AROLAT’TAN
İskoçya seçimlerinde ayrılıkçı güçlerin partisi SNP’nin zaferi, demokrasi tercihlerindeki değişimin de habercisi oluyor. SNP, referandumla önce Birleşik Krallık’tan kopmayı, sonra da AB’ye katılmayı hedefliyor. İngiltere ise buna şiddetle karşı çıkıyor.
Yüzde 63.5 gibi yüksek katılımla gerçekleşen 6 Mayıs’taki İskoçya seçimlerini, iktidardaki İskoçya Sosyalist Partisi (SNP) ve lideri Bayan N. Sturgeon yüzde 48 oy alarak 2011’den bu yana 5. seçim zaferini kazandı. Ama bu sonuç salt bir seçim sonucu değil... SNP şimdi bir referandumla Birleşik Krallık’tan kopmak için referanduma hazırlanıyor. İngiltere’nin cevabı “buna izin vermem”. SNP ise referandumla önce kopmayı, sonra da AB’ye katılmayı hedefliyor.
Kişi başına geliri 44 bin dolar olan 5.5 milyon nüfuslu İskoçya’nın bir referandumla Birleşik Krallık’tan kopmasıyla ekonomik yönden kayıpları olacağı kesin. Hele hele, AB onu üyesi olarak kabul etmezse, sıkışıklıkları daha da artabilir.
Ama sorun ekonomik değil, bağımsız olmak, bir yerlere zorla iliştirilmemeyle ilgili. BM’nin 6. genel sekreteri olan Dr. Boutros-Boutros Ghali “Dünya üstünde yakında 250 devlet olacak” derken, sanırım haklıydı, onun zamanında 150 kadar olan BM üyesi devlet sayısı şimdi 193’e çıktı.
Küçük küçük olsalar da artan devlet kurma gerçeği “dolaysız demokrasi” denilen başka bir olguyu da bağrında taşıyor.
Çünkü insanoğlu hantal / refleks vermeyen / karar almayan devlet yapısından bıktı, küçülmenin aynı zamanda yerinden yönetim yetisini daha da arttıracağını yakından görüyor.
Bu olgunun tersi “büyük devlet” ise totaliter yönetimlere teslim oluyor.
Böyle bir küçük ve büyük devlet tercihi arasındaki bir dikotomi’ye (Yunanca: İkiye ayrılma) geldik, dayandık. İskoçya seçimleri bunu çok açık seçik olarak bize söylüyor...
Economist’in yorumunu tekrarlayayım: İngiltere örneği bir “kopmanın” mümkün olduğunu gösterdi, evet İskoçya’nın yolu uzun ama kopma mümkün... Dikkat çekici: Avrupa’da Finlandiya’dan başlayarak Danimarka, Almanya ve son olarak İskoçya’da değişimin öncüsü hep kadınlar.