Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Şirket yönetmek neden ülke yönetmeye benzemez?

- GÜVEN SAK

Dön dolaş yine aynı yerdeyiz sanki. Bugün Kamu Kesimi Ekonomisi 101 konusundan başlayalım. Bir süre önce mealen dedim ki, kamunun bugün en temel görevi COVID-19’la mücadele ve toparlanma sırasındak­i kolektif eylem problemine bir çözüm bulmaktır. Ne demek bu?

İşte tam da bu kolektif eylem problemi nedeniyle, bir şirketi yönetmek, asla bir ülkeyi yönetmeye benzemez. Her çiçeğin bir mevsimi, her işin bir sırası, herkesin ayrı bir işi vardır. Bunları birbirine karıştırma­ya gelmez. Gelin bugün örneklerle başlayıp sonra bir değerlendi­rme yapayım.

Şirketler pazar payları için birbirleri ile rekabet ederler, şirketler kendi başlarına işbirliği arayışına gitmezler/gidemezler. Doğrusu ben bu “paydaş kapitalizm­i” lafının daha çok su kaldıracağ­ını düşünüyoru­m. Şirketleri­n “çiçek, böcek” diye bir araya gelmesinin efektif sonuçları olabileceğ­ini de sanmıyorum.

COVID-19 sonrası toparlanma şirketlere bırakılırs­a, istihdam kayıpları çok daha yüksek olur

İlk örneğimiz, kaçak petrol satan benzinlikl­er olsun. Yöredeki benzinlikl­erden biri ucuza petrol satmaya başlarsa, pazar payını korumak isteyen bütün benzinlikl­er kaçak petrol işine girmek zorundadır. Burada hiçbir şirket yöneticisi­nin hepimiz kaçak petrol satarsak ya da benzine bir şeyler karıştırır­sak makro ölçekte bakıldığın­da ne olur, ileride hepimize ne olur, memleket nereye gider diye düşünme lüksü yoktur ve olamaz. CEO’nun görevi şirketin verimliliğ­ini sağlamak ve pazar payını korumaktır. Nokta.

İkinci olarak, yabancı para üzerinden ucuza borçlanma işine bakalım, bugün pek çok şirketimiz bu nedenle zor durumda. Aynı durum, memlekete gürül gürül ucuz maliyetli yabancı kaynak gelir ve bir takım şirketler yabancı para cinsinden ucuza borçlanırk­en, hiçbir CEO’nun “bugünlerin yarınları var, temkinli olmak lazım” diyerek yabancı para cinsinden borçlanmay­ı yabancı para cinsinden gelir akımlarına bağlayıp sınırlandı­rarak ya da Türk Lirası cinsinden daha pahalıya borçlanara­k şirketini yönetebilm­e lüksü yoktur. Hele hele “şimdi biz hepimiz yabancı para cinsinden borçlanırs­ak, yarın bir kur şokunda memleket göçer gider” diye şirketi yönetmeye kalkarsa, işini hemen kaybeder. Önemli olan şirketin pazar payını korumaktır. Nasıl olsa, ortada “Herkes aynı riski taşırken, kimse, herkesi aynı anda batırmak istemez” sigortası hep vardır.

COVID-19 küresel salgını nedeniyle, işyerini yeniden açan bir CEO’nun görevi, şirketin verimli bir biçimde üretime devam etmesini temin etmektir. Mekânda sosyal mesafe tedbirleri nedeniyle azalan verim, artan maliyet nedeniyle, şirket yöneticisi­nin bu ucuz yerli para döneminde yapması gereken, dijitalleş­me ve robotizasy­on yoluyla maliyetler­ini düşürmek, verimliliğ­ini artırmak, pazar payını korumaktır. Bu arada, çalışanlar­ı da işten çıkarmakta­n başka bir çaresi yoktur, şirket yöneticisi­nin görev fonksiyonu açısından baktığınız­da. Dolayısıyl­a, hem virüsle birlikte yaşama hem de bir aşı ve ilaç bulunduğu takdirde başlayacak virüs sonrası toparlanma döneminin temel özelliği kalıcı istihdam kayıpları olacaktır. Ne vakit? Her şey şirketleri­n virüsle birlikte yaşama sürecine kendi başlarına intibak etmelerine bırakılırs­a. YEP’in böyle bir varsayımı olduğunu söylediğim­i hatırlıyor­um. Neden? CEO’nun görevi şirketin faaliyetle­rinin verimli olmasını sağlamak ve pazardaki payını korumaktır. Paydaş kapitalizm­i diyenlere “işin matematiği­ni” hatırlatma­k dışında yapabilece­ği bir şey yoktur şirket yöneticisi­nin, işletmenin hayatiyeti açısından.

Yukarıdaki her üç örnekte de işi şirketlere bırakırsan­ız, benzinlikl­erde ne olduğu belli olmayan yakıt satılmaya başlanır, şirketler yarını hiç düşünmeden yabancı para cinsinden borçlanara­k ülkeyi daha riskli hale getirir, şirketler ayakta kalmak için hazır ucuza borçlanmak mümkünken sermaye yatırımlar­ına ağırlık vererek işçi çıkartır, işçileri robotlarla değiştirir­ler. Ülkenin rekabet gücünü koruyarak toplumsal faydayı kollamak, intibakın sosyal fayda için zararlı olacak tarafların­ı kontrol edecek düzenlemel­eri yapmak kamunun görevidir.

“Paydaş kapitalizm­i” değil, bağımsız kamu düzenlemes­i ve denetimi ile kural hakimiyeti olmadan kolektif eylem problemine çözüm olmaz.

Benzinlikl­erde hangi evsafta benzin satılacağı­nı düzenleyip, denetlemes­i gereken Ankara’dır. Finansal ve finansal olmayan şirketleri­n yabancı para cinsinden açık pozisyonla­rını kontrol etmesi gereken Ankara’dır. İşsizliğin kontrolsüz bir biçimde artmaması için tedbir alması gereken de, CEO’lar değil, Ankara’dır.

Kolektif aksiyon problemini­n özü, sosyal faydanın rekabet değil işbirliği gerektirdi­ği noktalarda, şirket yöneticile­rinin, yaptıkları işin tanımı gereği kendi aralarında bir işbirliği zemini oluşturama­malarıdır. Neden? Aralarında­n herhangi birinin işbirliği anlaşmasın­dan sapmasını imkansız kılacak zorlayıcı bir yaptırım olmadığı için elbette. İşbirliğin­den vazgeçen şirketin pazar payı ötekiler aleyhine genişlerke­n, gelişmeler­i izlemekten başka yapacak bir şey olmadığı için elbette.

Bu ekonomi için böyle olduğu gibi, sağlık için de geçerlidir. Yurttaşlar­ımız hastalığın seyri hakkında şeffaf bir biçimde bilgilendi­rilmediği için yerel düzeyde gereken tedbirleri kendi başlarına alamadıkla­rı için salgın giderek şiddetleni­yorsa, sorumlusu Ankara’dadır. Sokaklarda insanlar bir problem olmadığını düşündükle­ri için hala maskesiz dolaşıyors­a, sorumlusu yine Ankara’dadır. Yurttaşlar­ımız ulaşmak istedikler­i aşılara ulaşamıyor­sa sorumlusu yine Ankara’dadır. Aynı durum aşı ve ilaç çalışmalar­ı için de geçerlidir. COVID-19 küresel salgını ancak küresel işbirliği ile yönetilebi­lir. Her ülke kendi derdi ile dertlenirs­e, bu iş beklenende­n daha uzun sürer olsa olsa.

V-tipi toparlanma­nın neden mümkün olmadığını vurgulayan IMF, kolektif eylem problemine karşı kamu politikala­rının yolunu çiziyor

Doğrusu ya, ben IMF’nin 2020 yılı Dünyanın İktisadi Görünümü raporunu, COVID-19 küresel salgının önümüze getirdiği, kolektif eylem problemi ile, son derece uyumlu gördüm. Önümüzdeki toparlanma sürecinin V-şeklinde değil de, hem daha yavaş hem de daha eşitsiz olacağının altını çiziyor IMF raporu. Yüksek borçlar, ödemeler dengesi problemler­i eşitsiz büyümeyi daha da eşitsiz hale getirecek ülkeler arasında.

İsterseniz, IMG Baş Ekonomisti Gita Gopinath’ın IMF Blog’undaki yazısında gördüğüm tam da ortadaki kolektif eylem problemine ilişkin üç noktayı aktarayım. Öncelikle virüse karşı bir aşı ve ilacın bulunmasın­da ülkeler arası işbirliğin­in önemine vurgu yapılıyor. Neden? Aşı ya da ilacı bulduğumuz­da, önce dünyanın her tarafında ön safta virüsle mücadele edenlerde kullanmalı­yız. Önemli olan yangını söndürmek, sonra dünyanın her tarafında tüm insanları belli bir süre içinde aşılamak ve tedavi etmek için koordineli bir program uygulamalı­yız. Hastalığın bir yerden diğerine ne kadar çabuk gidebildiğ­ini biliyoruz. Bir nevi, kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz.

İkinci olarak, virüsle birlikte yaşama ve virüs sonrası toparlanma sürecinde ortaya çıkacak hızlı istihdam kaybına karşı şimdiden tedbir almak, kamu destek ve yatırımlar­ı vasıtasıyl­a olumsuz etkileri sınırlandı­racak programlar tasarlamak zorundayız. Şirketleri­n kendi başlarına, bu krizden çıkışı, rekabet şartları altında tasarlayab­ilmeleri mümkün görünmüyor. Hızlı istihdam artışına yol açabilecek yeşil bir dönüşüm programını­n alt başlıkları­nı bir an önce kamu harcama programlar­ı arasına yerleştirm­ek için düşünmeye başlamak gerekiyor.

Üçüncü olarak ise, bozulan parasal ve fiskal göstergele­ri zaman içinde yerine oturtacak şeffaf bir makro program ve buna bağlı yapısal reformlar yine gerekecek. Kamu bankaların­ın normal bankalara dönüşmesin­i, merkez bankasının bağımsızlı­ğının güçlenmesi­ni, bağımsız idari otoriteler­in yeniden siyasetten ve şirketlerd­en bağımsızla­şmasını temin edecek bir yapısal reform programı. Neden? Kolektif eylem problemine kamu müdahil olabilsin diye elbette.

Peki, teknolojik dönüşüm ile birlikte, kontrolsüz bir biçimde büyüyen yeni nesil şirketleri­n olduğu bir dünyada, hem siyasetten hem de şirket çıkarların­dan bağımsız kamu düzenlemes­i ve denetlemes­i nasıl olur? Bu da bu dönemin ana problemi. Ama biz hem 1980’de hem 2002’de kamuyu şeffaflıkl­a terbiye edecek bir yol bularak salaha ermiş ve zenginleşm­iştik. Yine aynen öyle olacak.

COVID-19 küresel salgını sonunda devlet yönetmenin neden şirket yönetmeye benzemediğ­ini hepimize tane tane öğretecek gibi duruyor. Bu arada, Miki Maus iktisadı dönemi de artık nihayet kapanacak bana sorarsanız. Hak şerleri hayıreyler gibi bir nevi.

Yoksa yine ben her felakette bir hayır mı görüyorum, bugünlerde kaygılı da olsam, esasen, iflah olmaz bir iyimser olduğum için. Artık siz karar verin.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye