'Hayır’ın gücü ve Doğan Cüceloğlu
Bir sosyal ortamdan ayrılıp, zamanını kendi bildiği biçimde kullanmak isteyen birini düşünün. “Gel otur, bir çayımızı iç!” teklifi ile karşılaşan bu kişinin önünde iki seçenek var; ya bu teklifi kabul edecek ya da kabul etmeyecek. Kabul etmemek durumunda ya kendi içinden gelen ya da toplumda mevcut bulunan bir güce gereksinim duyacak. “Evde annem hasta, onu doktora götürmem gerekiyor” dediğinde, bizim toplumumuzda aklı başında hiç kimse, “Boş ver şimdi annenin hastalığını; sen gel bizimle otur, çay iç!” diyemez. Biri bunu derse, toplum o kişiyi kınar, dışlar. Birçok kişi bu nedenle, “sosyal mazeretleri” kalkan yaparak kendi istediklerini yapabilecek zamanı bulmaya çabalar. Anne hasta değildir; kişi evde kendi başına kalıp kitap okumak istemektedir. Ama, o ortam içinde, “Eve gidip kitap okumak istiyorum” deme gücünü kendinde bulamadığı için, ‘annenin hastalığı’ mazeretini kullanmaktadır.
Peki, böyle bir sosyal mazereti kullanan kişi kendiyle olan ilişkisinde, yani aynada kendi gözlerine baktığında, neler oldu acaba?
Kişi kendi başına kitap okumanın yaşamındaki önemine inandığı ve kitap okumaktan vazgeçmemeye karar verdiği zaman, “Gel otur bir çayımızı iç” teklifine çok rahatlıkla “Hayır!” diyebilir ve bu kararından tedirginlik duymaz. Yani, kişinin “Hayır” diyebilmesi için önce özündeki “Evet”i keşfetmesi gerekiyor.
Bu güzel hikâye ve sözler 7’den 70’e hepimizin hayatına derinden dokunmayı başaran ve maalesef geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz değerli Doğan Cüceloğlu’na ait.
Kimlere “Evet” diyorsunuz?
Bir toplantıdan diğerine nedenini bilmeden koşuyorsanız, bir hedefe ulaşma gayesiyle sürekli strateji değiştiriyorsanız, çalışma arkadaşlarınızın istekleri karşısında bunalıyorsanız ve gün sonunda nedensizce yorgun hissediyorsanız durup düşünmekte yarar var. Konuştuğum, mentorluk yaptığım insanların büyük bir kısmı stresli iş hayatından, çalışma arkadaşlarının, patronlarının isteklerinden bunaldıklarından bahsediyorlar. Yöneticiler doğru stratejiyi bir türlü bulamadıklarından, yıl sonunda da hedefi tutturamadıklarından yakınıyorlar. Ve bana “Ne yapmalım?” diye soruyorlar.
Ben de onlara şu soruyu soruyorum: “Kimlere, hangi projelere “evet” diyorsunuz?” Bu “evet”lerin size maliyeti nedir? Farkındalık yaratmada bir usta olan Doğan Cüceloğlu’nun da söylediği gibi “Hayır” diyebilmek için özümüzdeki Evet’i keşfetmemiz gerekiyor. Bunun için de varoluş gayemizi, amacımızı çok net olarak belirlemeli ve ifade edebilmeliyiz. Hayatta bulunan her şeyin bir amacı var. Hayvanların, bitkilerin, hayatın bir amacı var. Liderlerin ve hatta şirketlerin de bir varoluş amacının olması gerekir. Bu amaç, ne kadar net olursa ve yaşam içinde uygulanabilirse o kadar rahat “Hayır” diyebiliriz. Olumsuz bir söz gibi görünse de “Hayır” diyebilmek içerisinde çok önemli bir gücü barındırıyor.
Teknoloji alanında yeniliklerle yepyeni bir dönemin açılmasını sağlayan Steve Jobs’a “Nasıl başarılı oldunuz?” diye sorulduğunda da “Başarıya odaklanmak için ‘Hayır’ diyebilmeyi bilmek gerekir. Hayır diyebilmek için de ne istediğinizi net olarak bilmeniz gerekir” yanıtını vermiştir. Şirketinizin varoluş amacı var mı? Sizin yaşam gayeniz var mı? Gün içerisinde amacınıza hizmet etmediği halde kimlere “Evet” diyorsunuz? Bunun bedelini nasıl ödüyorsunuz? En önemli soru da şu; çalıştığınız şirketin ve kendinizin varoluş amacına hizmet etmeyen projelere, isteklere “Hayır’ diyebiliyor musunuz?