Kurşun yağdıran yağdırana
İnsan bazen “Kadın cinayetleri, tacizler, trafikteki anlaşmazlıklar, yan baktın kavgaları, düğünler ve asker uğurlamalarındaki görgüsüzlük ve maganda kurşunları eskiden de böylesine çoktu da acaba duyulmuyor muydu” diye düşünüyor.
Ama yok; böylesi bir hoyratlık, saygısızlık, saldırganlık, “Nasıl olsa bir şey olmuyor” rahatlığı söz konusu değildi.
Kabul, daha az boşanma olurdu, belki yen kırılır içinde kalırdı, ama öyle sokak ortasında kurşunlamalar, cinayetler pek sık yaşanmazdı.
Düğünlerde silahlar köylerde patlardı daha çok, kentlerin göbeğinde yüzlerce kişinin ortasında değil.
İnsanlar araçlarında beyzbol sopası bulundurma ihtiyacı duymazdı.
Şimdi günde ortalama bir kadın kocasının ya da eski kocasının, sevgilisinin, hatta ve hatta kendisine yüz vermediği gerekçesiyle hiç tanışıklığı olmadığı bir erkeğin saldırısıyla can veriyor.
Saldırının, cinayetin hoş görülebilir bir yanı olamaz. Ama bir sorunumuz daha var. İster kadın cinayetlerinde olsun, ister çeşitli nedenlerle ortaya çıkan anlaşmazlıkları kaba kuvvetle sona erdirme girişimlerinde... Ateşli silah kullanımı inanılmaz artış gösteriyor .
İnsanlar nereden ediniyor bu ta- bancaları, pompalı tüfekleri? Daha da dramatik olanı, bu silahlar ne kadar kolay elde edilebiliyor. Bunların hemen hemen tümü de ruhsatsız.
Ne vahim, kimse ruhsatsız silah bulundurmaktan kaygı duymuyor.
Daha vahimi de var. Adeta yarışa dönüşen bu silahlanma yetkili makamlarda oturanları da hiç kaygılandırmıyor.
Bu silahlanma yarışı çok fena bir yere doğru gidiyor. Çok fena... Herkes kendi adaletini kendisi sağlamaya kalkışırsa ne olacak?