Yeni bir ‘Soğuk Savaş’ kapıda mı?
Dünya yeni bir yarış ve rekabet çağına sürüklenirken, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün küllerinden yeni bir Soğuk Savaş çıkmakta olduğunu söylemek doğru mudur? Aslına bakarsanız, yeni dünya düzeninin bazı özellikleri, 20. yüzyılın ikinci yarısındaki entrikaları andırıyor ancak siyaset bilimi uzmanımız eski ve yeni durum arasında bazı farklar olduğunu ve bu farkların mevcut durumu daha da tehlikeli hale getirdiğini savunuyor.
Soğuk Savaş algımız yaşadığımız tek bir tarihi örneğe dayanıyor - ABD ile Sovyetler arasındaki rekabet. Bu çatışmanın temel özelliklerini kısaca gözden geçirebilir misiniz?
Soğuk Savaş, esas olarak toplum ve siyasetin nasıl örgütlenmesi gerektiği konusunda zıtlaşan iki vizyonu benimsemiş iki rakip blok arasında cereyan eden bir süreçti. Bu yarışmanın bloklar arasında doğrudan silahlı çatışma içermeyen yollarla yürütülmesi esastı. Sovyetler Birliği’nin önderlik ettiği blok, dünyayı sosyalist ilkelere göre inşa etme davasını güderken, ABD öncülüğündeki diğer blok liberal demokrasinin eşlik ettiği liberal bir ekonomik düzeni esas alan “özgür dünya” vizyonunu yerleştirmek peşinde koşuyordu. Bu rekabeti sıcak çatışmaya dönüşmekten alıkoyan temel unsur ise nükleer silahlardı. ABD’nin nükleer cephaneliği olmadan, güvenilir bir Batı savunması oluşturulması mümkün değildi. Aynı şekilde, Varşova Paktı ülkeleri, en son tahlilde, Sovyetler Birliği’nin nükleer yeteneklerine güveniyordu. Doğrudan çatışmadan kaçınan taraflar, bir yandan iktisadi egemenliklerini yerleştirmek, diğer yandan halkların kalplerini ve zihinlerini kazanmak için yarışıyorlardı. Rekabetin oldukça yoğun olduğu bu ilişkide propagandanın çok önemli bir rolü vardı. Ayrıca, büyük oyuncular dünyanın diğer bölgelerinde devam eden çatışmalarda da vekiller kullanarak rekabet ediyorlar; ancak, bizzat kendileri silahlı çatışmaya girmiyorlar ve girmemek için de her türlü önlemi alıyorlardı çünkü karşı karşıya gelmeleri halinde, çatışmanın kolaylıkla her iki tarafı da yok edecek total bir savaşa tırmanmasından korkuyorlardı.
O dönemden bu yana, daha fazla ülke nükleer silah edindi ve dünya çok daha karmaşık hale geldi. Bugün yeni bir Soğuk Savaş’ın ortaya çıkışına mı şahit oluyoruz?
Bu terminolojiyi kullanırken biraz dikkatli olmamız gerekiyor. Yeni gelişmelere bakarken, bunları geçmişte yaşadığımız deneyimlere göre yorumlama eğilimindeyiz. Dolayısıyla, küresel siyasetin bugün aldığı yeni biçimi gördüğümüzde, geçmişe dair bilgilerimizi harekete geçiriyor ve yeni gelişmeleri Soğuk Savaşın yeniden ortaya çıktığı şeklinde yorumluyoruz. Şüphesiz günümüzde uluslararası siyasetin başlıca aktörleri arasındaki ilişkiler oldukça gergin fakat bunların Soğuk Savaş’ın yukarıda ana hatlarıyla belirttiğim özelliklerine sahip olup olmadığı tartışmaya açıktır.
İlkin, iyi tanımlanmış ve birbiriyle rekabet eden vizyonlar bulunmuyor. Şu anda, ABD’nin liberal demokratik vizyonunun karşıtlarının dünyaya sunduğu rakip bir vizyon yoktur. İkinci olarak, mevcut durumda, bloklar ve blok liderleri adeta ortadan kaybolmuş gibi görünüyorlar. Aslında, Sosyalist Blok ve onun liderlik yapısı zaten ortadan kalkmış durumda, Batı Bloku’nun liderliği de giderek erozyona uğruyor. ABD, Batı Avrupa’nın güvenliğini sağlama sorumluluğundan kurtulmaya çalışıyor. Rusya bir süper güç muamelesi görmek istiyor ancak ekonomik açıdan bakıldığında, Rusya’nın çok güçlü olduğu söylenemez. Bu kadar iddialı olmasının temelinde hala nükleer silahlara sahip olması yatıyor. Üçüncü olarak, rakip blokların ekonomilerinin birbirinden tecrit olduğu Soğuk Savaş’ın aksine, günümüzün yükselen rakip güçlerinin ekonomileri, Çin örneğinde gördüğümüz gibi, yüksek oranda birbirine entegre ol- muş vaziyette.
Aynı zamanda, liberal demokrasinin çöküşünü görüyoruz. Sovyet dönemindeki liderliğe daha çok benzeyen otoriteryanizmde ise bir artış var. Şu anda yeniden yüzünü gösteren Soğuk Savaş siyasi ideolojinin sonunu mı işaret ediyor?
Soğuk Savaş döneminde, otoriter sistemler-demokrasi karşıtlığı büyük bir iddialaşma alanıydı. Artık demokrasi rekabete konu olmaktan uzaklaştı. Dünyada otoriter eğilimleri olan o kadar çok hükümet var ki, otoriter yönetimler normal karşılanmağa başlandı. Dolayısıyla, sorunuz galiba bir başka soruya dönüşüyor: Aslında, yanlışlıkla yeni bir Soğuk Savaş olarak adlandırdığımız olgu üzerinde dururken, bir iktisadi rekabetten mi bahsediyoruz? İktisadi rekabetin mevcut durumun altında yatan çok önemli bir boyut olduğu açıktır. Örneğin, Çin’in eylemlerine ilişkin başlıca yakınmalara baktığınızda, bunların işletmelere sağlanan devlet sübvansiyonları, fikri mülkiyet haklarının ihlali ve yeni sanayi teknolojilerini ele geçirmeyle ilgili siber güvenlik ihlalleri olduğu görülüyor. Kısacası, iktisadi kaygılar güvenlik sorunlarına üstün geliyor.
Geçmişte, sadece iki büyük oyuncu olduğundan, Soğuk Savaş’ın yönetimi daha kolaydı. Şimdi, mücadelenin sıcak savaşa dönüşme riski çok daha büyük.
Aslında yalnızca Suriye’yi bile incelerseniz, her biri diğer bölgesel veya küresel güçlerle çatışmaya girmekten kaçınan ama üstün bir konum kazanmaya çalışan çeşitli aktörleri yönetmenin ne kadar zor olduğunu kolayca görebilirsiniz. Şu anda Rus birlikleri, Amerikan birlikleri, Fransız birlikleri, Türk birlikleri, Suriye birlikleri, İran birlikleri ve milisler ve muhtemelen diğerleri Suriye’de mücadele içindeler.
Soğuk Savaş ifadesini düşündüğünüzde, aslında iki blokun üyeleri arasındaki ilişkilerle sınırlı olduğunu görürsünüz. Blokların dışındaki ülkeler bu savaşa dahil değildi. Günümüzde bloklar oldukça zayıfladı ama Soğuk Savaş sözünün hala da Çin ve Rusya›yı kapsayan ve Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri›ne uzanan küresel bir çekirdek alanı kapsadığı düşünülebilir. Ana fikir ise bu ülkelerin birbirleriyle doğrudan değil, dolaylı olarak, vekiller ve/veya iktisadi rekabet yoluyla savaşmaya devam ettikleridir.
Soğuk Savaşlar arasındaki ortaklık bağını, ister II. Dünya Savaşı sonrası nükleer çağın doğuşu, ister günümüzdeki hızlı küreselleşmenin ve teknolojik ilerlemenin etkileri olsun, dünyada yaşanan değişimlerin yarattığı korku oluşturuyor. Küresel değişimlerin kaygı yarattığı ve bunların da Soğuk Savaş senaryolarını üretimine zemin teşkil ettiği bir olaylar örüntüsü ile mi karşı karşıyayız?
Korku ve karşılıklı güvensizlik, herkes için daha fazla istikrar ve refah sağlayabilecek uluslararası işbirliğini ciddi bir şekilde baltalayabiliyor. Özellikle olumsuz iktisadi gelişmeler yaşadıklarında, insanlar kendi çıkarları konusunda çok koruyucu ve uzlaşmasız olma temayülü gösterirler. Bu sorunları daha da ağırlaştırır. Bunun askeri güvenlik ile ilgisi yok. Durumu “Soğuk Savaş” olarak kavramsallaştırmak ve adlandırmak pek uygun bir yola benzemiyor. Unutmayalım, seçtiğiniz terminolojinin kendisi de korkular yaratır ve davranışları istenmeyen şekillerde etkiler, böylece potansiyel olarak ölümcül bir döngü başlatır. Şu anda ihtiyacımız olan mantığın egemen olması ve dünyanın ileri gelen güçlerinin daha bu döngü devreye girmeden onu engellemesidir.