Her yokuşun bir inişi, her inişin bir yokuşu var ama beklentiler de doğru şekilde yönetilmeli
Prof.Dr. Levent Aydın Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Ekonomi Bölümü
Hayatımız boyunca yükselme ve düşme gibi durumların birbiri ardından gelebileceği anlamında “Her yokuşun bir inişi, her inişin bir yokuşu vardır” atasözünü kullanırız. Gerçekten ekonomik hayatımızın günlük iklimini belirleyen makroekonomide bunun tam karşılığı konjonktürel dalgalanmalar olarak tanımlanır ki bu da ekonominin genel seyrindeki kısa dönemli iniş ve çıkışları ifade eder. Tıpkı, yandaki grafikte Türkiye’nin ekonomik büyümesinde olduğu gibi.
Dalga denizde değil ekonomimizde, çaresi ise elimizde
Konjonktürel dalgalanmalar o kadar önemli bir kavramdır ki her bir iktisadi ekolün ya da modelin dayanmak zorunda olduğu bir konjonktür dalgalanma teorisi ve buna bağlı olarak dalganın kaynağı ve yayılma mekanizmaları vardır. Bunlar aynı zamanda ekoller arasındaki ayrışmayı da ortaya koyarak günümüze kadar ekonomik teori ve politika tartışmaları için ortak zemin oluşturmayı sürdürmüştür. Örneğin, Keynesyen modelde dalgalanmanın kaynağı özel yatırımlardır, yayılım mekanizması ise esnek olmayan fiyat ve ücretlerdir. Neoklasik iktisadi modelin konjonktürü yoktur, çünkü onlara göre fiyat ve ücretler esnektir, dolayısıyla dalgalanmayı yaratacak herhangi bir dinamikleri bulunmamaktadır. Kısacası, onlara göre ekonomi tam istihdamdadır. Devlet müdahalesi olursa olur. Daha sonra Klasik anlayıştaki bu eksikliği gidermek için Parasalcılar dalgalanmanın kaynağını para şokları, Yeni Klasikler teknoloji, petrol fiyatları ve emek verimliliği gibi verimlilik şoklarını kullanmaktadır. Yeni Klasiklerle sürekli didişen Yeni Keynesyenler ise para ve maliye politikalarına bağlı olmayan ve beklenmeyen hareketleri dalgalanmanın kaynağı olarak ileri sürdüler.
Yaşamımızı derinden etkileyen bu konjonktürel dalgalanmaların en eski ve en çarpıcı örneğini Kur’an’ın “Yusuf” suresinde ve Tevrat’ın “Tekvin” bölümlerinde bulmak mümkün. Firavun rüyasında yedi cılız ineğin yedi semiz ineği ve yedi kuru başağın yedi yeşil başağı yediğini görür. Hiçbir yorumcu bu rüyayı açıklayamazken, zindanda mahkumların rüyalarını yorumlayarak ün kazanan Hz. Yusuf’un yorumu Firavun’a ulaşır. Hz. Yusuf, rüyanın yedi yıllık bolluğun ardından yedi yıllık kıtlık geleceğini ve bu süre zarfında önlem alınması gerektiğini söyler. Gerçekten Mısır halkı depolarda bolluk dönemlerde sakladığı tahılı kıtlık dönemlerinde kullanarak bu yılları sorunsuz atlatır.
O günlerden bu günlere gelen ekonominin doğal bir döngü içinde olduğunu kabul edersek, iniş ve çıkışların kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz. Bu yılın ikinci çeyreğini yaşayan ekonomilerde büyüme genellikle yüksek, işsizlik düşük, enflasyon yüksek faizlere rağmen ülkeden ülkeye farklılık gösterse de hala yüksek olarak görülmektedir. Enflasyon sorunundan kurtulmuş ya da enflasyon sorunu yaşamayan Çin, Arabistan ve İsviçre gibi birkaç ülke dışında neredeyse yok gibi. Bir türlü düşmeyen talep ve daha fazla yatırım yapan şirketlerle ekonomi genel olarak canlı bir seyir izliyor. Ancak enflasyonun kontrol altına alınması ve kalıcı fiyat istikrarı için bu büyüme döneminin bir inişle sonuçlanması beklenmektedir. Konjonktürel dalgalanmalar teorisine göre bu iniş dönemlerinde genellikle talebin azalması, işsizliğin artması ve ekonomilerin durgunlaşması gerekirken hâlâ bu tabloyu göremedik.
Enflasyonda beklenti bir sonrakine eklenti demektir
Genellikle ekonomik büyüme ve işsizlik gibi göstergelerdeki değişimlerle kendini gösteren konjonktürel dalgalanmaları bu defa Türkiye’de son yıllarda yaşanan enflasyon ile ilişkilendirilebiliriz. Enflasyonla mücadeledeki durumunu ve gelecekteki yol haritasını daha iyi anlamak için “her yokuşun bir inişi olduğunu ve her inişin de bir yokuşu olduğu” sözünü bir metafor olarak kullanabiliriz. Bu söz bize rahatlık ve zorlukların ekonomik döngülerin kaçınılmaz bir parçası olduğunu hatırlatır. Türkiye’de enflasyonun yükselişi bir yokuş olarak görülebilir; zira bu süreç, ekonomik politikaların ve yapısal reformların sıkı bir şekilde uygulanmasını gerektirir. Bakan Şimşek’in söylem ve uygulamalarında maliye politikaların sıkılaşabildiği kadar sıkılaşacağını, vergilerde denetim, harcamalarda kısıtlamaların olduğunu veya olacağını hemen hemen her gün yazılı ve görsel basında görebiliyoruz. Fakat bu görebildiklerimizin ne kadarının para politikasındaki sıkılaşmaya destek verdiğini daha doğrusu enflasyon beklentisine yansıdığını henüz tüketici olarak tam idrak edemedik. Yüksek faiz dövizin fiyatını ve tüketim talebini biraz yavaşlatmış olabilir ama beklentileri henüz iyileştirmiş diyemeyiz. Fiyatlama davranışları hâlâ bozuk. Bununla birlikte geçen hafta ABD’de Dünya Bankası ve IMF toplantılarına katılan MB Başkanı Karahan manşet enflasyonun yüzde 73 ila yüzde 75 arasında tepe yapacağını, yılın ikinci yarısında düşüşe geçeceğini söyledi. Ayrıca MB her ay yaptırdığı beklenti anketine göre ise yılsonu enflasyonun üç ay gecikmeli olarak yüzde 36’ya düşebileceğini açıkladı.
Yılın ikinci yarısında manşet enflasyonun inişi, alınan tedbirlerin etkisiyle enflasyonun kontrol altına alınması ve ekonominin rahat bir nefes alması sürecini yaşatmasını sağlayacak. Ancak, aynı zamanda her inişin ardından yeni bir yokuşun olabileceği gerçeği, ekonomik istikrarın sürekli bir çaba gerektirdiğini hatırlatır. O yüzden Türkiye’nin enflasyonla mücadelesi bu döngüsel doğrultuda, geçici çözümler yerine uzun vadeli ve sürdürülebilir politikalar gerektirdiği OVP’de açıkça yer almaktadır. Ekonomik reformlar, mali disiplin ve piyasa güvenini artırıcı adımlar, bu yokuşları aşmak için en kritik öneme sahip unsurlardır.
Son yıllarda Türkiye ekonomisi, döviz kurlarındaki dalgalanmalar, yüksek enflasyon oranları, jeopolitik ve jeostratejik gerilimler ve buna bağlı olarak yaşanan mali zorluklar gibi birçok yokuşla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, hükümetin ve merkez bankasının kararlı müdahalelerini ve halkın sabrını test etmiştir. Ancak, her zorluğun ardından gelen inişler, doğru politikaların ve tedbirlerin meyvelerini toplama fırsatı sunacağını da biliyoruz. Her inişin ardından yeni bir yokuşa hazırlıklı olmak, ekonomik politikaların sürekli gözden geçirilmesini ve güncellenmesini gerektirir. Böylece Türkiye ekonomisini yönetenler bu döngüsel yokuş ve inişleri yönetebilir ve daha sağlam bir ekonomik temel inşa edebilir.
Beklentiler oluşumunda MB dışı etkiler
Ancak unutulmamalı ki makroekonomik dalgalanmaların yönünü belirleyen birçok dışsal faktörler de bulunmaktadır. Bunlar arasında küresel ekonomik gelişmeler, siyasi belirsizlikler, doğal afetler, teknolojik ilerlemeler gibi bazı etkenler sayılabilir. Para ve maliye politikalarının yanı sıra, bu faktörlerin etkisi altında olan ekonomi sürekli olarak iniş ve çıkışlar yaşamaktadır. Önemli olan, makroekonomik dalgalanmaların yönünü doğru bir şekilde analiz ederek bu süreçleri en az zararla atlatmaktır. Merkez bankaları, hükümetler ve finansal kurumlar, ekonomik dalgalanmaların etkilerini yumuşatmak ve istikrara dönüşü hızlandırmak için çeşitli politika araçları kullanırlar. Para politikaları, mali politikalar, yapısal reformlar ekonomideki dalgalanmalarla başa çıkmak için etkili bir şekilde kullanılabilen araçlardır.
Netice itibarıyla, her yokuşun bir inişi, her inişin de bir yokuşu olduğu bir dünyada makroekonomik dalgalanmalar kaçınılmaz bir gerçektir. Önemli olan, ekonomik sürecin en önemli temel özelliklerinden biri olan beklentileri doğru bir şekilde yönetmek, politika yapıcıların ve piyasa aktörlerinin doğru kararlar alarak ekonomiyi dengelemesi ve istikrarlı bir büyüme süreci oluşturmasıdır. Bu şekilde, ekonomik dalgalanmaların etkileri en aza indirilerek ekonominin sürdürülebilir bir büyüme patikasında ilerlemesi mümkün olabilecektir. Ancak ekonomik kararlar üzerinde etkisi çok olan beklentilerin oluşması ve yönlendirilmesi sadece merkez bankalarının yetki ve uhdesinde olmayıp hükümet, hane halkı ve özel sektörün de etkili ve sorumluğuna bağlıdır. Kısaca beklentilerde MB, Hazine ve Maliye Bakanlığının yetkili, özel ve kamu harcamalarının etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle başta hükümet harcamaları üzerinde yapılacak güçlü ve ses getiren kısıtlamalar, iç talebin düşmesi ve beklentilerin hızla iyileşmesine, tüketici ve özel sektör kamunun peşine takılarak topluca dezenflasyona büyük katkı verebilir yeter ki çok geç olmasın. Zira enflasyon tüketici sepetine yayılmış bir virüs gibi kalıcı olursa elinizdeki ilaçlar da fayda etmeyebilir.