Teşvik sisteminde çok başlılık önlenmeli!
Ekonomide daralma apaçık ortada! Çıkış için araçlardan birisi de teşvik sistemi. “Dünyanın en rekabetçi teşvik politikası bizde” iddiası her dönemin kanıksanmış ezberi. Kendimi bildim bileli teşvik sistemi hep eleştiriliyor. Eleştirilerin odağını, sistemin sektör, yatırım bölgesi ve global gerçeklerinden uzak olması, tasarrufları yatırıma özendirememesi, politik ödül algısıyla denetimsizlik oluşturuyor. Politik önceliklerle teşvik sistemine yön verilmeye çalışılıyor. Öyle ki, teşvik edilen illerin kendi ilçeleri arasında bile gelir eşitsizliğini gideremiyor. Birbirini tekrar eden, kısıtlı istihdam yaratan, atıl, iflası neredeyse kesin olan şirketleri tıpkı beyin ölümü gerçekleşmiş hastaya kan vermek gibi teşvikle yaşatmaya çalışıyor.
Teşvik konusu 2005 yılından beri burada sıkça yazdığım konulardan birisi. Çoğu yazılarımda yerel kalkınma esaslı ülkemizin teşvik politikasına dair eleştirilerle birlikte önerilerimi kaleme aldım. Bu makalelere göre ithal malzemenin yoğun kullanıldığı sektörlerde yerlileştirme ( 1), ilçeler bazında teşvik( 2), KOBİ’lerin ihracatlarını TURK MADE “Türk Malı” konsepti( 3), AB Türk sermaye ve işgücü birikiminin yurda getirilmesi( 4), yerel ürünlerin küresel ölçekte pazarlanmasının teşviği ile Türk diasporası oluşturma( 5), kümelenme( 6),
proje( ve ilçeler bazında teşvik( fikirlerimi paylaşmıştım. Geçen 13 yılda birçoğu teşvik sisteminin gündemi oldu. Etkin ve rekabetçi bir teşvik sistemi için önerimi de bu yazımda paylaşmak isterim.
Teşviki nakdi ve/veya dolaylı olarak devletin elde edeceği gelirlerden muafiyeti olarak tanımladığımızda: Bugün teşvik sistemimiz çok başlı ve denetimsiz. Öyle ki, teşviklerin performansını ölçememek ülkemizin sağlıklı teşvik sistemi altyapısını geliştirmenin önünde ki en büyük engel. Ülkemizin irili ufaklı 32 farklı birimi yetmişin üzerinde, çoğu benzer içerikte farklı kurumlar ve adlarla teşvikler veriyor. Neredeyse tüm bakanlıklar, birlikler, sanayi, ticaret, ziraat, esnaf odaları, tarım, esnaf kredi kooperatifleri, belediyeler vb. kuruluşlar teşvik veriyor. Daha bitmedi! İGEME’den KOSGEB’e, TÜBİTAK’tan kalkınma ajanslarına, müsteşarlıklardan, AB’liğine, Dünya Bankası’ndan Kalkınma Bankası, EximBank’a kadar onlarca kurum bugünün
karmaşık teşvik sisteminin aktörleri.
Eğer ülkenin kaynakları israf edilmek istenmiyorsa, teşvik projelerin “etkinliği, verimliliği ekonomik katma değer ölçümü ve denetimi” mutlak şart! Teşviklerin geri dönüşü için maliyet/getiri analizinin küresel sektörlerle kıyaslanmasını içeren ölçüm sistemlerinin ve ülke teşvik araçlarının ve tek elden yönetimiyle denetiminin inşası gerekiyor.
Tek elden performans esaslı teşvik yönetim ve denetimi ülke kaynaklarının verimli değerlendirilmesi için önemli. Aksi halde popülist yaklaşımlarla moda bölgeleri ve sektörleri teşvik ederek global gerçeklerden uzak yapısıyla teşvik, ekonominin üzerinde müzmin kambur olmaya devam edecektir.
Dünün ihracat şampiyonu olarak ödüllendirdiğimiz firmaların ithal malzeme oranının yüzde 80 olduğu ortamda, bu sektörlerin yerlileştirme performansını sorgulamayan teşvik sistemiyle lokomo-
tif sektörlerin ithalata bağımlı hale gelmesini kimse yadırgamamalı! Rekabetçi sektörlerimizin, küresel markalarımızın gelişememesinde, Ar-Ge üretemememizde teşviklerin performans esaslı tek elden yönetilememesi etkenlerden midir acaba?