Hızlanan dönüşüm gündemi ulusal iklim politikalarımıza yansımıyor
iklim hedefleri doğrultusunda yapmamız gerekiyor. Asıl bizi zorlayıcı nokta bir buçuk derece hedefi. Aslında, Yeşil Mutabakat Avrupa Birliği’nin 2050 yılında net sıfır olma hedefine doğru bir politika çerçevesi. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması bunun uygulama araçlarından bir tanesi. Avrupa Birliği’nin kendi içerisinde uygulamakta olduğu bir emisyon ticaret sisteminin dış ticarete yansıması.
Çok daha bütünsel bir çerçeveden bahsederken, Türkiye’deki durumun daha reaktif olduğunu görüyoruz. Bütün bu hızlanan dönüşüm gündemi Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na nasıl cevap verebileceğimiz, maliyetleri nasıl azaltabileceğimiz yönünde bir reaksiyon. Hızlanan dönüşüm gündeminin maalesef ulusal iklim politikalarımıza yansımadığını görüyoruz. Büyük ihracatçı şirketlerin kendi tedarik zincirleri içinde girişimleri var. Fakat bizim bu zamana kadar ciddi eksikliklerimiz oldu. İklim anlaşmaları Paris Anlaşması ile başlamadı. Paris Anlaşması onaylama sürecine kadar çok vakit kaybetti. Hücuma geçmeden defansta oynadık. Biz savunmada dururken dünya hızla değişti. Kaybettiğimiz zamanı bir an önce yerine koymamız şart. Şirketlerin finansman tarafta gösterdiği çabayı, ulusal hedeflere yansıtmamız gerekli. Türkiye sınırda karbon düzenleme mekanizmasına bir cevap olarak yurt içinde ‘emisyon ticaret sistemi’ kurmayı hedefliyor. Piyasanın derinliği, fiyatların hangi seviyede oluşacağı bu sistemin nasıl kurulacağı çok önemli. 2030’a kadar emisyonları mevcut senaryodan yüzde 41 azaltacağımızı belirttiğimiz ulusal katkı beyanımız var. Bu da Türkiye emisyonlarını geçmiş
30 yıl ne kadar artırdı ise o kadar daha artıracak demek. Aslında hiçbir zorlayıcı mekanizmanın olmadığı, olağanının devam ettiği bir azaltım senaryosunda olduğumuzu görüyoruz. Eğer, buna benzer bir emisyon ticaret sistemi olacaksa bu da demek oluyor ki; emisyonları sınırlandırmıyoruz. Şirketler herhangi bir zorunluluk altına girmiyor. Yani ticaretin, fiyatların oluşmadığı, sığ bir piyasanın oluşacağı bir düzen söz konusu oluyor. Emisyon ticaret sisteminin somut bazı gerekçelerden ortaya çıktığını düşünürsek bu fiyatların oluşması için de ciddi bir emisyon azaltım hedefinin ortaya konulması gerekiyor. Eğer Türkiye rekabetçiliğini geliştirmek ve iklim hedeflerini yakalamak için bu dönüşümü düşünüyor ise, iddialı iklim hedefi gerekiyor. Konu bütünsellik içerisinde ele alınmalı. Risk çıktığı an kontrol etmek yerine etkili aktif olmalıyız. Dönüşümün maliyeti ile beraber mevcudu da sürdürmek artık gittikçe de artan bir maliyet. Mevcutta kaldığınız sürece içerisinde iklim değişikliğinin fiziksel maliyetleri artarken dönüşüm riskleri de artıyor. Karbonun sosyal maliyetini de mutlaka eklememiz gerekir, ancak biz karbonun sağlık maliyetini, su ayak izini hiçbir zaman rakamsallaştırmadığımız için sanki bunlar bedava ve her zaman kullanılabilirmiş gibi geliyor. Her şeyi aslında baştan tanımlamak ve hedefleri çok net belirlememiz gerekiyor.