'Yeşil Merkez Bankacılık' teriminin yaygınlaşması gerekli
bir iktisatçıyken insanlığa bir borcumuz olduğunu düşünürdüm. Şimdi hem insanlığa hem de kendi insanımıza borcumuz olduğunu düşünüyorum.” diyor Nobel ödüllü iktisatçı Angus Deaton ve ben de kesinlikle katılıyorum. Geleceğimizi düşünerek adım atarken kendi insanımızı da düşünmeliyiz. O yüzden ‘adil’ dönüşüm vurgusu çok anlamlı. Planlı, şeffaf ve yönetilir olması gerekiyor. Bunun nasıl yapılması gerektiği ve sonuçlarının hangi paydaşları ne yönde etkileyeceği iyi yönetilmeli. Özellikle Türkiye gibi genç nüfusa sahip ülkeler için çok önemli; çünkü hem enflasyonla mücadele etmek, hem büyümek hem de istihdam yaratmak zorundayız. Dönüşümün tüm bunlar ile bağlantısı var. Yeşil dönüşüm, iklim ve çevre konularını sadece STK’lar konuşsun gibi, yanlış bir algı var. Bu konu sanayiyi, iktisadı, finans sektörünü ilgilendiriyor. İşin içine finans piyasaları girdiği zaman biraz zorlaşıyor. Çünkü finans piyasaları güneş ışığı gibi… Siz düzenlemelerle kapatabilirsiniz ama o bir şekilde içeriye sızar. Karbonu fiyatlandırmalıyız. Fakat biz bugün karbonun fiyatının nasıl yapılacağı konusunda da akademik olarak bile bir uzlaş içerisinde değiliz. ‘Yeşil dönüşüm ülkemizdeki sermaye girişini arttıracak mı?’ sorusunu çok sık alıyoruz. Yeşim dönüşüm sermaye çekmek için değil, ülkemizin ve dünyamızın ihtiyacı olduğu için yapılmalı. Evet, bunu doğru şekilde yaptığımız zaman karşılığını alacağımız konulardan bir tanesi de sermaye girişi olacak. Bu noktada kalkınma bankaları ve merkez bankalarının çok ayrışan rolleri var. ‘Yeşil Merkez Bankacılık’ terimini daha fazla yaygınlaştırmamız gerekiyor. Kalkınma Bankaları pratiğinin desteklenmesi çok daha anlamlı hale geliyor. Kalkınma bankasının finanse ettiği miktarı çarpan etkisi ile düşünmek gerekiyor. Bu çarpan etkisini ve havuzu bir arada arttırabildiğiniz zaman yeşil dönüşüm de hızlanmış ve tabana yayılmış olur. Dönüşmesini beklediğiniz sanayiciye de yalnız olmadığını aynı gemide olduğumuzu göstermeliyiz. Dünyada kalkınma bankalarının önemi çok artıyor. Türkiye’de de önümüzdeki dönemde bu pratiğin çok daha fazla konuşulacağını düşünüyorum. Her şeyle beraber bilgi desteğine de ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Türkiye burada kurban olacak gibi algılanabilir. Biz böyle düşünmüyoruz. Dönüşüm ihtiyacına vereceğiniz karşılık, alacağınız rol, sonuçları çok etkileyecek. Yakın dönemde yaptığımız araştırmada Türkiye’nin ‘yeşil ürünler’ kategorisinde dış ticaret fazlası verdiğini gördük. Yeşil dönüşüm, rekabet konusunda artı ve eksi yönleriyle karşımızda. Bunu iyi tahlil ederek, pasif oyuncu olmadan yönlendirebilmek gerekiyor.