“Sipariş yöntemi” ile Türkiye Ar-Ge sıçraması yaratabilir
Sipariş üzerine Ar-Ge yöntemi etkili bir biçimde kullanılsa tekstil başta olmak üzere diğer üretim sektöründe ithal edilen makinelerin önemli bölümünü ülkemizde kısa sürede imal ederek döviz ikamesi sağlanabilir.
ABD’de bin 800’e yakın ‘düşünce kuruluşu’ var. Bu kuruluşlardaki uzmanlar tarihi belge-bilgiye dayalı inceleyerek kanıta dayalı bilgiyi bugünün insanlarıyla paylaşıyorlar. Tarihten ders almayı ihmal etmiyorlar. Aynı düşünce kuruluşları zaman içinde değişen iç ve dış koşulları yakından izliyor; yeni koşulların yarattığı yeni eğilimleri, eğilimlerin fırsat ve hilelerini analiz ederek kendi iş dünyası insanlarıyla paylaşıyorlar.
Tekstil makinelerinde 2 milyar dolara yaklaşan makine ithalatını azaltmak mümkün olduğu gibi, satın alma bedellerini de 1/4 düzeyine indirmek, böylece ciddi döviz bağımlığını azaltan etki yaratmak mümkün.
Enflasyon, faiz, kur gibi günlük iş yaşamını etkileyen makroekonomik değişkenler önemli. Sözünü ettiğimiz 3 değişkeni her ülkenin kendi koşulları içinde ele alarak yönetmek gerek. Dengeler kaçırılınca, ihracat bağlantılarındaki kararlılık ve düzen bozuluyor. Maliyet dengeleri oluşturmak güçleşiyor; fiyat-maliyet dengelerini kurmak zorlaşıyor.
Dr. Özge Öner’in “Türkiye makroekonomi fetişi olan bir ülkedir” saptamasını iş insanlarımızla tartışıyorum. Değerlendirmelerini paylaşacağımız Mehmet Ağrikli’nin de ne düşündüğünü merak ettim: Makroekonomiyi çok sorguluyor, yoğun tartışıyoruz. Fetiş haline geldiği için sahadaki işyerlerinin sorunlarını çözen etkilerden uzaklaşıyor mu? Sizin gözlemlerinize göre enflasyon, faiz ve dövizi tartışmalarından bir sonuç çıkıyor mu?
Ağrikli düşündüğünü net olarak yansıtan bir iş insanı. Diyor ki,
“Enflasyon, faiz, kur gibi günlük iş yaşamını etkileyen makroekonomik değişkenler önemli. Sözünü ettiğimiz 3 değişkeni her ülkenin kendi koşulları içinde ele alarak yönetmek gerek. Dengeler kaçırılınca, ihracat bağlantılarındaki kararlılık ve düzen bozuluyor. Maliyet dengeleri oluşturmak güçleşiyor; fiyat-maliyet dengelerini kurmak zorlaşıyor. İçerde işveren ile çalışan arasındaki ahengi bozuyor. Tedarik zincirinde açgözlü sorumsuzlara gün doğuyor. Politika üretenler pragmatizmi ve popülizmi uzun dönemli geleceği düşünme yerine koyunca çalışan ile emekli arasındaki dengeleri bozan sonuçlar oluşuyor. İş ve üretim kesimi makroekonomik sorunların yönetiminden ciddi biçimde etkileniyor. O nedenle, makroekonomi konularını tartışırken, onun işletmeye yansımasını dikkate alan dengeler önemli. Sağlıklı bir gelişme ekonominin hem makro hem de mikro sorunlarının etkileşiminin bütününün dikkate alındığı zaman mümkün oluyor.”
Ağrikli’nin anlatımından şu sonucu çıkarıyorum: Sağlıklı bir gelecek inşa etmek için ekonominin makro sorunları kadar onun işyeri ölçeğine yansımalarını dikkate alan tartışmalar yapılmalı.
Söyleşinin temel amacı, ülkemizdeki iş dünyasının birikimini yansıtmak, sorunların tanımlanması kadar, çözümlerin önerilmesi de önemli. Mehmet Ağrik
li’ye diyorum ki, “Uzun yıllardır üretim sektöründe Ar-Ge, tasarım, inovasyon, imalat, pazarlama ve satış gibi sorunlarla didişiyorsunuz. Babamın tanımıyla, “İş yaşamında ağrısız baş kabaktan sayılır”. Son yıllarda iş yaşamında başınızı ağrıtan sorunlar arasında ilk sıraya hangisini koyarsınız?”
SÜREKLİ EĞİTİM ÇAĞI
Bugünlerde konuştuğumuz iş insanlarının büyük çoğunluğu gibi
Mehmet Ağrikli de gündemin ilk sırasına “eğitim sorununu” koyuyor. Önündeki notlara baka
rak, “Bakın süper güç ABD’de bin 800’e yakın ‘ düşünce kuruluşu’ var. Bu kuruluşlardaki uzmanlar tarihi belge-bilgiye dayalı inceleyerek kanıta dayalı bilgiyi bugünün insanlarıyla paylaşıyorlar. Tarihten ders almayı ihmal etmiyorlar. Aynı düşünce kuruluşları zaman içinde değişen iç ve dış koşulları yakından izliyor; yeni koşulların yarattığı yeni eğilimleri, eğilimlerin fırsat ve hilelerini analiz ederek kendi iş dünyası insanlarıyla paylaşıyorlar. Düşünce kuruluşları olasılık ve istatistik biliminin gelişen bütün araçlarından nasıl yararlanacağı konusunda ilgilenenleri bilgilendiriyorlar. Bilgiler indirgenmiş birkaç alanla sınırlanmıyor; sosyologlar, antropologlar, toplumu anlama ve ihtiyaçlarını doğru saptamayla ilgili bilimin bütün alt dallarını harekete geçiriyorlar. Ar-Ge, tasarım ve inovasyon konusunda iş dünyası birikimi ile üniversitelerin akademik birikimlerini eşleştiriyor; toplumun birikimini verimli biçimde değerlendiriyorlar. Biz gerektiği kadar sorgulamadan üniversite sayısını artırıyoruz, ama mühendis olarak mezun ettiklerimizin yüzde 99’u vasatın altında. Günümüz dünyasında Alman Modeli, ABD Modeli ve Çin Modeli gözlerimizin önünde. Başkalarının deneyimlerinden yararlanmak, bilgi birikiminin en verimli yolu... Biz üniversite ile sanayi ilişkimizin kocaman bir ‘hiç’ olduğunu kabul etmeliyiz; bu sorunu çözmeden de kısa, orta ve uzun dönemli geleceğimizi güven altına alamayacağımızı bilmeliyiz” diyor. Ve ekliyor, “Hızlı ve sürekli değişim çağında, gelişmelere uyumun bir tek yolu var:
Sürekli eğitimle gelişmelere ayak uydurmak.”
SİPARİŞ-ODAKLI GELİŞMELER
Örgün ve yaygın eğitimin yanında gündemin ikinci sırasına hangi çözümleri koyacağını sorduğumuzda Ağrikli bakış açısını birkaç noktaya işaret ederek açıklıyor:
▶Ülkemizde yürürlükte olan “Ar-Ge desteklerinin” etkisi olmadığını söylemek maksadı aşabilir. Gözlemlerime göre Ar-Ge konusunda daha hızlı gelişme yaratmanın yöntemlerinden biri de “sipariş yöntemini” kullanmak olmalıdır. Sipariş üzerine ArGe’yi etkinleştirmek en hızlı ve en etkili yoldur; ülkemizde bu konu ciddiyetle ele alınmalıdır.
▶ABD, Çin ve diğer Ar-Ge konusunda kendini kanıtlamış ülkeler, belli yöntemleri değil, etkili olacak bütün yöntemleri ve araçları değerlendirerek gelişmelerin hızını artırıyor.
▶Si↘ariş üzerine Ar-Ge yöntemi etkili bir biçimde kullanılsa tekstil başta olmak üzere diğer üretim sektöründe ithal edilen makinelerin önemli bölümünü ülkemizde kısa sürede imal ederek döviz ikamesi sağlanabilir.
▶Tekstil makinelerinde 2 milyar dolara yaklaşan makine ithalatını azaltmak mümkün olduğu gibi, satın alma bedellerini de düzeyine indirmek, böylece ciddi döviz bağımlığını azaltan etki yaratmak mümkün.
▶Ülkemizde “askeri giyim” konusunda “yerli üretim” hedef gösterilerek yerli firmalara sipariş edilse, en az iki dokuma tezgâhı üreten rekabet edebilir ölçekli firma yaratır.
▶Hindistan örneğine bakalım. Hindistan 10 yıl önce 100 tane tomografi cihazı, 100 MR cihazı yerli firmalara sipariş etti. Bu siparişin çarpan etkisi 2 firmanın oluşması, Hindistan’ın bu alanda sayılı ülkelerden biri haline gelmesi oldu.
▶Bugün ülkemizde Çin’in fiyat baskısı, AB ülkelerinin marka ve imaj gücü etkili... O zaman AB ülkelerinden daha kaliteli, Çin’den daha ucuz makine üretirsek küresel piyasalarda yerimizi alır ve sağlamlaştırırız.
BÖLGESEL VERGİ VE ÜCRET UYGULAMALARI
Zamanın ruhunu okumanın iş dünyasında önemli sorunlardan biri olduğunu her zaman düşürüm... Zamanın ruhunu belirleyen bileşenleri sayarak önde gelen iş insanlarımızın entelektüel birikimlerinin ne söylediğini okuyucuyla paylaşma bu sayfanın temel amacı. Mehmet Ağrikli’nin de zamanın ruhunu yansıtan bir ufuk turu yapmasını istiyorum. Anlattıklarını birlikte izleyelim:
1) Çin’e bakalım. Kalkınma atağı öncesinde çok sayıda insanını dünyanın değişik yerlerine göndererek entelektüel birikimini belli bir düzeye getirdi.
2) Üniversitelerin sayısına değil niteliklerine önem verdi. Örneğin, ülke yönetiminin üniversitelerinin kalitesi konusunda ittifakı var.
3) Çin yönetiminin omurgası olan partinin bizim ülkemizin nüfusunu aşan üyesi var. Üniversitelerinden mezun olan ilk 3 dereceye ulaşmış öğrencilerin partiye üye edilmesi yeteneğe verilen önemi kanıtlıyor.
4) Çin’de “liyakat geleneği” bürokrasi oluşturulurken 3 bin yıllık geleneğini bozmuyor. Kurumların yerleşmiş geleneklerini bozmak kolay, yeniden oluşturmak ise çok zordur. Kalkınmada bu pozitif geleneği unutmamalıyız.
5) İsrail de izlenmesi gereken ülkelerden biridir. İleri teknolojinin belli alanlarında sayılı ülkeler arasında yer almaktadır. Teknoloji geliştirmede küçük nüfuslu büyük etkili sonuçlar yaratabilmektedir. Yeni teknolojilerle daha ilkokul çağında insanını tanıştıran, birikimini değere dönüştüren yönü izlenmeye değer konulardır. Donanım ve yazılım alanında gözden ırak tutulmaması gereken ülkedir.
6) Japonya 4 milyar dolar çip fabrikası kuran on yıl olmadan 9 milyar dolara İntel firmasına satan örnektir. Tayvan, Çin, ABD, İsrail’de olup bitenleri dikkatle izlemeden zamanın ruhunu okumak mümkün değildir.
7) Hindistan Trump taktiğini kullanıyor. Hazır know-how’a erişme konusunda özenli politikalar geliştiriliyor. Bana satacaksan, benim burada, benim işçimle yapacaksın diyor.
8) ABD’de bir yatırımcı 10 dolara arsa alabiliyor. Frankfurt’ta 21 Euro, Berlin’de 7 Euro ve 20 yıl vadeli. Bina yapımında 10 yıl vadeli sıfır faizle destek sağlanıyor.
9) Baştan iyi analiz edilerek bölgesel ve ücret konusunu dikkate alarak düşük, orta ve yüksek teknolojinin mekânsal yerleşmesi yönlendirilebilir.
10) Hüner, başkalarının en iyi yaptığı işi yapabilmektir. Yaratıcı yenilik ise hünere akıl eklemek. Ar-Ge bilinene birkaç tuğla da senin koymandır. Mühendis kalitesi yükselirse, hünere akıl katma da yükselir.
11) Kalkınma sorununu yakından izleyen akademisyenler ve uygulamacılar ülkemizin sanayi kapasitesi, çeşitliliği pazarda yoğunlaşması konusunda yarattığı kapasiteye yenisini ekleyerek birkaç basamak yükselmesi gerektiğini belirtiyor… Gündemimiz belli. Hep birlikte doğru gündem, doğru yaklaşım, akılcı uygulama ve etkili sonuç yaratmak zorundayız.