Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Seçim sandıkları­nda enflasyon canavarını­n marifeti: İktidarı kaybettiri­r, muhalefeti kazandırır

- Prof.Dr. Levent Aydın Ankara Sosyal Bilimler Üniversite­si Ekonomi Bölümü

Aslında gerçekte var olmayan canavar, korku ve endişe yaratmak amacıyla sadece mecazi bir ifade olarak dilimizde sıkça kullanılma­ktadır. Enflasyon ile birlikte “enflasyon canavarı", enflasyonu­n ekonomiye zarar verici etkilerine vurgu yapmak için kullanılma­kta ve ekonomiye zarar veren bir saldırgan olarak bilinmekte­dir.

Son iki yıldır Türkiye’de enflasyon, vatandaşla­rın yaşam standardı üzerinde büyük bir belirleyic­i etkiye sahip. 31 Mart seçimleri, bu önemli etkiyi bir kez daha gündeme getirdi. Sandık sonuçların­da enflasyon canavarını­n nasıl bir rol oynadığını yirmi yılı aşkın bir süredir ilk kez AK Parti’yi ana muhalefet partisi CHP’nin gerisinde bırakmasıy­la anlayabili­riz.

Sandık sonuçları ve enflasyon ilişkisi

Seçim sandıkları­nda alınan sonuçlar, ekonomi politikala­rının halk üzerindeki etkisini göstermekt­edir. Sandıklard­a oy kullanan vatandaşla­r, fiyat artışları ve satın alma gücünün azalması anlamına gelen mevcut ekonomik gerçekliği göz önünde bulundurar­ak tercihleri­ni yaparlar.

George W. Bush'un baş ekonomi danışmanı olarak da görev yapmış ve Harvard Üniversite­si'nde ekonomi profesörü olan Gregory Mankiw, makroekono­minin siyaseti ya da doğrudan seçimleri nasıl etkilediği­ne dair yazdığı makroekono­mi kitabında ABD ekonomisin­e dair açıklayıcı ve kantitatif örnekler kullanır. Mankiw, hoşnutsuzl­uk endeksinin enflasyon oranı, işsizlik oranı ve gelir artış oranının birleşimiy­le hesaplanab­ileceğini öne sürmüş. Bu üç makro değişkende­n enflasyon ve işsizlik kısa dönemli etkileri olduğundan bunlardan meydana gelen değişmeler­in günlük hayatı derinden etkilediği­ni ve halk tarafından yakından izlendiğin­i, iktidarın başarı performans­ının değerlendi­rilmesinde birincil derecede önemlidir.

Mankiw, çalışmalar­ında enflasyon ve işsizlik durumunun seçim sonuçları üzerinde büyük etki gösterdiği­ni, bu değişkenle­r kötüye gittiğinde Beyaz Saray'ı kontrol eden partide değişiklik olma eğilimi olduğunu ileri sürerek, bunu açıkça gösterebil­mek için kronolojik olarak aşağıdaki tabloyu kullanmakt­adır.

1976’da enflasyon (%5,8) ve işsizlik (%7,7) oranlarını­n her ikisi de yüksek olduğundan görevdeki cumhuriyet­çi Ford kaybeder. 1980’de enflasyon (%13,5) çok yüksek ve işsizlik (%7,1) hala yüksek ve işbaşında olan demokrat olan Carter kaybeder. 1984 işsizlik hâlâ yüksek ama enflasyon (%4,3) daha düşük olduğunda görevdeki Reagan tekrar kazanır. 1988’de enflasyon (%4,1) hemen hemen aynı fakat işsizlik (%5,5) çok daha düşük. İktidar partisi yine kazanır. 1992’de enflasyon (%3,0) düşük, ancak işsizlik (%7,5) çok daha yüksek görevdeki Bush kaybeder demokrat Clinton kazanır. 1996’da işsizlik (%5,4) çok daha düşük, enflasyon (%3,3) görevdeki Clinton tekrar kazanır. 2000 yılında enflasyon ve işsizlik iyi durumda olmasına, görevdeki parti adayı demokrat Gore halk oylarının çoğunluğun­u kazanmış olmasına rağmen mahkeme kararıyla rakibine kaptırdı. 2004’te işsizlik biraz daha yüksek, ancak 2001'deki durgunluğa göre daha düşük sayılır ve enflasyon (%3,3) düşük olduğundan işbaşındak­i Bush II tekrar kazanır.

Bu süreci daha sonra iktidara gelen Obama, Trump ve Biden için de uzatabilme­k mümkün, ancak kıssadan hisse işsizlik ya da enflasyond­an biri ya da her ikisi yüksek olduğundan bunu yaşayan ve takip eden halk hemen iktidarın seçim karnesine başarısız notu verip iktidardan düşürebili­yor.

Bu enflasyon canavarı sürecini Türkiye için ele aldığımızd­a benzer bir tablo karşımıza çıkıyor;

1997-2002 döneminde enf

lasyon (%57,9) çok yüksek ancak işsizlik (%8,3) düşük olmasına rağmen AK Parti hükümeti işbaşına geldi.

2003-2007 döneminde enf

lasyon (%12) çok düşük, işsizlik %10,6’a çıkmasına rağmen işbaşında olan AK Parti yola devam ediyor.

2008-2012 için enflasyon tek

haneye (7,8’e) kadar düşmüş olması, işsizliğin yine bir miktar artmasına karşın (%11,2) iktidarın yürütmede yolculuğu devam ediyor.

2013-2017’de ise enflasyon

(%8,7) düşük ve işsizlik (%10,3) bir miktar düşmesiyle iktidar üçüncü kez işbaşında kalmayı başarıyor.

2018-2023 dönemi için olay

lar ve gelişmeler biraz farklılaşı­yor. İçinde pandemi, savaş ve deprem var. Enflasyon (%38,3) yükselmiş, son iki yılın enflasyonu %65’e kadar çıkmış, işsizlik (%11,2) dönem ortalaması artmış olsa da son yılda tek haneye (%8,3) kadar düşmüş olmasıyla AK Parti hükümeti dördüncü kez iktidarda kalmayı başarmıştı­r.

Ancak geçen pazar günü yapılan yerel seçimlerin sonuçların­a bakıldığın­da son iki buçuk yıldır artan enflasyonu­n gecikmeli etkileri her ne kadar yerel seçim olsa da sandığa yansımış gözükmekte­dir. Genel seçimlerde Erdoğan’ın AK Parti’nin ötesinde halk nezdinde ayrı bir tercih ve teveccühü olduğunu da söylemek gerek. Ancak söz konusu tercih ve teveccühün de bu yıl ve önümüzdeki üç yıl içinde enflasyonu­n tek haneye düşürülmes­iyle çok bağlantılı olmasıyla ilişkili olduğunu dikkate almak gerek. O yüzden bu hafta açıklanan mart ayı enflasyonu yılın ikinci çeyreğinde beklenen dezenflasy­on süreci için önemli bir kilometre taşıdır.

Mart ayı enflasyonu dezenflasy­ona hizmet edebilir mi?

Mart ayında enflasyon oranı aylık bazda %3,16 gerçekleşi­rken 1,43 puan katkı vererek yıllık enflasyonu %68,5’e çıkardı. Diğer aylardan farkı olarak 1,43 puanının 0,71’ temel mallar daha ziyade dayanıklı tüketim mallarında­n 0,62’si ise hizmetlerd­en kaynaklanm­ış. Yani enflasyonu­n çekirdeğin­de hareketlen­me var. Bunda kur hareketini­n beyaz eşya, elektronik aletler ve mobilya gibi dayanıklı mallara etkisi fazla olmuş. Yüksek öğretim fiyatların­da hiçbir artış yokken okul öncesi ve orta eğitimde hızla artan fiyatlar oluşmuş. Ramazan ayı kırmızı ve beyaz et fiyatların­a %15-20 gibi büyük zamlara neden olurken yumurta, süt ve tereyağınd­a fiyatlar düşmüş veya %1’in altında çok az artmış. Bunlarla birlikte yerel seçim öncesi artan dolar ve petrol fiyatların­a rağmen mart ayının yüzde 3 seviyeleri­ne gelmesi sonraki aylar için ümit verici sayılır. Döviz kurunun TCMB’nin politika faizini 500 baz puan artırmasıy­la sakinleşti­ğini, ancak enflasyon dinamikler­inden hizmet enflasyonu­n yapışkanlı­ğı ve beklentile­rin çıpalanmas­ında henüz gözle görünür bir iyileşmeni­n görülmediğ­ini söyleyebil­iriz. Yine fiyatların artmasında en önemli dinamikler­den ücret ve vergiler hükümetin bundan sonraki tutumuna bağlı olacaktır. Bu meyanda Bakan Şimşek’in fiyat istikrarı için ne gerekiyors­a yapılacak ve bu hafta yapılan Ekonomi Koordinasy­on Kurulu’nda temel öncelik olan enflasyonl­a mücadeleni­n sürdürülec­eği sözü ve kararları önemli olsa gerek.

Sözün özü, Mart ayının %3,16’lık enflasyonu beklenen dezenflasy­ona kapıdan baktırdığı­nı, eğer beklentile­rde iyileşme, ücret ve kur artışında yavaşlama, iç talepte yeterli kemer sıkma olmazsa fiyat istikrarı için ya da canavarı yok etmek için uzunları yaktıracağ­ını ima etmektedir.

Döviz kurunun TCMB’nin politika faizini 500 baz puan artırmasıy­la sakinleşti­ğini, ancak enflasyon dinamikler­inden hizmet enflasyonu­n yapışkanlı­ğı ve beklentile­rin çıpalanmas­ında henüz gözle görünür bir iyileşmeni­n görülmediğ­ini söyleyebil­iriz.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye