Evdeki hesap pazara uyuyor mu?
Üretimde ne kadar dağınık bir görüntü verirseniz, istediğiniz büyüklüğü yakalayamazsınız. Fizibilitesi tam olarak yapılmadan gerçekleşen yatırımlar batmaya mahkumdur. Kalkınma ajanslarının bu mantıkta çalışması gerekir. Devlet yatırım planlamasını yaparken şehirlerin teker teker stratejisini planlamalıdır. Bu planlama şehirlerin inisiyatifine bırakılamaz.
Geçen hafta yazımın bir yerinde sanayi envanteri ne durumda diye sormuştum. Kendim sordum kendim yanıtlıyorum. Sanayi Bakanlığı 2007 yılında başladığı çalışmalarını birkaç sene içinde tamamladı. Son olarak Türkiye’nin sanayisiyle ilgili en güncel veri tabanı TOBB tarafından yapıldı. Kim nerede ne kadar üretim yapıyor sorusunun yanıtları bulundu.
Türkiye’nin sanayi envanteri ne durumda derken, aslında envanterin ardından yapılması gereken stratejiyi soruyordum. Denebilir ki orta ve uzun vadede yatırım stratejilerini belirledik. Buna bir itirazım yok. Ancak Anadolu’da gördüğüm, sermayesi olan bir kişi sözgelimi memleketine yatırım yapmak istiyor. Öncesinde hammaddeye, limana yakınlık gibi stratejik konular maalesef göz ardı ediliyor. Tokat’ta hayırsever bir sanayicinin memleketine yaptığı yatırımın durumu buna güzel bir örnektir. Tokat’ta tekstil fabrikası açmak ne kadar gerçekçidir. İyi niyetle ve milliyetçilik duygularıyla yapılan bu yatırımlar milli servetin heba edilmesine yol açıyor. Devletin yıllar önce kapattığı DPT teşkilatının asıl görevi buydu. İşini iyi yapardı ya da yapmazdı o ayrı konu. Ama devletin yatırımlar konusunda yönlendirici olması ekonomide zorunluluktur. Yoksa herkes gider istediği yerde istediği yatırımı yapar. Yatırım yapılsın da nerde yapılırsa yapılsın anlayışı ülkeye ekonomisine zarar verir.
Bir örnek daha vereyim. Aynı kafayla Samsun’da tekstil fabrikası kuruldu. Yine aynı hazin sonuç. Samsun’da tekstil fabrikası olmaz. Kümeleme dediğiniz konuyu yatırımları yaparken başta gerçekleştirmelisiniz. Samsun’da ya da Tokat’ta pamuk mu yetişiyor da oralarda tekstil fabrikası kurulmasına izin veriyorsunuz.
Devletin doğru dürüst çalışan bir planlama teşkilatı kurulsa ve dese ki Samsun bölgesi sebze ve meyve üretiminde verimli toprakları olan bir şehrimiz. Burada tarıma dayalı sanayi tesisleri kuralım. Domatesten salça üretimini teşvik edelim. Ya da dondurulmuş gıda üretimi yapılması için sermaye sahiplerini davet edelim dense iyi olmaz mı? Parası olan sanayici de önce bu kuruma gidip ben nerde ne üretim yapayım diye kapısını çalsa, ülkenin parası doğru yerde doğru yatırıma gitmez mi? Bakın Avrupa’daki Uzak Doğu’daki şirketlere kökleri sağlam olduğu için sallanıyorlar ama yıkılmıyorlar. Nedeni ilk başta yapılan fizibiliteler ve gelecek stratejisi.
Adana, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Adıyaman, Osmaniye gibi şehirlerde tekstilde yoğunlaşmak Türkiye’nin yararına olur. Üretimde dağınık bir görüntü vermemek
ten bahsediyorum. Yurt dışından tekstil ürünü satın almak isteyen biri ülkemize geldiğinde tek bir bölgeye gidip işini halletmeli.
İspanya’ya ya da İtalya’ya makine almaya gittiğinizde gideceğiniz şehirler bellidir. Ülkenin her yerinde makina fabrikaları yoktur.
Bir dostumuz Paris’te kuyumcu mağazası açmak istiyor. Mağazanın açılacağı caddede tek bir kuyumcu olmamasına rağmen, belediye izin vermiyor. Açıklamada ise caddedeki bir mağazanın faaliyet alanı içinde kuyumculuk işini de yapabilir ibaresinin yer almasıymış.
Üretimde ne kadar dağınık bir görüntü verirseniz, istediğiniz büyüklüğü yaka
layamazsınız. Fizibilitesi tam olarak yapılmadan gerçekleşen yatırımlar batmaya mahkumdur. Kalkınma ajanslarının bu mantıkta çalışması gerekir. Devlet yatırım planlamasını yaparken şehirlerin teker teker stratejisini planlamalıdır. Bu planlama şehirlerin inisiyatifine bırakılamaz. Herkes kendi şehrine yatırım yapılmasını tabii ki ister ama aynı yatırımın ilerde kapanması çok daha büyük sorunların yaşanmasına neden olur. Şehirlerin ekonomilerine işsizlik ve sosyal sıkıntılar olarak geri döner.
Aynı konu tarımda da yaşanıyor. Türkiye’nin tarımsal envanteri yapıldı mı diye şimdi de Tarım Bakanlığı’na soruyorum. Kilis’te zeytinyağı festivaline Dr. Rüştü
Bozkurt hocamızla gittiğimde maalesef Türkiye’deki zeytin ağaçlarının sayısını dahi bilmediğimizi gördük. Maalesef ülke olarak matematik sevmiyoruz.
Her şey Türkiye için! Osmaniye ile İskenderun arasında açılan ve limana gidişi kolaylaştıran yolu ayakta alkışlıyorum. Gaziantepli sanayicilerin yatırımlarını Kilis OSB’ye yapmaları ile verilen teşvik yanında limana olan yakınlığıdır. Devir büyük olanların değil hızlı ve çevik olanların devridir. Çin 12 gün gibi kısa bir sürede malını Londra’ya getirmeyi planlarken ve bunun için trilyonlarca dolar yatırım yaparken, bizim lojistik üstünlüğümüze sığınmamız, başımızı kuma gömmekten başka bir şey olmaz.