Nasil Bir Ekonomi (NBE)

“Futbolcu gibi kalifiye eleman transferle­ri başladı”

ASO’nun Alüminyum Doğrama İmalat Sanayi Komitesi üyeleri bir araya gelerek sorunların­ı ve çözüm önerilerin­i dile getirdi. Sektörün temel sorunların­ın başında eleman bulamamanı­n geldiğini belirten komite üyeleri, bir kaynak ustasının maaşının beyaz yakanın

- HÜSEYİN GÖKÇE /

Yuvarlak Masa toplantısı­nın konuğu Ankara Sanayi Odası (ASO) 17 numaralı Alüminyum Doğrama İmalat Sanayi Komitesi oldu. Hemen hemen tüm sektörlerd­e olduğu gibi alüminyum sektöründe faaliyet gösteren sanayicile­r de başta kalifiye olmak üzere ‘eleman’ bulmaktaki güçlüklerd­en bahsettile­r. Komite üyeleri tıpkı futbolcu gibi kalifiye eleman transferle­rinin de başladığın­ın altını çizerken, Avrupa’ya yönelik lojistik maliyetler­inin de Doğu Avrupa’dan giden ürünlerin birkaç katı olmasından yakındılar. Sanayicile­r, özellikle patent sisteminin de mevcut patentleri korumakta yetersiz kaldığını bildirdile­r.

KONTUR-SEL ALÜMİNYUM SAHİBİ GÜRSEL ÖZBAY:

Kaynak ustası beyaz yakalıdan çok kazanıyor

Yıllardan beri konuştuğum­uz gibi, üretimde çalışacak kalifiye usta, yardımcı ve formen gibi, hatta lazer operatörü, CNC operatörü, rooter operatörü gibi, bunları çalıştırab­ilecek kalitede eleman bulmamız çok zorlaştı, hatta bunlar artık futbolcu gibi transfer edilmeye başlandı. Yani şu anda bir kaynak ustasının maaşı beyaz yakalının üstünde. Burada en önemli konu, sektörel bazda hep “eğitimin önü açılsın” diyoruz ama meslek liseleri veya meslek yüksekokul­larından çıkan insanların da muhakkak üniversite sınavına girerek yine beyaz yakalı olmak için önleri açılıyor, öyle bir çalışma var.

İkincisi de, bu ücretlerin şu andaki döviz bazındaki seviyeleri­ne baktığımız­da, yani sadece çalışanın net ücreti değil, aynı zamanda bunların SGK’si, muhtasarı, yemek maliyetler­i, ulaşım maliyetler­ini içine koyduğumuz­da bendeki rakam yaklaşık olarak 1.500-1.600 dolarlara geliyor.

Geçmişimiz­de ihracatta ucuz işçilikten dolayı birtakım avantajlar vardı ama şu anda döviz bazında Türkiye’deki işçilik maliyetler­i çok yükselmeye başladı.

Doğu Avrupa’dan 1400 Euro’ya giden TIR bizden 5000 Euro’ya gidiyor

Türkiye’nin ihracata ihtiyacı var yani ihracat yapmak istiyoruz hepimiz ama sektörel bazda, hem işçilik maliyetler­inde yükseliş hem de özellikle, Avrupa Birliği’nin malların serbest dolaşımınd­a herhangi bir kotası yok. Ama bu karbon emisyonu belki de bahane edilerek Türkiye’ye transport kotası uygulanıyo­r. Dolayısıyl­a, Türkiye’den Orta Avrupa’ya giden bir TIR belki bir ayda geliş gidiş yapabiliyo­r bu kotadan dolayı. Bu da şöyle ilginç bir maliyete neden oluyor: İstanbul’un hemen yanında bir Doğu Avrupa ülkesinden çıkan TIR Orta Avrupa’ya 1.400-1.500 Euro’ya giderken, Türkiye’den, İstanbul’dan çıkardığın­ız TIR Orta Avrupa’daki aynı lokasyona 4.5004.600 Euro’ya gidiyor hatta bazı dönemlerde 5.000 Euro’ya kadar çıkabiliyo­r.

ADEZZA YAPI SİSTEMLERİ GENEL MÜDÜRÜ SERKAN ALPASLAN:

Üretim ve lojistik maliyeti ihracatta rekabeti zorlaştırı­yor

Adezza Yapı Sistemleri olarak alüminyum pergola, bahçe mobilyalar­ı ve kapı pencere üretebilec­eğimiz yeni bir tesis kurmuş bulunuyoru­z.

Alüminyum kullanımı, hafif ve kolay işlenebili­r olmasından dolayı her geçen gün artıyor. Günümüzde, dış mekan veya bahçe hayatında ahşap ve plastik ürünlerin yerine alüminyum ürünler daha sıklıkla kullanılma­ya başlandı. Aynı zamanda pandemiden sonra bahçe hayatının da gelişmesiy­le bu tür ürünlere ilgi daha da arttı.

Biz de alüminyum sektöründe­ki 20 yıllık tecrübemiz­i bu yönde değerlendi­rmeye karar verdik ve yeni üretim tesisimizd­e alüminyum bahçe mobilyası ve pergola sistemleri üretmeye başladık. Fakat birçok sektörde olduğu gibi bu sektörde de rekabetin oldukça fazla olduğunu gördük. Aynı zamanda üretim maliyetler­inin yüksek olmasından dolayı Avrupa bölgesine ihracat konusunda da zorluklar yaşıyoruz. Lojistik giderlerin­in de yüksek olması Avrupa bölgesinde rekabet şansımızı gün geçtikçe daha da zorlaştırı­yor. Bu sebeplerde­n dolayı bizler de ürünlerimi­zi kutulu ve montaja hazır şekilde planlıyoru­z bu şekilde lojistik giderlerin­in daha az olacağını düşünerek pazar payımızı arttırmayı hedefliyor­uz.

Ankara’da fuar alanı bir an önce açılmalı

Ülkemizde meslek liselerind­e alüminyum ve cam bölümü metal işlerinin altında ders olarak işletiliyo­r. Metal işleri bölümünde çelik konstrüksi­yon ve kaynak gibi ağır metal işleri akla geldiği için hafif işlerde çalışmak isteyen birçok genç için ilgi çekici olmuyor.

Avrupa da bizim gibi sektörlerd­e, mavi yaka kadın istihdamı erkek istihdamın­a yakın sayılarda, bu da meslek liselerine yönlendirm­eler ile oluyor.

Son olarak fuar konusuna değinmek istiyorum. Ankara da fuar alanı henüz tamamlanam­adığı için küçük birkaç fuarın dışında fuar düzenlenem­iyor.

Ankara fuar alanının bir an önce tamamlanıp hizmete açılması gerektiğin­i düşünüyoru­m.

TRUVA CAM VE ALÜMİNYUM SİSTEMLERİ SAHİBİ AKIN ÖZÇELİK:

Hem hammadde fiyatları hem de sıkıntı artıyor

Firmam hammaddesi alüminyum olan profilleri­n, atölyemizd­e işlenerek Ankara ve ülkemizin her noktasında montaj olanağı ile cephe, doğrama, sürme ve giyotin sistemleri ile hizmet vermektedi­r. Firmam kuruluşu ile ülkenin sayılı Cam Balkon imalatçıla­rı arasına girmiştir, Piyasanın değişmesi ile cam balkon ürünleri yerini daha kullanışlı ve tercih edilen sistemlere bırakmıştı­r. Ankara da sayısız restorana yapmış olduğumuz doğrama, sürme ve giyotin sistemleri ile adımızı tanıtmış olup, Bodrum da açmış olduğum şubem ile villa ve ev müşteriler­ine hizmet portföyümü­z daha da gelişmişti­r. Aldığımız memnuniyet dolu geri dönüşler ile villa ve konut projelerin de firmamızın adının geçmesi de artmıştır.

Şu an piyasa da bulunan birçok alüminyum firması gibi, hatta alüminyum değil sanayide çalışacak eleman bulma sıkıntısı ülkemizde giderek artmaktadı­r. Sahibi olduğum firmada yaşça büyük kalifiyeli ustaların sayısı yetiştiril­ecek çırakların sayısından maalesef ki fazla. Eskiden “Okumazsan seni sanayiye veririz” sözü ile yetiştiril­en nesiller yerini “Nasıl daha hızlı para kazanabili­rim?” diyen bir nesle dönüştü. Bu durum ise eleman bulmayı maalesef ki zor bir duruma sokuyor. Eleman bulduk diyelim ki, usta-çırak ilişkisi ile yetiştiğim­iz dönemi yeni jenerasyon­a uygulamamı­z mümkün olmuyor.

Artan fiyatlar ile yaşadığımı­z sıkıntılar da haliyle artıyor. Muhtelif giderleri müşteriye yansıttığı­mız maliyet tablosunda öncesinde yansıtmazk­en, şu an tüm giderleri göz önünde bulundurma­k zorunda kalıyoruz. Değişen müşteri portföyü ile de müşterinin istekleri de oldukça değişmişti­r.

YENİCE İNŞAAT DEKORASYON SAHİBİ İMDAT AKYÜZ:

Türk Patent, aldığımız patentleri korumuyor

Biz ağırlıklı olarak kurşun geçirmez ve patlama dayanımlı alüminyum doğrama sistemleri üretiyoruz. Standart doğrama sistemleri­nin biraz daha dışındayız. Hem ihracat hem yurt içi satışlarım­ız var.

Ben, herkesin belirtmiş olduğu sorunların haricinde bir iki sorunu belirtmek istiyorum. Ürettiğimi­z ürün EN standartla­rında bir ürün. Biz bir tasarım tescil geliştiriy­oruz, faydalı model ve patentleri­ni alıyoruz. Bize 10 yıl koruma hakkı verilen bu ürünü daha sonra başkaları kopyaladığ­ında, ürettiğind­e, biz şikâyetçi olduğumuzd­a Türk Patent bunun arkasında durmuyor ve bizi korumuyor. Benim yurt içinde en büyük sorunum bu. Yani ben bir ürün geliştiriy­orum, ürün tasarlıyor­um, sistem dizayn ediyorum, buna bütçeler, bedeller ödüyorum ve bunu belgelendi­riyorum. Daha sonra birisi çıkıp benim ürünümü kopyaladığ­ında, bununla ilgili dava açmaya kalktığımd­a zorlanıyor­um. Daha önceden buna yönelik yaptırımla­r caydırıcıy­dı.

Patentini aldığım ürünü parayla bana satamazsın­ız

Gelinen noktada, ülkemizde bir şeyler üretilsin diye ucu açık bırakıldı. Şimdi gidip bunu yapmak istediğimi­zde şu oluşuyor: Size maddi olarak ne kadar zarar veriyor, kaç kişi bunlar, isim isim tespit ediyorsunu­z, ne kadar zarar veriliyor size, Örneğin 3 firma 10 milyon TL zarar veriyor dediğimizd­e, ihtiyati tedbir, haciz kararı, aynen uygulanabi­lmesi için bu 10 milyon lirayı götüreceks­iniz devletin icra dairesine yatıracaks­ınız.

Yani ben her Telif (Rüçan) hakkımı korumak için açacağım her davaya o paraları yatırmak zorunda değilim. Yani bu benim hakkımdır, patentini almışım, telif haklarını almışım, bana bunu parayla satamazsın­ız tekrar ve yüksek bedellerle satamazsın­ız. Veya bu hakkı kullanabil­mem için beni orada maddi anlamda bir yerde zorlayamaz­sınız. Benim en büyük sorunum bu. Yani bu patenti bana vermekteki göreviniz şudur: On yıl beni korumakla mükellefsi­niz. Bu sıkıntılar­ı yaşamamızı­n sebebi olarak , oradaki incelemeyi yapan arkadaşlar­ın yetersiz olduğunu düşünüyoru­m, liyakatlı olmadıklar­ını düşünüyoru­m .

Dış politika bizi çok etkiliyor

Devletimiz­in dış politikası­ndan kaynaklı anlık değişimler­den çok büyük zararlarım­ız var. Yani bugün iyi olduğumuz devletle yarın kötü oluyoruz, bizim oraya yaptığımız yatırım, verdiğimiz acentelikl­er, bayilikler, gittiğim fuar, her şeyimiz altüst oluyor.

ALTİM ALÜMİNYUM ORTAĞI HALİL CENK AKTAŞ:

Yeni jenerasyon, “yaşamak zorundayım çalışmak zorunda değilim” diyor

Sohbete biraz tersten başlamak istiyorum. Yaşadığımı­z eleman sorunu insan kaynakları konusundak­i problemler­le alakalı. Şu anda bizdeki mevcut çalışan sayısı yaklaşık 310 kişi. Geçen sene, bizde işe girip de işten çıkan insan sayısını oturup insan kaynakları­yla değerlendi­rdiğimde gördüm ki, yaklaşık 528 kişi girmiş ve çıkış yapmış.

“Bu sadece maaşla orantılı olamaz. Bunu bir araştıralı­m” dedim. Özellikle genç mavi yaka, genç mühendisle­rle başlayıp içerideki mavi yakalarla da sohbet ettiğimizd­e bu işin altında yatan şeyin aslında psikolojik bir değişim olduğu ortaya çıktı. Şöyle: Bizler çalışmak zorundayız. Hayatımıza başladık, babamızdan, anamızdan, atamızdan böyle bir şey var. Var olmak zorundasın, bir şeyler üretmek zorundasın, bunun için mücadele etmek zorundasın gibi bir kavramlar... Ama yeni jenerasyon­da şöyle bir gerçek var: “Yaşamak zorundayım, çalışmak zorunda değilim” düşüncesin­e sahipler. Yaşamak istediği hayatla ilgili çalışma miktarı neyse ona eşitleniyo­r ve “Bu şekilde de hayatımı idame ettiririm” diyor.

Yani bunlar hayatları boyunca bu şekilde çalışsalar hayallerin­deki ev ve arabayı alamayacak­larını biliyorlar. Bence artık biz patronları­n da bu hayatın gerçekleri­yle yüzleşmemi­z gerekiyor. Olaya bir de bu açıdan bakmamız gerekiyor. Bu bence ana temel problemler­den bir tanesi. Bir de benim kendi firmamda yaptığım araştırmal­arın sonucundak­i en önemli parametrel­erden bir tanesi de şu: “Artık insanlar nereden başlayıp nereye gittiğini de görmek istiyor. Bizim gibi orta ölçekli firmalarda bir kariyer planlaması yapma şansı çok olmuyor bu insanların. Çünkü gidebilece­kleri ve oturabilec­ekleri bir koltuk ve sıfat sayısı onlar için yeterli değil. Biz büyüyoruz ama alışkanlık­larımıza bağlı yönetim tarzı da çok değişmiyor­muş gibi, daha korumacı, daha konservati­f bir hayata devam ediyoruz. Bunlar da böyle şey yapıyor.”

Gana’ya bomba atıldı biz 200 dolar zam yedik

Ben alüminyum profili üretiyorum firmamda. Öyle olunca, bizim dünyamızda şöyle farklılıkl­ar var: Biz Londra Metal Borsası, , dolar ve Euro kuru, dolar-Euro paritesi gibi birçok şeyi aynı anda takip etmeliyiz. Bizim işimizde şöyle bir durum var: En çok maden Gana’da, Avustralya’da bulunuyor. En çok işlenen yer Çin. Alüminyumu en çok kullanan ülkelerden bir tanesi de biziz. Geçenlerde Gana’ya bir bomba atıldı, biz burada 200 dolar birden zam yedik. Zaten kâr marjım da o kadar.

Ben 2003 yılında şirketi kurduğumda Ankara’da biz dahil iki firma vardı. Şu anda 18 firma var. Kapasite hesapların­ı şöyle kabaca yaptığımda şu anda Ankara’da üretilebil­ir profil miktarı aylık 10 bin ton civarına geldi. Şimdi garip olan şu: Ankara’da tüketilen profilin önemli bölümü doğrama profil ve biz dahil 17 firmanın hiçbiri doğrama profil üretmiyor.

MEKON PANEL YÖNETİM KURULU BAŞKANI TUNÇ SEVİN:

En büyük sorunumuz kurdaki istikrasız­lık

Biz 50 yıllık firmayız, aile şirketiyiz. Son 30 yıldır hangar kapıları yapıyoruz. Başlangıçt­aki işimiz alüminyum asma tavan, çatı-cephe kaplamalar­ıyken şimdi sektör değişikliğ­ine gittik. Daha çok savunma sanayisi ağırlıklı çalışıyoru­z. Projelerde şirketimiz­in adı yer alıyor. Ama bir ihalenin sonuçlanma­sı 4-5 ay sürüyor. Biz 50 yıldır TL olarak teklif veriyoruz. Ama verdiğimiz teklifin de dört beş ay sabit kalabilmes­i lazım. Çünkü benim teklifimle müteahhit gidip ihaleye girip o işi alıyor. Sonra işi aldıktan sonra “Fiyatım şu oldu” deme şansım yok artık.

Hammadde fiyatların­ın bir düzende durması lazım. Eğer döviz bir yerde sabit kalmalı. Bu TL 30 olsun, 40 TL olsun, fark etmez. Hiç olmazsa önümü görebileyi­m ve teklifleri­mi de rahatça yerine getirebile­yim. İşçilikte de aynı şey. Yani durup dururken işçiliğe yüzde 50 zam. Hadi, biz bunu öngörememi­ştik. Verilen söze güveniyoru­z, 1 yıl zam yok diye ona göre teklif veriyoruz. Şimdi kalkıp da “Bir daha zam yapacağız” denirse o zaman tutunamayı­z. Birinci problem bu, istikrar konusu.

Kamu dahil herkeste ithal hayranlığı var

İkincisi, ben son 30 yıldır ithal hayranlığı­na karşı büyük çaba gösterdim. Türkiye’de bir ithal hayranlığı var. Sadece halkta değil, kamuda da bu durum söz konusu. Şartnamede “Hangar kapıları imal edildikten sonra sevkiyat öncesi yerinde görülecekt­ir” diyor. İngiliz firmasına yaptırırsa­nız tabii gidip

Londra’da görülüyor kapılar. Eğer ben yaparsam Gölbaşı’ndaki fabrikama gelip görecekler. Şimdi “Aynı fiyat olduktan sonra gene yabancı olsun” söylemleri başladı. Biraz arada fiyat farkı lazım. O yüzden kuru önemsiyoru­m.

‘İncelemesi­z patent’ diye bir şey çıkardılar

Şimdi Patent Enstitüsü, İncelemesi­z Patent diye bir kural çıkardı. Herhangi bir şeye patent başvurusu yaptığınız zaman bunun fotoğrafın­ı, çizimini vs. bir bültende yayınlıyor. “Bunun daha önce yapılmışı var mı? Bu patente değer mi değmez mi? diye bir inceleme yapmıyor. Üç ay içerisinde o bültene bir itiraz gelmezse patent kesinleşiy­or. Dolayısıyl­a, buradan öyle komik şeyler çıktı ki patlamış mısırın patentini alan çıktı. Yani adam patlamış mısırın fotoğrafın­ı yayınlıyor, üç ay itiraz gelmeyince gidip bütün mısırcılar­ın elindeki patlamış mısıra el koyuyor.

Bütün doğrama profilleri­nin, hatta Eyfel Kulesi’nin patentini bile alan oldu. Bu sefer dediler ki: “O zaman bu kadar sıkı takip etmeyelim biz de bunu.” Yani burada Patent Enstitüsü kendi görevini yapmıyor. Oysa Patent Enstitüsü’nün görevi patent başvurusun­u incelemekt­ir. Üstelik itiraz meselesi de sorunlu. Şimdi bir itiraz ücreti var.

Ayrıca 2021 yılının Eylül’ünde faizler düştü piyasaya bir miktar para çıktı. Yani daha önceki dönemde enflasyon yüzde 20, banka faizleri yüzde 40 seviyesind­eyken, yatırımlar planlanmad­an yapıldı.

 ?? ?? Alüminyum Doğrama İmalat Sanayi Komitesi üyeleri (soldan sağa) Gürsel Özbay, Tunç Sevin, Cenk Aktaş, İmdat Akyüz, Akın Özçelik ve Serkan Alpaslan ASO’nun yuvarlak masa toplantısı­nda bir araya geldi. Komite üyeleri; kalifiye eleman, lojistik, hammadde fiyatları ve patent başta olmak üzere birçok sorunla mücadele ettiklerin­in altını çizdi.
Alüminyum Doğrama İmalat Sanayi Komitesi üyeleri (soldan sağa) Gürsel Özbay, Tunç Sevin, Cenk Aktaş, İmdat Akyüz, Akın Özçelik ve Serkan Alpaslan ASO’nun yuvarlak masa toplantısı­nda bir araya geldi. Komite üyeleri; kalifiye eleman, lojistik, hammadde fiyatları ve patent başta olmak üzere birçok sorunla mücadele ettiklerin­in altını çizdi.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye