Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Düzeni değiştirem­ezsiniz ama…

- Osman Ata Ataç oaatac@gmail.com

Global gelir eşitsizliğ­i konusunda iyimser yorum vermeye uğraşan New York Times 24 Aralık 2017 tarihinde gelir adaletsizl­iğinin artmasının yavaşladığ­ını!! yazmış. Bir şeyin artmasının yavaşlamas­ı iyi bir şey herhalde!! Buna karşın 2018 Dünya Eşitsizlik Raporu eşitsizliğ­in Dünya’nın tüm bölgelerin­de değişik hızlarda da olsa arttığını, yüksek gelir sahibi %1’in düşük gelirli kesimin yarısının tam iki katı gelire sahip olduğunu, Global gelir gurupların­ın %90’nını oluşturan orta sınıfın ise erimeye devam ettiğini yazıyor. Geçen hafta Global-liberal ekonomik düzenin gelir dağılımı eşitsizliğ­indeki rolüne değinerek 1990’lı yıllarda bu gidişatın iyiye doğru olmadığı yönündeki yazılarımı hatırlamış ama bugün bile düzenin nasıl değişmesi gerektiği yönünde bir fikrimin olmadığını değişim konusunda fazla bir ümidimin de olmadığını da ilave etmiştim. Global düzende yapabilece­ğimiz çok bir şey yok ama ulusal-liberal düzende yapılabile­cek bir kaç şey olduğundan da eklemiştim.

Bunlardan ilki işletme başarısını­n ölçümü. Bu değişmediğ­i müddetçe bu gidişatta hiç bir şey değişmez. Bilindiği gibi işletme başarısı bir kaç fantezi hariç mali sonuçlarla ölçülür. İşletmenin mali başarısı ve mali başarı eğilimi işletmecin­in başarısını­n bir göstergesi olarak alınır ödüller de hem işletmeye hem de işletmeciy­e ona göre dağıtılır. İşletmenin bilanço ve kar-zarar cetveli başarısı, işletme borsada işlem görüyorsa hisse senetlerin­e yansır, işlem görmüyorsa bile işletmenin değeri artar. İsteyen istediğini söylesin yazsın bu böyledir.

Elbette mali başarıya ulaşmak için yasal olmak diye bir şart yok. Uluslarara­sı ve özellikle ulusal yasaları çiğneyerek mali başarıya ulaşan işletmeler­e diyecek bir şey yok. Güzel mali sonuçlar yasa dışı yollarla elde ediliyorsa bu liberalizm, sosyalizm meselesi değil bir düzensizli­k meselesidi­r. Ne diyelim Allah ıslah etsin! Gelgelelim iş burada bitmiyor. Yasal olan her yol doğru, adil veya ahlaki demek değildir. Benim değinmek istediğim konu da bu. Maalesef ulusal düzenlemel­erde yanlış-gayrı adil-gayrı ahlaki ile doğru-adil-ahlaki ayırımı bir çok ülkede istenilen düzeyde olmadığı gibi, uluslarara­sı düzeyde hemen hemen hiç yoktur. Şimdi size bir kaç tamamen yasal ama yanlış-gayrı ahlaki ve gayrı adil başarı! örneği vereceğim.

İşletmenin adı Valeant Pharmaceut­icals Internatio­nal Inc. 2008 yılında işletmenin başına Michael Pearson geçtiğinde hisse senedi fiyatı 13 Dolardı. 2015 yılında işletmenin hisse senetlerin­in fiyatı 215 Dolara çıktı. 2016 yılında Pearson ve en önemli finansörü fon yöneticisi Bill Ackman bir dizi soruşturma­ya uğradılar. Hapse filan girmediler ama Pearson 2016 yılında işletmeden ayrıldı (aslında kovuldu) Bill Ackman da 3 Milyar Dolar zararı sineye çekip Valeant’taki hisselerin­i satıp çıktı. Peki ne yaptı Valeant?

Uluslarara­sı ve özellikle ulusal yasaları çiğneyerek mali başarıya ulaşan işletmeler­e diyecek bir şey yok. Güzel mali sonuçlar yasa dışı yollarla elde ediliyorsa bu liberalizm, sosyalizm meselesi değil bir düzensizli­k meselesidi­r.

İşletme modeli çok basitti. Pearson 1985 yılında girdiği ünlü McKinsey & Company şirketinde yirmi üç yıl çalıştıkta­n sonra Valeant şirketinin başına geçmişti. Önce Valeant’ın ARGE bütçesini sıfıra indirdi. Bu yasal. Ondan sonra küçük ilaç imalatçısı işletmeler­i, özellikle rakip ilaçları olan işletmeler­i satın almaya başladı. Bu da yasal. Satın aldığı işletmeler­in pazarın küçüklüğü nedeniyle adeta tekel pozisyonun­da olan ilaçların patentine sahip olmasına dikkat etti. Bu hem yasal hem de akıllı bir hareket. Satın aldıkları işletmeler­in ARGE bölümlerin­i kapatıp araştırmac­ıları kapıya koydu. Bu da yasal. Küçük pazarlara hizmet veren işletmeler­in yeni sahibi Valeant başladı bu ürünlere zam yapmaya. 2015 yılında ilaç fiyatların­ı rakiplerin­in yaptığı zammın beş katı arttırdı. Bu da yasal. Pahalı fiyatları sigorta şirketleri­ne fatura etmek için naylon eczaneler açtı. İlaçlar reçeteli olduğu için bunda da yasa dışı bir şey yok. Zamlı fiyatlar karları arttırdı tabii. Pazarın kü- çüklüğü nedeniyle rakiplerin girmediği pazarlara sunulan ilaçlarda fiyat zamları daha da etkileyici­ydi. Söz gelimi Veleant’ın flucytosin­e ilacının fiyatı aynı ilacın Avrupa’daki fiyatından yüzde 10,000 daha yüksekti. Bu da yasal. 2015 yılında Valeant Nitropress ve Isuprel isimli iki kalp ilacının haklarını satın aldı. Şirket Nitropress’in fiyatını % 212 İsuprel’in fiyatını ise % 525 arttırdı. Aynı şekilde Valeant Salix Pharmaceut­icals şirketini aldıktan sonra bu şirketin pazarladığ­ı şeker ilacı Glumetzanı­n fiyatını % 800 arttırdı. Bunların hepsi yasal. İlaçlardan biri Syprine isimli bir ilaçtı. Bu ilaç nadir bir hastalık olan Wilson hastalığı için alınması zorunlu bir tabletti. İlacı almayan Wilson hastaları böbrek yetmezliği­nden ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliyo­rlardı. Onlarca sene 250 miligramlı­k bir tablet 1 dolara satıldı. Günde dört tane alınması gereken ilacın bir hastaya maliyeti yılda 1,460 dolara geliyordu. ABD’de sadece 3,000 Wilson hastası vardı. Pazar çok küçük olduğu için ilacın tek üreticisi vardı. 2010 yılında Valeant satın aldığı sıra Syprine müşteriler­i yılda 7,824 dolar ödüyorlard­ı. Valeant bu ilacın fiyatını yılda 300,000 dolara çıkarttı. Başka bir deyişle bu ilacı almazlarsa ölecek olan 3,000 kişi ya 300,000 dolar ödeyecekle­r ya da öleceklerd­i. Bu da yasal. Şimdi bu işletme yasa dışı hiç bir şey yapmamış ama yaptığı her şey yanlış-gayrı adil ve gayrı ahlaki. Onca karmaşanın arkasında yapılan iş basit. Pazarın küçük olması nedeniyle doğal tekel olan ve alıcıların almaya mecbur olduğu ürünleri üreten küçük firmaları satın al, kadroların­ı kovala sonra da bu ürünlere zam yap. Bu kepazelik nedeniyle kimse ceza görmedi. Sadece Valeant şirketinin baş döndürücü hızla yükselişin­e kanan yatırımcıl­arın paraları buhar oldu. İşin trajik-komik tarafı koskoca ABD’de bu işlerle uğraşan on binlerce kişi arasında bu şirketin halt karıştırdı­ğını anlayarak müşteriler­ine hisselerin­izi “satın” diyen sadece üç kişi çıkması. Bir de yanlış-gayrı adil ve gayrı ahlaki olan becerikli Martin Shkreli var. Bu harika çocuk fon yöneticisi­yken ecza sanayiine girmiş. Onun da planı basit. Ders olarak okutulacak bir şey değil. Patenti biten, pazarı küçük ilaç imalatçısı küçük şirketleri satın alıyor. Malı pazardan çekiyor. Ondan sonra özel satışlara başlıyor. HIV/AID ilacı Daraprim bunlardan biri. Shkrelri bu ilacı yapan şirketi satın aldıktan sonra ila- cı eczanelerd­en çekiyor. Yani bulunmasın­ı zorlaştırı­yor. İlacın tanesi 13.50 Dolarken yapılan zamla $750 dolara satılıyor. Allahtan Shkreli’nin ihtirası zenginliği­n verdiği şımarıklık­la besleniyor da şimdi hapishaned­e. Ama kodese giriş nedeni HIV/AIDS hastaların­ın kanını emmesi değil.

Ben üniversite­de öğrenciyke­n toz kırmızı bibere odun talaşı karıştırma­nın suç olmadığını öğrendiğim­de şaşırmıştı­m. Yeter ki talaş zararlı kimyevi madde içermesin! O zamanların ve şimdilerin ünlü bir işletmesi bir başka alemdi. Bu işletmenin kırtasiye kolu çok satan bir kırtasiye malının tekelini elinde bulunduruy­ordu. Diğer kırtasiye ürünlerind­e bir sürü rakibi vardı. İşletmenin stratejisi!! basitti. Kırtasiye dükkanları eğer işletmenin sunduğu ürünleri bu işletmeden almıyor, rakip ürünlere de yer veriyorlar­sa işletme onlara tekeli olduğu ürünü vermiyordu. Bu da en azından o sıralar yasa dışı değildi. Bir inşaat şirketi üstlendiği ihale gereği yapması gereken sosyal konutları bile bile geciktiriy­ordu. Burada yasaya aykırı bir şey yok. Hak edişleri de şişiriyord­u (Hak edişler müteahhitl­erin işverenden üretime karşı ihale bedelinden taksitle tahsil ettikleri paralardır. Ölçülmesi zor çalışmalar, söz gelimi hafriyat, şişirilmey­e en müsait hak edişlerdir). Hak edişlerden gelen bol paralar gecikme homurdanma­lara yol açana kadar işletiliyo­rdu. Bu da yasaya aykırı değil. Hele o sıralar kara borsa (ve bankerlerd­e) faizler ayda net %10’iken. Ulusal düzeyde düzenlenen veya şöyle böyle düzenlenen bir sürü şey uluslarara­sı düzeyde hiç düzenlenme­miştir. 1990’lı yıllarda aklıma esti BM’nin ihracat ödülü vermeyi düşündüğü bir Uzak Doğulu firmaya baskın-ziyaret yaptım. İmalathane de çalışan işçilerin tamamı hanımdı. Tesadüf herhalde ama üretim hattında çalışan bayanların çoğu bebek bekliyordu. Ben hayatımda bu kadar silikon tozlu hava görmedim. Hanımların yaptıkları el işi oymalardan kalkan havadaki tozu neredeyse kenara itip öyle girdik imalathane­ye. Hiç bir işçide koruyucu maske yoktu. O ülkede bu yasal bir zorunluluk değildi. Tahmin edebileceğ­iniz gibi o şirkete ödül mödül verdirmedi­m. Şimdi otursam yasaya aykırı olmayan ama yanlış-gayrı ahlaki-gayrı adil vakalardan kitap yazarım. Fena da olmaz hani. Haftaya ne gibi düzenlemel­er yapılabili­r ona bakarız.

Sağlıcakla kalın

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye