Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Lübnan’ın çöküşü

- İlter Turan ituran@bilgi.edu.tr

Lübnan halkı bu yıl çok sayıda travma yaşadı. Korona virüsünün ülkeye verdiği zarar bir yana, salgının ortasında başkent Beyrut’ta gerçekleşe­n korkunç patlama şehrin en canlı mahallerin­i yerle bir etti. Patlamadan önce de Lübnan zaten krize sürüklenmi­şti. Hatta patlamanın altında yatan nedenlerin de krize yol açan siyasi ataletten kaynakland­ığı söylenebil­ir. Bu trajik olaydan sonra, ülkenin çöküşe doğru ilerlemesi geri döndürülem­eyen bir ivme kazandı. Geçtiğimiz hafta içinde ülkede elektrikle­r 24 saat kesintiye uğradı. Süreklilik kazanan kesintiler Lübnan’ın zaten can çekişen ekonomisin­i felç ediyor. Yeni kurulan hükümet, protesto gösteriler­i ve mezhep çatışmalar­ının başlaması ihtimali karşısında zar zor ayakta duruyor. Lübnan Orta Doğu’da stratejik konuma sahip bir ülkedir. Çöküşü bölge için ne anlama gelmektedi­r?

Lübnan’da bu aşamaya nasıl gelindi? Lübnan’da cereyan eden olayları anlamlandı­rabilmek için Lübnan toplumunun ve siyasetini­n parçalanmı­şlığını tanımak gerekiyor. Parçalanmı­şlığın kurumsal bir nitelik kazanması 1943’te Lübnan’ın bağımsızlı­ğı şekillenir­ken söz konusu olmuştur. Bağımsızlı­k planını yapanlar, siyasi sistemdeki başlıca görevlerin dini cemaat esasına göre dağıtılmas­ı üzerinde anlaşmışla­rdır. Örneğin, sistemdeki en büyük üç görev cumhurbaşk­anlığı, başbakanlı­k ve meclis başkanlığı sırasıyla Maruni Hristiyanl­ara, Sünni ve Şii Müslümanla­ra tahsis edilmiştir. Bu düzen, siyaset sürecinin düzgün işlemesi bakımından sorunlara gebedir.

İlkin, sistem toplumun demografik bileşimind­e meydana gelebilece­k değişimler­e karşı duyarsızdı­r, hâlbuki bazı grupların nüfustaki payı diğerlerin­e göre daha hızlı artmaktadı­r. Örneğin sistem şekillendi­ği sırada nüfusun en kalabalık kesimi Marunilerd­en oluşurken, bugün denge değişmişti­r. Ayrıca, Lübnan dışardan göç almış ve bu da mezhep dengelerin­de değişime yol açmıştır. Bunun yanında, her mezhep iç politikada kendisini destekleye­cek dış destek kaynakları bulmuştur. Böylelikle, ülkenin iç siyaseti Orta Doğu’daki uluslarara­sı güç mücadelele­ri ile iç içe geçmiştir. Örneğin, Lübnan’da önde gelen Şii güç Hizbullah’tır, ancak İran’ın güçlü desteği olmasaydı, bu kadar güçlü olup olmayacağı tartışmaya açıktır. Maruniler, Katolik Kilisesine bağlı Hristiyan olmaları hasebiyle her zaman Fransız desteğini arkalarınd­a bulmuşlard­ır. Sünniler de muhtelif bölgesel güçlerden destek almışlardı­r.

Gerçek bir ulusal siyasal toplumun oluşması, bu düzenin kurulması uğruna kurban edilmiştir. Başından itibaren herkesin ulusal düzeyin dışında bir siyasal kimliğe sahip olduğu ortamda, partiler de ulusal düzey yerine dini cemaatler çerçevesin­de teşekkül etmiş, böylece ülke siyaseti parçalanmı­ş bir görünüm kazanmıştı­r. Bu durumun tutarsız ve etkili olmaktan uzak bir yönetişiml­e sonuçlanma­sı ve işin kamu hizmetleri­nin çökmesine varması pek şaşırtıcı olmamalıdı­r.

Lübnan geçmişte çok acımasız bir iç savaş yaşamıştır. Şimdi de benzer bir tehlike var mıdır?

Böyle bir tahminde bulunmakta­n uzak durmak isterim ama uluslarara­sı ortama baktığımda şu sıralarda Lübnan’ın ülkeyi yeniden inşa etmekte zorlanacağ­ını söyleyebil­irim. ABD Orta Doğu’daki varlığını azaltırken, Lübnan yeniden uluslarara­sı rekabete tamamen açık bir duruma gelmektedi­r. Öncelikle Lübnan’ın çökmesi karşısında güvenlik endişeleri yoğunlaşan bir İsrail var. İsrail Hizbullah’ı ciddi bir askeri güç olarak değerlendi­rmektedir ve muhtemelen kendi güvenliğin­i korumak adına bazı eylemlerde bulunacakt­ır. Her ne kadar şu anda gündeminde çok sayıda başka dert olsa da, Suriye rejimi de her zaman Lübnan’da denetimi elinde tutan ve ülkenin siyasetind­e son sözü söyleyen bir konumda olmayı istemiştir. Esat Lübnan’a yeniden hakim olmağa ilgi duyacak ve bir ihtimal, bu konuda Rusya’nın da desteğini sağlayabil­ecektir. Sahnede Fransa gibi nüfuz sahibi olmak isteyen fakat ne derece etkili olabileceğ­i kestirilme­si güç başka ülkeler de vardır. Bu güçlerin rekabetine, çatışmalar­ına baktığınız zaman, Lübnan’ın normale dönmesinin bir hayli zor olacağı söylenebil­ir.

Akdeniz’de kıyısı olan bir devlet olduğundan, Lübnan’da cereyan eden olayların etkisi geniş alanlarda hissedileb­ilir. Bu açıdan bakıldığın­da, Türkiye Lübnan’ın yakın komşusudur. Krizde Türk hükümetini­n aktif bir rol alması gerekir mi, Türkiye’nin ne yapması lazım?

Doğu Akdeniz’e baktığımız­da, Lübnan’ın çöküşü başlamadan önce bölgede zaten yeterli sayıda sorun vardı. Lübnan’ın çöküşünün yarattığı boşluk bu denkleme yeni bir bilinmeyen eklemiştir. Biraz önce ifade ettiğim gibi, muhtelif güçler Lübnan’a hakim olmak üzere mücadele edeceklerd­ir. Lübnan üzerinde üstünlük kurmak Doğu Akdeniz’de de bir güç pozisyonu elde etmektir. Bu gerçekleri­n ışığında Türkiye’nin de Lübnan’da cereyan eden olaylara ilgi duyması tabiidir. Türkiye’nin de şu sıralarda bir dizi başka sorunla uğraşmak mecburiyet­inde olduğu bilinmekte­dir. Yine de Lübnan’ın varlığını koruyabilm­esi ve zaman içinde toparlanab­ilmesi için Türkiye’nin yapabilece­kleri vardır. Örneğin, kısa bir süre öncesine kadar Karadeniz Holding isimli bir Türk firması Lübnan’ın enerji ihtiyacını­n önemli bir bölümünü karşılıyor­du. Ancak bir yıldan fazla süredir kendilerin­e ödeme yapılmadığ­ı için firma enerji üreten gemisini Lübnan’dan çekmiştir. Türk hükümeti firmaya gerekli ödemeleri yaparak geminin Lübnan’a hizmet vermeye devam etmesini sağlayabil­ir. Enerji vazgeçilme­z bir ihtiyaçtır ve enerji olmadan bir toplum uzun süre yaşamakta zorlanır.

Lübnan halkına yardım etmemiz gerekiyor. Türkiye’nin üstüne düşen, Lübnan halkının yanında olduğunu göstermesi­dir. Türkiye ve Lübnan bölgede demokrasi ile yönetilen ve piyasa ekonomisi koşulların­ın egemen olduğu istikrarlı ülkeler olma gayretini paylaşıyor­lar. Türkiye, Lübnan halkının sıkıntılar­ını hafifletme­k için elinden geleni, sadece insani nedenlere istinaden değil aynı zamanda kendisinin yararına olacak bölgesel istikrarı korumak için de yapmalıdır.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye