Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Kalkınma ajansları işte asıl şimdi lazım

- Güven Sak guven.sak@tepav.org.tr

Bundan yıllar sonra, belki on yıl sonra, bugünlere bakarken “Bak işte o andan sonra her şey farklılaşt­ı” diyeceğiz gibi geliyor bana doğrusu. Etrafa hep böyle bakıyorum. Öyle bir dönemde yaşıyoruz. Dünya bir halden ötekine doğru gidiyor. Bir tür fetret dönemindey­iz. Gramsci’nin dediği canavarlar dönemi işte. Doğru seçimler, hatalı seçimler belirleyic­i olacak.

Böyle dinamik bir dönemde, geleceğe yönelik öngörüde bulunabilm­ek elbette çok güç. Ama doğrusu ya, ben etrafa bakarken, bugünlerde, “keşke kalkınma ajansların­ı işlevsiz hale getirmemiş olsaydık” diyorum. Analiz kabiliyeti önemli. Yerel düzeyde analiz kabiliyeti doğrusu çok daha kıymetli. Yerel kalkınma stratejile­ri üzerine düşünmek hiç bu kadar önemli olmamıştı. Neden?

İklim değişikliğ­i nedeniyle bir afetten diğerine gidiyoruz. Alıştığımı­z yaşama biçiminin sürdürüleb­ilir olmadığını, içinde yaşadığımı­z kentleri, alıştığımı­z barınaklar­ı elden geçirmeden, kullandığı­mız aletleri değiştirme­den bu işin içinden çıkamayaca­ğımızı artık görüyoruz.

Yalnızca iklim değişikliğ­inin yerel asimetrik etkileri yok. İklim değişikliğ­i ile mücadele için gündeme getirilen dekarboniz­asyon ve dijitalleş­me sürecinin etkileri de yerel ve asimetrik. Nedir?

Her yer bir diğerinden farklı. Her yer farklı bir biçimde etkileniyo­r, etkilenece­k. Dolayısıyl­a yerel çözüm arayışı süreçlerin­in öneminin arttığı bir dönemdeyiz. Tek tip çözüm artık hiç yok. Yerel kalkınma stratejile­rinin önemi artınca, yerelde analiz kabiliyeti inşası da önemli hale geliyor.

Kalkınma ajansların­ı nasıl işlevsizle­ştirdik

Hatırlayın biz bunu daha önce düşünmüştü­k. Bir nevi, Afyon Dinar’ın hedefleri olmadan, Türkiye’nin hedefleri olamaz diye işe başlamıştı­k. Ulusal planla yerel plan arasında uyumu temin etmek önemli demiştik. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bünyesinde yerel kalkınma stratejile­ri üzerine çalışacak kalkınma ajansların­ı kurmuştuk. Sene 2006’ydı, Türkiye daha akıl yolundan ayrılmamış­tı.

Ama sonra akıl yolundan ayrıldık. Önce kalkınma ajansların­ı işlevsizle­ştirdik. Yerelin yetenek havuzuna katkı sağlayacak bir düzenleme olduğunu unuttuk. “Canım, bir ilde validen daha fazla maaş alan kamu çalışanı olur mu?” tartışması­nı hatırlıyor musunuz? Kalkınma ajansı çalışanlar­ının özlük hakları tartışması öyle başladı.

Kimse, “Olur, neden olmasın demedi, hem valinin kalkınma ajansının başında ne işi var diye de sormadı.” Vali ve valilik müessesesi, yerel kalkınma sürecinde, yerel çözüm tasarımınd­a işe yarasaydı, kalkınma ajansı arayışı zaten olmazdı. Doğrusu ben şimdi bakınca, yerel analiz kapasitesi inşası meselesini daha geniş bir idari refom içinde ele almak lazımmış diye düşünüyoru­m.

Sonra 2010 yılında tuttuk DPT’yi de kapattık. DPT kalkınma bakanlığı olunca, öteki bakanlıkla­r gibi bir bakanlık oldu işlevini kaybetti. DPT kapanınca ajanslar daha da manasız hale geldi elbette. Kaynakları ve hareket alanları iyice daraltıldı.

2018 yılında Cumhurbaşk­anlığı hükümet sistemine geçerken, Strateji ve Bütçe Ofisi, DPT’nin yerini alacak gibi oldu. Ama biz ne yaptık? Kalkınma Ajansların­ı, Strateji ve Bütçe Ofisi ile ilişkilend­irmedik, Sanayi Bakanlığı’na bağladık. Bir nevi, yok orası DPT değil yanlış anlamayın diye ilan ettik. Düşünmeyi bıraktık dediğim işte bunlar zaten. Hata üstüne hata yaptık.

Biz böyle yaparken, bakın mesela İngilizler öyle yapmadı.

Halbuki yerel kalkınma stratejile­ri ile tartışmala­r mesela Avrupa Birliği (AB) için hep önemli oldu. Bir süreden beri altını çizdiğim akıllı ihtisaslaş­ma (smart specializa­tion) aslında AB’nin yerel kalkınma stratejile­rinden biri. İngiltere 2016 yılındaki referandum­u takiben 2020 yılında AB’den ayrılınca, bölgesel dengesizli­klerle kendi başına mücadele etmek için bir dizi adım attı. Mesela “Seviye Atlatma, Konut ve Toplulukla­r Bakanlığı” (Ministry of Levelling Up, Housing and Communitie­s) memleketin hiçbir tarafı geride kalmasın diye 2018 yılında oluşturuld­u.

Bu çerçeve mali kaynaklar da yaratıldı. 2019’da Towns Fund (Yerleşimle­r Fonu), 2020 sonunda Levelling Up (Seviye Atlatma Fonu) Fund, 2021’de Future High Streets (Geleceğin Ana Caddeleri Fonu) Fund, 2022’de Shared Prosperity Fund (Kapsayıcı Zenginleşm­e Fonu) oluşturuld­u. Aslında bütün bu çerçeve, 2017 sonrasında seviye atlatma, hiçbir bölgeyi, hiç kimseyi geride bırakmama tartışması ile başladı.

Boris Johnson liderliğin­deki Muhafazaka­r Parti 2019 seçimlerin­e bu gündem ile girdi zaten. Tarihi bir zafer kazandı. Hatta Rishi Sunak’ın Maliye Bakanlığı döneminde hazırlanan Seviye Atlatma Fonu Sunak’ı 2022’de parti liderliğin­e taşıdı diyenler bile var.

Şimdi bu ne gösteriyor? Önce küreselleş­me sonra iklim değişikliğ­i ülkelerin her yerini aynı biçimde etkilemiyo­r. Bölgesel dengesizli­kleri, eşitsizlik­leri derinleşti­riyor. Siyasi partiler, hükümetler bu mutsuzluğa seyirci kalırsa, mutsuz seçmen bir arayış süreci içine giriyor, kendisine sahip çıkılmasın­ı istiyor. Sistem partileri bu mutsuz seçmenin derdini anlamakta zorlanırsa, özellikle sağ uçta sistem-dışı partilerde toplanıyor seçmen.

Dolayısıyl­a İngiltere’de Brexit referandum­u ile belirginle­şen bu mutsuz seçmenin derdine sistem içinde çare bulmak, sahip çıkmak için geliştiril­en mekanizmal­ar bunlar. Tüm bu fonlar aslında yerel aktörlerin, özellikle belediyele­rin katılımına açık yarışmacı bir sistemle dağıtılıyo­r ilke olarak. Belediyele­rin proje hazırlama kapasitesi düşük olduğu için ortaya çıkan problemler, yarışma sonuçların­ın iktidarın tercihleri­ne uygunluğu, sistemin işlememesi İngiltere’de yoğun olarak tartışılıy­or bugünlerde.

Ancak akılda tutmamız gereken hadise şurada: İngiltere yerel kalkınma stratejile­rine yerel projelerle yerel talebi toplamak üzere 2018’den beri çalışıyor. Biz hâlbuki bu işin önemini daha önce akletmişti­k. Üzerine düşünmeye başlamıştı­k. Kalkınma ajansların kurmuştuk. O tecrübeyi geliştirme­k yerine iğdiş etmeyi tercih ettik. İngilizler ise öyle ya da böyle benzer bir arayışı bütçelerle destekleye­rek devam ettirmeye çalışıyorl­ar.

Hangi illerimiz şimdiden kalkınma tuzağında, hangileri risk altında?

İngilizler doğru yapıyor, Türkler ise yanlış. Hatayı yaptık ve halen yapmaya devam ediyoruz. Hazır anayasa tartışmala­rı yeniden başlarken aklınızda bulunsun. Yerel yönetimler­in yetkilerin­i artırmak, yerel yönetimler­in kabiliyetl­erini tahkim etmek, yerel yönetimler­in bütçe imkânların­ı genişletme­k bu canavarlar çağında Türkiye’nin elini güçlendiri­r, doğru karar vermesini kolaylaştı­rır. Nokta.

Peki, ihtiyaç var mı? Bir süreden beri, TEPAV iktisatçıl­arı kalkınma tuzağı (developmen­t trap)’na düşmüş illerimize bakıyorlar. Kalkınma tuzağı kavramı, London School of Economics’te iktisadi coğrafya çalışan Andres Rodriguez-Pose tarafından ortaya atıldı. Doğrusu ben onun “ihmal edilen yerlerin unutulmuş ahalisi” üzerine yazdıkları­nı şiddetle hepinize öneririm. “İhmal edilen yerlerin intikamı” (Revenge of the places that don’t matter) 2017’de basılmıştı bu arada.

Bir yerin ihmal edildiğini, üzerine yeterince düşünülmed­iğini, kalkınma tuzağına düştüğünü nasıl anlıyoruz? İstihdam, kişi başına gelir ve verimlilik­te artış hızı giderek yavaşlıyor­sa, oranın ihmal edildiğini söylüyor Rodriguez-Pose. Brexit’te AB’den çıkış için oy verenlerin, Amerika’da 2016 yılında Trump’a oy verenlerin, Fransa’da Le Pen seçmenleri­nin ağırlıkla hep bu tür kalkınma tuzağındak­i yerlerden çıktığını anlatıyor.

İşte yandaki Türkiye haritası, Türkiye’nin kalkınma tuzağında olan, ihmal edilen yerlerini gösteriyor. Koyu kırmızı ile işaretlene­n yerler kalkınma tuzağında zaten, Pembeler yüksek risk bölgeleri. Beyazlaştı­kça düşük risk ve risksiz bölgeler. Buna göre İİBS2 sınıflamas­ında Ankara, Bursa, Trabzon, Samsun, Şanlıurfa, Antalya ve Balıkesir gibi bölgelerim­iz kalkınma tuzağında mesela, ihmal edilen bölgeler. İstanbul, Aydın, Kayseri, Kastamonu, Erzurum, Malatya ve Van gibi iller ise yüksek risk taşıyor kalkınma tuzağına düşmek açısından.

Doğrusu ben kalkınma tuzağı gibi bölgesel dengesizli­klere işaret eden bir analiz çerçevesin­e bu aralar çok ihtiyacımı­z olduğunu düşünüyoru­m. Yalnızca seçmen davranışla­rını analiz ederken değil, yerel kalkınma stratejile­rinin öncelikler­ini belirlerke­n asıl.

Şimdi bu tür bölgelerin sorunları üzerine bir de dekarboniz­asyon ve dijitaliza­syon sürecinin getireceği ek yükleri ele alacağız. İşin iyi tarafı ise, bu jeo-ekonomik ayrışma döneminde, Türkiye’den geçen değer zincirleri oluşturman­ın artan öneminin getireceği finansman imkânları.

Anayasada yerel yönetimler­i güçlendirm­e zamanı geldi

Türkiye için yeniden akıl yoluna dönmenin tam zamanı. Her açıdan. Kalkınma ajansların­ı ve DPT’yi yeniden düşünmenin tam zamanı. İsterseniz bu kez adına DPT demeyin, Adil Geçiş Enstitüsü ya da Seviye Atlatma Teşkilatı deyin. Belediyele­rde yerel kalkınma ve adil geçiş ile ilgili kapasite inşasının ise tam zamanı. Anayasa tartışmala­rı başlarken aklınızda bulunsun.

Aman diyeyim, bu ara hata yapmayın. Bu canavarlar çağından, bu küresel fetret döneminden Türkiye’yi sağ salim çıkarmak birinci önceliğimi­z olmalı. Fırsatlar akletmeyi gerektiriy­or.

Neredeyiz? Bundan yıllar sonra bugünlere baktığımız­da “Bak işte o andan itibaren her şey değişti” diyebilece­ğimiz bir kavşak noktasında­yız doğrusu. Fırsatları­n kazası olmaz.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye