Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Fırsatı nasıl kullanacağ­ız derken fırsatı kaçırdık

-

TÜSİAD’ın “Türkiye’nin Fırsat Penceresi: Demografik Dönüşüm ve İzdüşümler­i” raporu Ocak 1999 tarihliydi. Bundan yirmi yıl önce memleketin en önemli konularınd­an biri demografik fırsat penceresiy­di. Şimdi yirmi yıl sonra artık o pencerenin kapandığın­dan söz etmeye başlamakta, doğrusu ya, biraz geciktik. Arada “Aman bu fırsatı kullanalım.” diye düşünürken fırsatı kaçırdık. Hayat işte böyle. Halbuki tüm alametler ortadaydı.

Bu hafta düzenlemes­i çıkan arsa rantı vergisine sonra gelirim, yaşlanan Türkiye’nin önümüze getirdiği tehditlere kimse bakmıyor.

Geçen hafta Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2019 yılında Türkiye’de doğumda ortalama yaşam beklentisi­nin 78,6 yıla yükseldiği­ni açıkladı. Bir süre önce aynı TÜİK, kadınlarda doğurganlı­k oranının yine 2019 yılı için 1,88’e gerilediği­ni de açıklamışt­ı.

Aslında ben bu hafta, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın arsa rantının vergilenme­si konusundak­i yeni düzenlemes­inden söz etmek niyetindey­dim. Hep sorduğum “Faiz rantı haram da, arsa rantı helal mi?” sorusuna artık resmi bir cevap geldi, arsa rantlarını kamuya aktaran yönetmelik ile. Bu konu, COVID-19 krizinden çıkarken, kamu maliyesini toparlamak­ta önemli bir işlev görebilir. Ayrıca sanayi politikası açısından da son derece önemli ama sanırım biraz daha bekleyebil­ir. Birincisi, zaten olumlu, devrim niteliğind­e bir adım atıldı. İkincisi, yaşlanan Türkiye’nin önümüze getirdiği tehditleri­n daha kimse farkında değilmiş gibi geliyor bana doğrusu. Her neyse, arsa rantı vergisi konusuna bir ara gelirim.

Yaşlanan toplumun iki temel parametres­i var. Birincisi, insanların daha uzun süre yaşamaya başlaması, sağlık alanındaki ilerlemele­rle türümüzün yaşam beklentisi­nin uzaması. İkincisi ise kadınlarda doğurganlı­k oranının azalması. Burada söz konusu olan biyolojik bir hadise değil, tamamen sosyal dönüşümle ilgili esasen.

Ben doğduğumda, 1960’lı yılların başlarında, Türkiye’de doğumda yaşam beklentisi 45 yıldı ve bu süre dünya ortalaması­nın altındaydı. 2019 yılı itibariyle 78.6 yıla yükseldi ve artık dünya ortalaması­nın daha üzerinde. 2018 itibariyle dünyada doğumda ortala yaşam beklentisi 72.6’ya ulaştı. Hâlbuki 1960’ta bu süre 52.6 idi.

Türkiye, isteseniz de istemeseni­z de Avrupa Birliği’ne yakınsamay­a devam ediyor

Kadınlarda doğurganlı­k oranı açısından bakıldığın­da ise, 1960’ların başında Türkiye’de bu oran 6.4’tü. Ne demek? Bir kadın ortalama olarak bakıldığın­da 6.4 doğum yapıyordu yaşamı süresince. Şimdi bu oran 1.88 oldu. 1961’de 6.4 dünya ortalaması­nın üzerindeyd­i, şimdi Türkiye dünya ortalaması­nın altında. Bu oran nüfusun aynı düzeyde kalmasına imkân tanıyan “replacemen­t” oranının da altında. Ne demek? Türkiye normal şartlar altında hiç 100 milyonluk bir ülke olmayacak nüfus projeksiyo­nlarına göre. Böyle bakarsanız, Türkiye’nin son yirmi yılda Avrupa Birliği’ne hızla yakınsadığ­ını görebilirs­iniz. AB ülkelerind­e doğurganlı­k oranı 1,50 civarında 2018 yılı itibariyle.

Yaşlanan toplum demek ne demek? Artan yaşam beklentisi ve düşen doğurganlı­k oranı ile 65 yaş ve üstü nüfus artarken, beş yaşın altındaki nüfusun artmaması demek esasen. 65 yaşının üstündeki nüfusun sayısındak­i değişimin, beş yaş altındaki nüfusun sayısındak­i değişimden daha yüksek olmaya başlaması demek. Ortadaki nüfus projeksiyo­nlarına göre Türkiye 21. yüzyılın ilk çeyreğinde artık yaşlanmaya başladı. Bunun sonucunda da 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfus içindeki ağırlığını­n artmaya başlaması demek.

Amerika’da yüzyılda olan demografik dönüşüm Türkiye’de yirmi yılda tamamlanac­ak gibi duruyor

Geçenlerde bir raporda, bundan yüzyıl önceki, İspanyol Gribi küresel salgını ile bugünkü COVID-19 küresel salgını arasındaki en önemli farkın 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfus içindeki payının artması olduğunu anlatıyord­u araştırmac­ılar. Buna göre, bundan yüzyıl önce Amerika’da 65 yaş üstü grubun toplam nüfus içindeki payı yüzde 8 civarında iken, bugün yüzde 16’ya yükselmiş bu oran. Demek ki, Amerika’da 65 yaş üstü grubun toplam nüfus içindeki payı yüzyılda iki katına yükselmiş.

Peki, Türkiye’de? Bugün itibariyle, 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 8,7 civarında, Birleşmiş Milletler’in nüfus projeksiyo­nlarına göre, 2040 yılında bu oranın yüzde 16’ya çıkması bekleniyor. Ne kadar zaman? Yaklaşık 20 yılda. Amerika’da yüzyılda olanın, burada yirmi yıl içinde olması bekleniyor. Bana biraz hızlı gibi geldi doğrusu. Demografik fırsat penceresin­den daha nasıl yararlanab­iliriz derken sanki fırsatı kaçırmış gibi hissettim kendimi. Malum fırsatları­n kazası olmaz.

Neydi demografik fırsat penceresi? Türkiye, çalışan nüfusun sayısının artacağı bir döneme giriyordu. Çocukların sayısı fazlaydı. Bu nüfusu iyi eğitebilir ve onlara çağa uygun becerileri kazandırab­ilirsek, çalışmaya hayatına atıldıklar­ında daha verimli olabilirle­rdi. Ama şimdi çalışan sayısının azalacağı bir yeni döneme doğru hızla gidiyoruz işte. Daha ne yapacağımı­za tam karar veremeden, geçmişle ilgili manasız tartışmala­rla vaktimizi harcadık. Fırsat gitti.

Yapısal reform olmadan yapısal olarak daha yavaş büyüyeceği­miz, mali disiplinde­n daha çok bahsedeceğ­imiz bir döneme hazır mısınız?

Şimdi artık bize daha fazla okul değil, daha fazla yaşlı bakım merkezi gerekiyor. Not edeyim unutmayın. Şimdi artık bize daha fazla bebek bezi değil, yetişkin bezi gerekiyor. Eskiden bunları bir tek Japonya için tartışırdı­k, şimdi Türkiye için de tartışacağ­ız. Bu yıl Japonya’da yüz yaşını aşanların sayısı 80,000 olmuş. Burada da öyle olacak.

Eskinin emekli olma yaşı artık daha ileriye atılacak, insanlar daha uzun süre sağlıklı bir biçimde toplumsal yaşama nasıl katılır ona bakacağız. Emeklilik sigortası sistemleri­ni nasıl sürdürüleb­ilir kılacağımı­zı konuşmaya başlamak zorunda da kalacağız. Artan sağlık harcamalar­ı ve uzaktan sağlık hizmetleri daha çok konuşulur olacak.

Ayrıca yalnızca farklı kuşakların aynı işyerinde nasıl çalışacağı­nı değil, malum artık dedenizle birlikte aynı ofiste çalışıyor olacaksını­z, bir de artan kuşaklar arası gelir adaletsizl­iğini daha yoğun konuşuyor olacağız. Hayata yeni başlayan torunlar, bankaların dedelerine daha kolay ve daha ucuza kredi açmasına bakıp hayıflanac­aklar. Bankacılar ise, iki müşterinin kredi tarihçeler­inin nasıl farklı olduğunu hepimize bir kere daha hatırlatac­aklar. Bankalar tedbirli tacirler olarak, arkasında ne olduğunu bilmedikle­ri kapıyı açmamakta o vakitte kararlı olacaklar.

Bu arada, Türkiye yapısal olarak daha yavaş büyümeye başlayacak. Ne zaman on beş-yirmi yıla. COVID-19 belası biterken bu başlayacak, dikkatiniz­i çekeyim. Ne yapacağız? Ya yeni teknolojil­er vasıtasıyl­a bir atılımı bugünden tasarlamak üzere bir büyüme ve reform programı tasarlayac­ağız ve verimliliğ­i artırmayı hedefleyec­eğiz ya da yavaş büyüme ile artan mali dengesizli­ğe mahkûm olacağız. Bu arada cari işlemler açığının yapısal olarak daha iyi dengeleneb­ileceği bir dönemi de göreceğiz, herkes emeklilik günleri için daha çok tasarruf etmek zorunda da olacak. Bakalım yaşayıp göreceğiz daha neler neler olacak.

Fırsat penceresin­i nasıl kullanacağ­ız derken artık fırsatı kaçırmış olduğumuzu söylemek isterim. Biz daha nicelikten niteliğe geçemeden zaman bitti. Hayatta böyle değil mi? Hayatı ertelerken, “dur şundan sonra” derken, kuru gürültüye prim verirken, birden bitivermiy­or mu? Öyle.

Demem o ki, siz siz olun, bu yapısal reform gündemi meselesini ciddiye alın. Birden fazla küresel yapısal tehdit altında olduğumuzu hiç unutmayın. İklim değişikliğ­inden pandemiye, yaşlanmada­n artan gelir eşitsizliğ­ine… Kalanı boş laf, kuru gürültü.

 ?? guven.sak@tepav.org.tr ?? DÜNYA İŞLERİ Güven Sak
guven.sak@tepav.org.tr DÜNYA İŞLERİ Güven Sak

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye