“ÇEVRE MESELESİ DEĞİL YENİ BİR KALKINMA MODELİ”
Artık iklim değişikliği konuşmadan hiçbir şey yapamıyoruz. Önümüzde sanki yeni bir üretim modeli gibi duruyor. Eski bir planlamacı olarak buradaki görüşleriniz nedir?
Bu artık bir ekonomik kalkınma modeli. Sadece çevre meselesi değil yeni bir kalkınma modeli, yeni bir teknoloji modeli, yeni bir iş modeli bütün bunlarla bakmamız lazım. Buna adapte olmazsanız dünya ile Avrupa ile aynı frekansta devam edemezsiniz. Dolayısıyla hayati bir tartışma ve hükümetimiz de bunun farkında olarak son dönemde ciddi adımlar attı. Paris Anlaşması onaylandı. Türkiye’nin meselesi neydi? 1990’lı yıllarda bir hata yapılmış, Türkiye olmaması gereken bir listeye konmuş, konduğu liste başkalarına yardım etmesini gerektiren kendisinin de fon kullanmasına engel olan bir liste. Verilen mücadeleyle başkalarına fon verme yükümlülüğü ortadan kalktı. Bunu atlattık ama fonları kullanma konusunda bazı engeller söz konusuydu burada da bazı adımlar atıldı. Türkiye bu fonları en iyi kullanabilecek ülke, enerjiye bağımlı bir ülke olduğu için aslında enerjiyi verimli kullanmak Türkiye’de sadece daha az karbonlu bir ekonomi üretmeyecek, cari açığımızı da düşürecek, daha verimli daha rekabet edilebilir bir ekonomi oluşturacak, maliyetleri düşürecek, rekabet gücümüzü artıracak.
“Yeşil teknolojiler üretmemiz lazım”
Bir taraftan çevreyi koruyorsunuz bir taraftan rekabet gücünüzü artırıyorsunuz, diğer taraftan da cari açığınızı azaltıyorsunuz. Özellikle Türkiye gibi ülkelerin yeşil ekonomideki ilerlemeleri, sürdürülebilir kalkınma açısından büyük avantajlar sağlıyor. Bizim burada öncü ülkelerden biri olmamız lazım. Yeşil teknolojiler, yeşil yatırımlar üretmemiz lazım, ki buna başlamış durumdayız. Buradaki tartışma, kalkınma perspektifiyle bakarsanız büyüme önemli ama tek başına büyüme yeterli değil, büyüme ile birlikte sosyal adalet gerekiyor bu da yetmez nesiller arası adalet dediğimiz kavram devreye giriyor. İşte çevre dediğimiz, yeşil ekonomi dediğimiz nesiller arası denge. Bütün kaynakları bugün tüketirseniz çok müreffeh yaşayabilirsiniz ama gelecek nesillere de tükenmiş bir ülke bırakırsınız. Bu sağlıklı bir kalkınma süreci olmaz. Son dönemde bütün dünya artık şu noktaya geldi, iklim değişikliği artık geleceğin bir riski değil bugünün bir gerçeğine dönüştü. Gelecek riski diye tartışılan iklim değişikliği şu anda artık bugünün realitesi olarak tartışılmaya başladı. Bütün dünyada daha somut adımlar göreceğiz. Türkiye de bu sürece çok hızlı ve sistematik giren ülkelerden biri oldu.
“İklim için bakanlığın adını değiştirdik”
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak Bakanlık’ta isim değişikliği yapılıyor. İklim değişikliği adıyla bir başkanlık kurulması söz konusu, Tarım Bakanlığı’ndan bazı birimler bu tarafa aktarılacak. Türkiye bir taraftan da bir yol haritası oluşturdu, belli kurullar oluşturuldu çok daha sistematik olarak artık bu konulara eğilecek. Bizim bunu sadece kamu ile başarmamız mümkün değil, özel sektörle, sivil toplumuyla bütün toplumsal kesimlerle hayatımızın bir parçası haline getirmemiz gerekiyor.