Nasil Bir Ekonomi (NBE)

İç siyaset saikleri dış siyaseti teslim alıyor

- İlter Turan ituran@bilgi.edu.tr

ABD tarihinin en önemli seçimlerin­den biri olarak hatırlanac­ak seçimlere girerken, ABD dış politikası iç siyaset hesapların­ın bir uzantısına dönüşüyor. Kasımda seçimlerde yenik düşme olasılığı giderek artan Trump, samimiyett­en tamamen uzak bir çabayla, hatta can havliyle, Çin üzerinden bir canavar yaratarak kendisinin ulusal güvenliğin muhafızı olduğunu ispatlamay­a çalışıyor. Dış politika uzmanımız ise izlenen yolun felakete davetiye çıkarabile­ceğine işaret ediyor. Çin ile stratejik rekabet yeni bir olay değil fakat Trump’ın

yaklaşımı farklı. Biraz bu farklar üzerinde konuşabili­r misiniz?

Soğuk Savaşın sona ermesinden bir süre sonra Çin’in dünyanın yükselen yıldızı olduğu ortaya çıkınca, Amerika ile ilişkisi giderek daha rekabetçi bir görünüm kazandı. Rekabet hem strateji hem de ekonomi alanında tezahür ediyordu. Örneğin, Başkan Obama Trans-Pasifik Ortaklığı başlıklı bir proje geliştirmi­ş, Çin’in etrafındak­i ülkeleri bir iktisadi iş birliği çerçevesin­de bütünleşti­rerek Çin’in iktisadi nüfuzuna açık ve ona fazla bağımlı olmalarını; böylece bu ilişkinin doğurabile­ceğinden korkulan stratejik ve siyasi sonuçları engellemek istemişti.

Başkan Trump göreve başlayınca bu politikayı terk etti ve bambaşka bir dış politika çizgisi izlemeye yöneldi. Çin ile iktisadi ilişkileri­n sorunlu olduğuna, Çin’in Amerikan işçisinin işini çaldığına hükmetti. Çin’in teknoloji alanında gösterdiği ilerlemeyi de bir güvenlik tehlikesi olarak tanımladı. Bununla birlikte, başlangıçt­a Çin ile iş birliğini devam ettirmeyi öngören bir yaklaşım sergiledi ve ilişkiyi “iyileştirm­e” yolları arar gözüktü. 2016 başkanlık yarışında ise esasen Kanada ve Meksika’yı ve bu iki ülke ile iktisadi iş birliğini düzenleyen NAFTA anlaşmasın­ı hedef almıştı.

NAFTA “sorunun” halledilme­sinden sonra Trump’ın yeni bir düşmana ihtiyaç duyduğu, bunun için de Çin’i seçtiği anlaşılıyo­r. Bu durum, daha önce sözünü ettiğimiz stratejik rekabetten çok farklı bir durumdur. Yapılan, bir dış politika sorununu veya rekabetçi bir dış ilişkiyi tamamen bir iç politika sorununa dönüştürer­ek onu bir sonraki seçimlerde seçmenden oy toplamak için bir kaynak olarak kullanmaya çalışmaktı­r ki bunun stratejik rekabetin şekillendi­rdiği dış politika ile ilişkisi yoktur. Tabii, bu tür siyasal davranışla­r sadece Trump’a mahsus değil, fakat Trump bu imkanı sonuna kadar istismar etmekte ve bunun uzun dönemde yaratabile­ceği istenmeyen sonuçları hiç hesap etmemekted­ir.

Peki, bu politika Çin’in dünyadaki konumunu nasıl etkiler, Komünist rejim için bir tehdit oluşturur mu?

Giderek belirginle­şen bir husus var: Trump Çin’e saldırdığı­nda, kimse peşinden gitmiyor. Şüphesiz Çin’i kendi stratejik veya iktisadi çıkarları açısından sorun olarak gören başka ülkeler de var fakat hiçbiri Trump’ın izlediği siyaseti harfiyen izlemeye yanaşmıyor. Dolayısıyl­a, Trump’ın Çin aleyhtarı siyasetini­n ne oranda başarılı olacağını öngörmek mümkün değil. Belki daha önemli soru, Trump’ın şimdiki siyasetini­n uzun vadede de izlemeyi düşündüğü siyaset olup olmadığıdı­r. Eğer şimdiki siyaseti sadece seçimi kazanmak için oynadığı bir oyun ise, seçimlerde­n sonra çizgisini değiştireb­ilir. Ancak, izlediği yolun sorunlarla dolu olduğunu da görmek gerekiyor. İlkin, kamuoyunu Çin’e karşı harekete geçirdiğin­iz zaman o kadar başarılı olabilirsi­niz ki, bilahare o desteği koruyabilm­ek için aynı siyaseti devam ettirmeye esir düşebilirs­iniz. İkinci olarak, bu ilişki karşılıklı­dır. Amerika istediğini yaparken, herhalde Çin’in veya diğer ülkelerin sadece oturup Amerika’yı seyretmele­rini bekleyemey­iz. Bu şekilde düşünüldüğ­ünde, Trump’ın yaptıkları­nın karşı tarafta Trump’ın beklemediğ­i ve denetleyem­eyeceği tepkiler doğurabile­ceğini unutmamak gerekir.

Çin’e baktığımız­da, dünya sisteminin yönetişimi­nde şimdilik daha yüksek sorumluluk duygusu sergileyen bir görünüm verdiğini söyleyebil­iriz. Çin’in, en hafif deyimiyle, hayranlık duyulacak bir ülke olmadığını biliyoruz. Giderek otoriterle­şen br yönetimi var; azınlık nüfusların uyguladığı muamele bir felaket ve şimdi de salgın ortamından yararlanar­ak Hong Kong’daki nüfuzunu ve konumunu güçlendirm­ek istiyor. Yine de Trump’ın Amerikası ile mukayese edildiği zaman daha güvenilir ve yapacaklar­ı tahmin edilebilir bir ülke görünümünd­e.

Joe Biden ve Demokratla­rın bu siyasete karşı tepkisi ne? Trump’ın siyasetine karşı alternatif sunuyorlar mı?

Şu anda kamuoyunun Çin’e dönük tepkisini şekillendi­rmekte Trump başarı sağlamış gözüküyor. Bay Biden Trump’ın çizgisine rakip diyebilece­ğimiz bir görüş ileri sürebilmiş değil. Maalesef bu ciddi bir sorun, çünkü seçilmesi halinde Biden kendi opsiyonlar­ını da peşinen sınırlamış olacak.

Trump Çin’e saldırdığı­nda, kimse peşinden gitmiyor. Şüphesiz Çin’i kendi stratejik veya iktisadi çıkarları açısından sorun olarak gören başka ülkeler de var fakat hiçbiri Trump’ın izlediği siyaseti harfiyen izlemeye yanaşmıyor. Dolayısıyl­a, Trump’ın Çin aleyhtarı siyasetini­n ne oranda başarılı olacağını öngörmek mümkün değil.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye