“Mevduat faizi de yüzde 1'e, 2’ye inerse ne olacak?”
Hem coşku, hem merak içinde başka haberler de olabileceği düşüncesiyle diğer kanallarda gezinmeye başladı. Her yerde bu haber vardı. Normaldi. Bir kanal ünlü bir iktisat profesörüne bağlanmış görüş soruyordu.
“Bu koşullarda böyle bir karar alınamaz, herhalde şaka yapılmış” diyordu profesör:
“Bu ekonominin gerçekleriyle örtüşmez, faiz diğer koşullar oluşmadan “Ben yaptım oldu” denilerek düşürülemez, hele hele yüzde 1'e! Yüzde 18'den 1'e inmek bir yana faizi yüzde 10’a, yüzde 5’e bile düşürseniz bunun sonu felaket olur.”
Vatandaş parasını bankada tutar mı? “Niye felaket olsun ki” diye düşündü ama profesöre kulak vermesi gerektiğini hissetti:
“Yıllık enflasyonumuz kaç, yüzde 19’un üstünde. Üretici enflasyonu ise yüzde 40'tan da fazla. Merkez Bankası faizi yüzde 1’e indiriyormuş ya, diyelim bankalar da mevduat faizini yüzde 2’ye çekti. Bir yıl sonrası için enflasyon ne bekleniyor; çok daha yüksek olur ama varsayalım yüzde 10. Düşünün, elinizde 100 liranız var, bu para bankada durursa bir yıl sonra 102 lira olacak, ama şimdi 100 liraya alabileceğiniz bir eşyanın fiyatı ortalama 110 liraya çıkacak. Paranızı bankada tutar mısınız?
Sunucu, “Peki hocam tasarruf sahipleri nasıl davranır ya da nasıl davranmalı” diye sordu.
“Bir kere yeni hesap açılması bıçak gibi kesilir. İkincisi mevcut mevduatın vadesi gelip yenilenmesi gerektiğinde kimse vadeyi uzatmaz. Vadesi dolan hesaplar birer birer kapatılıp para bankalardan çekilecektir. Kaldı ki insanlar vade bitimini bile beklemeden birkaç saat sonra bankalara hücum ederse hiç şaşırmam.”
Bankalar kapılarına kilit vurur “İşler sarpa sarıyor” diye düşündü işadamı. İktisat profesörünü daha bir can kulağıyla dinlemeye başladı.
“Bugün bırakın herkesi, hesap sahiplerinin yalnızca yüzde 1’i bile gitse bankalar para ödeyemez hale gelir. Zaten normalde de bankadan yüklü miktarda para çekmek istendiğinde bir gün önceden haber verilmesi gerekir. Hadi bugün haber verildi, yarın ödenebilir mi, kesinlikle hayır. Bakın size birkaç sayı vereyim. Bankacılık sisteminde 8 Ekim itibarıyla yaklaşık 1.8 trilyon lira mevduat var. Bunun yüzde 1’i 18 milyar yapar. Bu tutara döviz hesapları dahil değil. Yani mevduatın yüzde 1’i bile 18 milyar, peki bankalarda ne kadar para var dersiniz?”
İktisat profesörü soruyu kendi kendine sormuş gibi devam etti konuşmaya:
“Önce piyasadaki toplam para ne kadar ona bakmak gerek. Yine 8 Ekim verisi, toplam kağıt ve demir para tutarı 228 milyar lira. Bu tutarın 16 milyarı da banka kasalarında. Yani bakın, mevduat 1.8 trilyon, bankaların kasasında bunun yüzde 1’i bile yok. Bankalara mevduat sahiplerinin yalnızca yüzde 1’i gitse, para da bankalarda düzenli dağılmış olsa ve her gelene ödeme yapılsa, sona kalanlar alacak para bulamaz.” “Öyleyse vatandaş parasını çekmek isterse felaket olur.”
“Hem de ne felaket! Bu karar nasıl alınmıştır, kimin fikridir bilemem ama enflasyon olduğu yerde dururken, bir gece yarısı kararıyla faizi böyle yüzde 1’e indirirseniz, bırakın 1’i, yüzde 5’e bile indirseniz, ekonominin ipini çekmiş olursunuz. Umalım bu bilgide bir yanlışlık olsun, birileri şaka yapıyor olsun. Yoksa felaket yaşarız felaket!”
Para basmak çözüm olmaz mı? Sunucu adeta soruna çare arıyor gibiydi: “Hocam para basılarak çare bulunamaz mı?”
“Çare bulunduğu zannedilebilir. Para basılarak ödeme yapılır. Zaten vatandaş parasını talep ederse ödeme yapılmak zorunda. Vatandaşa Türk Lirası ödenmemesi söz konusu olabilir mi. Ama bu kadar para birkaç gün içinde ödense ne olur, bunu düşünmek lazım. Bakın çok basit bir örnek. Fırında 10 tane ekmek, piyasada da 10 lira para varsa, ekmeğin fiyatı 1 lirada dengeye gelir. Ama siz, fırın 10 ekmek çıkarmaya devam ederken piyasadaki para miktarını 100 liraya fırlatırsanız o zaman ekmeğin fiyatı da 10 liraya tırmanır. Yani oluşacak bu sorunu para basarak aşmayı düşünen varsa enflasyonun çok kısa sürede üç haneli, hatta dört haneli düzeye çıkacağını göze alıyor demektir.
Hem eline para geçecek olan insanlar faiz yüzde 1’lerde 2’lerde seyrederken tekrar bankaya gitmeyeceklerine göre bu para ya dövize yönelir ya altına. Dolar, faiz bir-iki puan indirilirse kaygısıyla bile 9 lirayı aşmış, artık o zaman kaç lira olur, kimse bilemez. Üç beş gün içinde 20 lirayı mı görürüz, 30 lirayı mı, yoksa daha fazlasını mı...” Sunucunun da kafası karışmış gibiydi. “Peki hocam kur çok yükselecek gibi olursa döviz alım satımına bir süreliğine yasak getirilir mi” diye sordu.
“O da başka bir felaket olur. Dövizle ilgili herhangi bir kısıtlama getirilirse, vatandaş bu sefer bankadaki dövizini çekmeye koşar. Bankalarda son duruma göre 262 milyar dolar döviz hesabı var. Bunun 234 milyar doları vatandaşların ve şirketlerin. Bu TL mevduata da benzemez. TL’yi basar, sonuçlarına katlanır ve insanların parasını ödersiniz. Dövizi nereden bulup ödeyeceksiniz? ‘Döviz hesaplarına el koydum, TL ödeyeceğim’ diyebilirsiniz ama bu iflastır. Kaldı ki ödeyeceğiniz TL de yok ki.”
İşadamında sevinçten eser kalmamıştı, hele dolarla ilgili tahmini duyanca. Ter bastı tüm vücudunu. Bir KOBİ sahibiydi ve çok değil 2 milyon dolar kadar dış kredi kullanmıştı ama dolarda son yıllarda yaşanan artış zaten nefesini kesmişti. Mevcut düzey bile büyük sıkıntı yaratıyordu. Şimdi 20 liradan, 30 liradan söz edilince tüm vücudunun kasıldığını hissetti. İşte o zaman işçilik günlerime dönerim, iş bulabilirsem, diye düşündü.