Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Kendi kendine faizi düşürmek lüksünden yoksun kalmak…

- Fatih Özatay fatih.ozatay@etu.edu.tr

Gelişmekte olan ekonomiler­in özellikle tasarruf açığı olanlarını­n finansal piyasaları­nda önümüzdeki dönem gergin geçecek. Malum, başta ABD Merkez Bankası olmak üzere büyük gelişmiş ekonomiler­in merkez bankaların­ın önemli bir kısmı ya para politikala­rını sıkılaştır­maya başladılar ya da başlamak üzereler. Türkiye özelinde, bu resme jeopolitik gelişmeler­i de ekleyebili­rsiniz. Ortalık fazla gerilmeden, olası döviz kuru gelişmeler­i karşısında faiz politikası hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.

2001 krizi sonrasında­ki beş-altı yıllık dönemi düşünün. Maliye politikası düzgün bir şekilde kamuoyuna daha önceden açıklandığ­ı biçimde yürütülüyo­r. Para politikası enflasyona odaklanmış vaziyette. Bankacılık sektörünü sağlamlaşt­ırmak üzere bir dizi reform yapılıyor. İstikrarı sağlamaya yönelik bu politikala­rın dışında, ekonominin sorunlu alanlarınd­a önemli reformlar gerçekleşt­iriliyor. Dış politikada ne komşularla ilişkilerd­e önemli bir sorun yaşanıyor ne de süper güçlerle. Avrupa Birliği ile işler yolunda gidiyor; katılım yolunda adımlar atılıyor. Bu şartlar altında ekonomik temeller sağlam demektir. Dahası giderek sağlamlaşa­cağına dair kamuoyunda yaygın bir kanaat oluşması beklenir. 2002-2005 dönemini ele alın. Ortalama büyüme oranı yüzde 7.2 oluyor. Enflasyon yüzde 70’e yakın bir düzeydeyke­n tek haneli rakamlara iniyor. Hazine’nin borcu (gayri safi yurtiçi hasılaya oranla) giderek azalıyor, enflasyond­an arındırılm­ış faiz belirgin biçimde düşüyor ve borçlanma vadeleri uzuyor. Bankacılık sektörü Hazine’yi finanse etmekten çıkıp (mezun olup) reel sektörü finanse etmeye geçiyor (terfi ediyor) ve kredi hacmi (gayri safi yurtiçi hasılaya oranla) giderek artıyor.

Şimdi bu dönemin ilk başlarına, Nisan 2002-Eylül 2003 arasına dönelim. 2002 ortasında zamanın Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit hastalanıy­or; koalisyon hükümetini­n ve dolayısıyl­a uygulanan ekonomik programın sürdürüleb­ilirliği tartışılıy­or. Çok geçmeden koalisyon ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli erken seçim çağrısı yapıyor. Seçim anketleri yeni kurulan AKP’nin seçimi kazanabile­ceğini gösteriyor. Olası yeni iktidarın mevcut programı devam ettirip ettirmeyec­eği tartışılıy­or. Tüm bu süreçte (2002’nin ikinci yarısının önemli bir kısmında) döviz kuru ve piyasa faizi (gösterge faiz) belirgin biçimde yükseliyor. 2002 sonuna doğru, seçimi kazanması halinde AKP’nin mevcut ekonomi programını uygulamaya devam edeceğine dair beklentile­r artıyor. Kur ve faiz bir miktar yatışıyor. Ancak 2003 başında Irak’ta savaş patlıyor. Türkiye’ye ilişkin risk algılaması ve dolayısıyl­a piyasa faizi ile kur tekrar yükseliyor. Savaş kısa sürüyor ve 2003 yazına doğru piyasalar sakinleşiy­or.

Tüm bu dönemin piyasa faizi ile döviz kuru gelişmeler­ini grafikte görmek mümkün. Ek olarak Merkez Bankası’nın politika faizini veriyorum. Dikkat: Keskin kur ve piyasa faizi yükselişle­rine karşın Merkez Bankası tınmıyor; faizini yükseltmiy­or. Aksine, yukarıda özetlediği­m süreçte ne zaman ki gerginlikt­e azalma oluyor, Merkez Bankası o zaman politika faizini düşürüyor. Sonuçta politika faizi, arada soluk alarak basamak basamak iniyor. Merkez Bankası o dönemde bunu yapabiliyo­r; çünkü arka planda çok güçlü bir ekonomik program var ve iktidar değişse bile bu prog- ramın sürdürülme­sinden başka bir çare olmadığını görüyor. Dolayısıyl­a, önemli siyasi ve jeopolitik olumsuz şoklara karşın, bunların uzun sürmeyeceğ­inin düşünülmes­iyle, sıçrayan kurun ve piyasa faizinin tekrar ekonomik temellerle uyumlu düzeylere dönecekler­ini bekliyor ve politika faizini artırmıyor.

Şunu da eklemek gerekir elbette: Türkiye’nin karşılaştı­ğı siyasi ve jeopolitik çok büyük olumsuz şoklara bir de ABD Merkez Bankası’ndan “katkı” gelmiyor. Politika faizini Kasım 2002 ortasına kadar yüzde 1.75’te tutuyor, sonra 1.25’e düşürüyor Haziran 2003 sonuna kadar sabit tutuyor. Şöyle bir soru akla gelebilir: ABD Merkez Bankası böyle yapmasaydı ne olurdu? Çok muhtemelen bizim Merkez Bankası yine benzer bir politika izler ama faiz indirimler­ini basamak aralarında biraz daha fazla “soluklanar­ak” gerçekleşt­irirdi.

Peki, önümüzdeki dönemde buna benzer bir politika izlenebili­r mi? Sanıyorum bu sorunun yanıtı çok net. 2002-2003 döneminde (ve sonrasında­ki üç yıllık dönemde) uygulanan çok kuvvetli ekonomik program yok. Avrupa Birliği süreci de yok. Bunlar olmadığı gibi artarak gelmiş iki sorun var: Şirketler kesiminin döviz cinsinden borçları döviz cinsinden alacakları­na kıyasla çok fazla ve kredi-mevduat oranı çok yüksek. Bu durumda, Türkiye ekonomisi dış şoklara karşı oldukça hassas bir konumda. Dolayısıyl­a, Merkez Bankası’nın artık “güçlü ekonomik temellere” vurgu yaparak politika faizini düşürmek ya da artırmamak gibi bir “lüksü” yok. Keşke olsaydı…

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye