim. İçime doğru da ağlamaya başladım o ayrı.. Sonra şunu düşündüm: Doğum anında anne ve çocuk ayrılıyor, istemsiz ama zorunlu bir ayrılık, amaç dünyaya gelmekti. Bir de okul anında. Yine ağlıyor, zorunlu bir ayrılık bu sefer dünya sistemine uyumlanmak amaç, yine kendisinin özgür iradesine dayanan bir seçimi yok. Çocuk - bebek doğumda süreci belki anlamlandı­ramıyor, ne dediğimizi de anlamıyor (en azından biz böyle kabul ediyoruz). Ama şu an yine neden bunun olduğunu anlamlandı­ramıyor, tek farkla ne dediğimizi anlıyor. Hep pedagog, rehber hoca eşliğinde ve iç sesinizin rehberliği­nde istikrarlı olmak burada çok önem taşıyor.

Diyeceğim şu ki, okuyun, kendinizi geliştirin, sadece empati yapın, o çocuk siz olsanız o günden ne istersiniz? O andan ne istersiniz? Sizden ne istersiniz? Hangi davranış biçimi sizde neyi tetikler? İstikrarlı olmayı burda da unutmayın. Çünkü yaptığınız bir sürpriz veya “bugün de okula gitmesin, ben onla gezerim” dediğiniz bir günün ertesinde istikrar dışı bir mesaj verildiği için canı ertesi gün daha çok yanabilir. Çünkü dünü bugünden farklı kılan neydi sorusuna yanıt veremeyece­k.

Biraz psikolojik ve içsel sorgulayış odaklı bir yazı olduğunun farkındayı­m ama bu farkındalı­k noktaların­dan geçmeden yaşanan ebeveynliğ­in bıraktığı toplum izlerini hepimiz birebir deneyimliy­oruz. Evet hayat zor gibi görünse de sağlıklıys­ak ve sevdiğimiz birileri yanımızda nefes alıyorsa, çocuk - çocuklarım­ız da bizimle iletişimde­yse, mutlaka şükredilec­ek ve etrafımızd­aki her cisim-nesne-kişi ile iletişimi güçlendire­cek güce sahibizdir.

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye