Türkiye, Kıbrıs ve denizin jeopolitiği
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanı seçimleri ikinci turuna girerken, Ada’nın geleceğinin nasıl olacağı sorusu da gündemin ortasına oturmuş durumda. Soru varlıksal nitelikte. Tartışmaların bir tarafında Kıbrıs Türklerinin refahının Rum komşularıyla bir federal sistem etrafında uzlaşmalarını gerektirdiğini savunan halihazırdaki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı yer alıyor. Karşısında ise artık Birleşik Kıbrıs fikrinin hayata geçirilme şansının kalmadığına ve Türklerin bölünmüş bir ada çizgisinde ilerlemesi gerektiğine inanan Başbakan Ersin Tatar bulunuyor. Türkiye de bu ikinci görüşe daha yakın durur gözüküyor. Bu yaklaşımı eleştirenler, Türkiye’nin hem Ada’yı bölünmeye hem de kendisini Yunanistan’la çatışmaya sürüklediğini iddia ediyorlar. Acaba bu eleştiri ne oranda haklıdır?
Bazen insanlar Kıbrıs’ın çok sayıda nedenle Türkiye için önemli olduğunu unutabiliyor. Sorun sadece bir milliyetçilik sorunu değil. Coğrafyadan ve doğal kaynaklardan kaynaklanan sorunlar da var. Kıbrıs’ın Türkiye açısından taşıdığı önemin nedenlerine kısaca değinebilir misiniz?
Diğer birçok uluslararası sorunda da olduğu gibi, karşımızda çok boyutlu bir çatışma bulunuyor. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, sorunun etnik bir boyutu var. Türkler, Ada’da yaşayan Türk nüfusun kaderiyle ilgileniyorlar. Ancak, bir de jeopolitiğin soğuk gerçekleri var. Haritaya baktığınızda, Ege’de Türkiye’nin dar bir kıyı şeridine sıkıştığını görüyorsunuz. Akdeniz’de ise Türk kıyılarının tam karşısında Kıbrıs bulunuyor. Bu ada tamamen Rum/Yunan egemenliğinde bir alana dönüşürse, Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip ülkelerden Türkiye’nin denize açılışı engellenmiş olacak, güvenliğini sağlamak zorlaşacak, deniz altı kaynaklarından yararlanamamasının önüne de engeller çıkarılmaya çalışılacaktır. Türkiye Ada’nın hiç olmazsa bir bölümünde kendisine yakın bir yönetimin bulunmasına önem atfetmektedir. Buna karşılık, Ada’nın Rum kesimi Türklerin giderek küçülen bir azınlığa dönüşmesini istemektedir. Problemin özü de budur. İki taraf birleşik bir devletin doğmasına elverişli bir çözüm üzerinde anlaşamıyorlar. Böylece halihazırdaki iki devletin ilişkileri birleşmeyi öngören bir yönde gelişmek yerine kronikleşen çözümsüzlüğün zeminini oluşturuyor.
Seçimler bu sorunların keskinleşmesine vesile oldu. Kıbrıslı Türkler arasında da nasıl bir geleceğe yol alacakları konusunda anlaşmazlıklar var. Türkiye bu resmin neresinde yer alıyor?
Kıbrıslı Türklerin bir bölünme yaşadığı açık. Daha ilginci, bu kadar belirgin bir bölünmenin söz konusu olmadığı bir dönemin de yaşanmış olması. Kıbrıs Rum Devleti’nin Avrupa Birliği’ne girmesinden hemen önce federal bir devletin kurulmasını öngören Annan Planı için yapılan halk oylamasında Türklerin büyük çoğunluğu planın kabulü lehinde oy kullanırken, Rumlar yüzde 70 üzerinde bir oranla planın aleyhine oy kullandılar. Başbakan Tatar ve onu destekleyenlerin değerlendirmelerine göre, Rumlar Türklerin de eşit siyasi ve hukuki statüye sahip olacağı federal bir devlet formülünü benimsemiyorlar. Onların benimsedikleri tedricen Ada’nın tümüne kayıtsız egemen olacakları, Türkleri de giderek küçülen bir azınlık olmaya mahkum edecek bir düzenlemedir. Başbakan ve yandaşları ise bu yaklaşımı kabul edilemez buluyorlar.
Doğal olarak, Türkiye Kuzey Kıbrıs seçimlerinin sonucuna yakın ilgi duyuyor. Maalesef, Türk hükümetinin Maraş kıyılarının açılması ve Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a su getiren boru hattının tamirinin tamamlanıp kullanıma açılması gibi bazı davranışlarının zamanlaması, belki de haksız olmayarak, bunların seçim sonuçlarını etkilemeye matuf olduğu algısı doğmasına yol açtı.
Statüko devam edecek olursa, kronikleşmiş sorun da çözümsüz kalmaya devam edecek. Çözümden uzak durmak Türkiye’nin çıkarlarına hizmet ediyor mu?
Daha büyük sorun, içinde Kıbrıs uyuşmazlığının yer aldığı Türkiye-AB ilişkileri sorunudur. Türkiye’nin AB üyeliği yönünde ilerleyişi pratikte durduğundan, Türkiye’nin Kıbrıs’ta somut bir çözüm için gayret göstermesinde de zayıflama olmuştur. Türkiye, bu aşamada, Kıbrıs’ın federal bir yapı altında birleşmesine çalışmanın Rum tarafına zaman içinde sisteme hakim olmak ve, hiç olmazsa siyaset düzeyinde, Ada’daki Türk varlığını silmeye lisans vermek olduğunu düşünmektedir ki, böyle bir sonuç Kıbrıs Türkleri için varlıksal, Türkiye için de gerek güvenlik gerek maddi çıkarlar açısından ağır bir tehdit oluşturmaktadır. Türkiye’nin böyle bir sonucu kabul edeceğini sanmıyorum.
Doğal olarak, Türkiye Kuzey Kıbrıs seçimlerinin sonucuna yakın ilgi duyuyor. Diğer birçok uluslararası sorunda da olduğu gibi, karşımızda çok boyutlu bir çatışma bulunuyor. Daha büyük sorun, içinde Kıbrıs uyuşmazlığının yer aldığı Türkiye-AB ilişkileri sorunudur. Türkiye’nin AB üyeliği yönünde ilerleyişi pratikte durduğundan, Türkiye’nin Kıbrıs’ta somut bir çözüm için gayret göstermesinde de zayıflama olmuştur.