“Türkiye'nin makine ithalatı maalesef mineral yakıtları yakaladı”
TİM BAŞKAN VEKİLİ VE MAİB BAŞKANI KUTLU KARAVELİOĞLU
Türkiye’de 33 bine yakın firmanın makine ihracatı yaptığı bilgisini veren TİM Başkan Vekili ve MAİB
Başkanı Kutlu Karavelioğlu, MAİB üyesi ve asıl işi makine olan firma sayısının ise 16 bin olduğunu kaydetti. Makine sektörünün, Türk sanayii içindeki yerinin tartışmasız biçimde yükseldiğine vurgu yapan Karavelioğlu, makinenin devletin strateji planlarının hemen hepsinde odak, pilot, hedef sektör olarak yer aldığına dikkat çekti. Karavelioğlu’nun sektöre yönelik değerlendirme ve projeksiyonları şöyle:
Makine geliştiremeyen ülkeler, geliştirenlerin refahı için çalışmaya mahkumdurlar. Bu aslında tam bir bağımsızlık meselesidir. Çünkü; makine ihracatı dünyanın en büyük ve en kalabalık ticaret alanıdır, en yüksek kazanç ve kayıp buradadır. Sanayi, tarım, hizmet gibi bütün alanları rekabetçi kılan ana unsur üretim ya da makine teknolojileri olduğu için en büyük çıkar çatışması burada yaşanır.
Rakip ülkelerin imalatçılarıyla, onların ülkelerinin makineleri kullanılarak rekabet edilemez. Türkiye'de makine sektörünün Serbest Bölgeler dahil 18,5 milyar dolar ihracat yaptığı 2020 yılında, ithalat ise 28,4 milyar dolara ulaştı. Aynı yıl fosil yakıt ithalatı ise 29 milyar dolar seviyesinde kapandı. Makineler, ithalat sıralamasında birinci sıraya ulaşmak üzeredirler. Mamafih birkaç gösterge bize büyük güven vermektedir: 1) Makineler Türkiye’nin en rekabetçi ürünleridir, bütün raporlar, istatistikler bunu söyler. 2) Türkiye’nin Makinecilerinin ihracatı dünyada benzersiz hız ve istikrarda artmaktadır. 3) İhracattan yarattığımız katma değer Almanya ile eşittir.
4) Parça ve komponentlerin, ihracatımızdan aldığı pay dünya ortalamasının üzerindedir. Yani yan sanayimiz sanıldığının aksine rakiplerden güçlüdür, tedarik zincirlerine mahkumiyetimiz ise rakiplerden azdır. 5) Konya gibi, makine ile temayüz etmiş illerimizin, üretim havzalarımızın ya da üslerimizin mücadele azmi benzersizdir.
“Konya tartışmasız bir teknoloji kentidir”
Konya, 2,2 milyar dolar ihracatının yüzde 60’a yakınını makine, otomotiv ve savunma sanayi mallarından sağladı. Makinelerin payı 691 milyon dolar ile yüzde 32 seviyesinde. Şehrimiz, salgına ve otomotiv sektöründeki büyük gerilemeye rağmen, 2020 yılında makine ihracatını yüzde 9 artırmayı başardı.
Konya traktörler, tarım ve ormancılık makineleri ihracatımızın yüzde 13'ünü, gıda sanayi makineleri ihracatımızın yüzde 21'ini; pompa, kompresör ve vana ihracatımızın da yüzde 11'e yakınını tek başına yapar. Bu açıdan bakınca Ankara ve Konya’nın gerek birbirlerini tamamlar üretim altyapılarıyla, gerekse alt sektörler arası etkileşim ve çok gelişmiş yan sanayi olanaklarıyla Türkiye’nin makine evreni içinde giderek daha büyük bir rol üstlenmekte olduğunu görmeliyiz.
"Çelik sektörü Türkiye’de kolaylıkla yatırım yapılabilecek finansal kapasiteye sahip"
Bu sene yayımladığımız raporlardan bir tanesi Çelik ve Makine Sanayi Etkileşimi Raporu. Oldukça teferruatlı biçimde iki sektörün kabiliyetlerini inceliyor. Bizim çok güçlü ve iyi de korunan bir demir çelik sektörümüz var. Bu zaman zaman makine imalatçılarıyla sürtüşme demesek de sıkıntılara sebep oluyor. Demir çeliği çok kullanan dallarımız, koruma oranlarına karşı şikayetçi olabiliyor. Çelik sektöründe ihraç birim fiyatımız, ithal birim fiyatımızın altında. Yani düşük kaliteli ihraç edip, nitelikli dediğimiz ve özellikle makine ithalatında kullanılan paslanmaz alaşımlar ithal ediyoruz. Aslında, bu konularda çelik sektörü Türkiye’de kolaylıkla yatırım yapılabilecek finansal kapasiteye sahip. Bunun aynı zamanda Türkiye’de makine yatırımları yapılabilmesi için ithal ikameci demir çelik yatırımlarına da ihtiyaç olduğunu görüyoruz.
Üstelik çevre ile ilgili yeni tedbirler gündeme geldikçe gıda ve içme suyuyla ilgili önemli alaşımlı dökümler de gerekecek. Bunlar için de yatırım lazım. Döküm sektörü de aslında güçlü bir sektör. Türkiye'nin tedarik zincirlerine ne kadar bağımlı olduğuna yönelik yeni bir çalışma yaptık. Aksam ve yedek parçanın ihracat içindeki oranı Türkiye’de yüzde 25, dünya ortalaması ise yüzde 22 civarında. Yani oldukça güçlüyüz ve ilk 5 ihracatçı sektörümüzün aksam ve yedek parça dış ticaretinde 1,2 milyar dolarlık bir fazla yaratıyoruz.
“Türkiye’de üretilebilen makinenin ikinci el ithalatına karşıyız”
Türkiye’nin makine ithalatı, hiç hak etmediğimiz ölçüde artmış durumda. Son 10 yılda makine dış ticaretindeki açığımız 150 milyar dolar. Son 15 senede 421 milyar dolarlık makine ithal etmişiz. 2019 yılında aradaki farkı 5,5 milyar dolara kadar indirebilmişken, 2020 yılında bu fark 11 milyar dolara çıktı. Türkiye olarak, geçen sene dünya ihracatından 5 puan ayrıştık. Bizde yüzde 4 düşüş olurken, onlarda yüzde 9 civarında düşüş yaşandı. Genel ithalat da bu miktarda düşerken, Türkiye’nin makine ithalatı yüzde 15 arttı.
Biz Türkiye’de üretimi olan bir makinenin ikinci elinin ithalatına kaşıyız. Ancak Türkiye’de üretilmeyen ikinci el makinenin ithalatında da teknolojik ömür, verimlilik, hassasiyet, güvenlik durumu, fire gibi maliyet unsurlarına da dikkat etmek gerekir.
Otomotiv sektörünün yan sanayi makine, sanayinin asli unsurlarından biridir. Geçen sene bizim 2 milyar dolara yakın içten yanmalı motor ve aksamı ihracatımız var. Bunun yüzde 75’i yedek parçadan gelir yüzde 25’i ancak motordur.
Bizim ithalat lobisine karşı zaaflarımız var. Türkiye 30 milyar dolarlık ithalatla çok iyi bir pazar. Dünya ihracatı içindeki payımız daha yeni yüzde 1’e yaklaşırken, ithalattaki payımız yüzde 1,3 civarında.
“İthal makine, kredisiyle birlikte geliyor”
Türkiye'nin ithal makineye yönelmesinin arkasında belirli sebepler var. Bir tesis kurulurken bir ekole bağlı olarak kurulabiliyor. Sonra bu tesisin tevsi, modernizasyon veya ilave çalışmalarında yine bu ekolden devam etmek mecburiyeti oluşabiliyor. İkinci sebep ise yasal zeminin bunu güçleştirmemesi. Makineleri ithal etmek, şu anda Türkiye’de çok daha kolay. Hem teşvik ediliyorlar hem kredileri ile beraber geliyorlar. Orta uzun vadeli kredilerle rahatça ithal makine alabiliyorsunuz. Yerli imalatçımızın kullanıcıyı finanse edecek gücü olmaz. Şunu da belirtmek gerekir ki çok iyi niyetle ve çok doğru kurgulanmış olan İvme Programı da maalesef büyük ölçüde menfi algı yaratılarak ithalata yaradı. Bununla hep birlikte mücadele etmek zorundayız. Üretiminin yüzde 60’ını ihraç eden bir imalat sektörümüz varken, “Türkiye makine üretemez. Orta teknolojili makineler üretebilir” tezviratına derhal son verilmelidir. Marka sadakatini şan, şöhret meselesi olarak görmek, ithalatı artırıcı bir unsurdur.