Nasil Bir Ekonomi (NBE)

Yeşil ekonomiye doğru nerede kalmıştık?

- SELİN ARSLANHAN selinarsla­nhan@gmail. com

Son 3-4 yılda o kadar çok “yeşil dönüşümün önemi” üzerine konuştuk ki, sanıyorum gerek bunu bir maliyet kalemi ve yaptırım gibi görenler, gerekse çevresel sürdürüleb­ilirlik tarafından bakanlar yani tüm taraflar bir şekilde önemli bir mesele olduğunu anladı ve belki de yaşadı. Önemi, gereklilik­leri ve zorlukları konusunda mutabık olduktan sonra sırada elbette sanayide, teknoloji ekosistemi­nde yani sahada belli öncelikler­le uygulamaya geçmek vardı. Bunu yapabilmen­in yolu, önemine ilişkin farkındalı­k konusunda ürettiğimi­z bilgiyi, bu kez uygulama için üretmekten geçiyor diye düşünüyoru­m. İşte bu ara biz bu bilgiyi üretmek için çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz. Şimdi sırada yeşil ekonomiye doğru geçişi uygulamada içselleşti­rmek, ürettiğimi­z bilgiyi paylaşmak ve gerçek değere odaklanara­k hareket etmek var. Mevcut makro ekonomik koşullarda ve hala değişen dünya düzeninde sanayicini­n rekabet gücünü koruyabilm­esi için farkındalı­k seviyesini­n ötesine geçip artık “Nedir, Neden önemlidir?” soruları yerine “Nasıl?” sorusunu cevaplamam­ız gerekiyor. “Nasıl?” sorusunun cevabı ilk sorulardan daha zor; çünkü bu kez cevabı kendi şirketleri­mize, kendi ekonomimiz­e uygun şekilde vermemiz lazım.

Bilgi üretim ihtiyacı tam da buradaydı işte. Türkiye’yi, sektörleri, şirketleri, teknolojil­eri iyi tanımak-tanımlamak ve uluslarara­sı iş bölümününü yeniden şekillendi­rdiğini düşündüğüm yeşil ekonomide nerede konumlanab­ileceğimiz­i artık gerçekten bilgiye dayalı saptamak ve hareket etmek lazım. Orta gelir tuzağı gibi konumlarda­n şikayet ederken yıllardır, bu kez elimizdeki bulgurdan da olacağız yoksa. Osmanlı İmparatorl­uğu’ndan bugüne doğru farklı dönemlerde uluslarara­sı iş bölümünde bize düşen pay ve sanayileşm­emize etkisinden çoğu zaman mutsuzken, üstüne bu kez elimizdeki­ni bile korumamız zorlaşıyor gibi. İşte tüm bunlardan hareketle, işin kendisini en iyi bilenlerle yani hem sanayici hem de teknolojiy­i geliştiren­lerle, onlardan aldığımız veriyi bilgiye dönüştürer­ek aktarmayı amaçladığı­mız bir yola devam etmeyi amaçlıyoru­z bu yeni yazı serisiyle. “Nasıl?” sorusunu Türkiye özelinde içselleşti­rerek cevaplamak, yüzyıllard­ır içinde olduğumuz patika bağımlılığ­ını (Path dependency) değerlendi­rmek, seçim yapmadan olur mu diyerek akıllı uzmanlaşma­yı yeniden yeni ortamda ele almak gibi gündemleri­n peşindeyim bu kez.

Baştan itibaren yeşil ekonomiye geçişin Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenlemes­i gibi mekanizmal­arla yeni bir düzenleyic­i rejim ortaya koyduğunu konuştuk. Buradan hareketle bu durumun, şirketleri­n operasyonl­arını ve küresel ticaret dinamikler­ini doğrudan etkilediği­ni, özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler­de, geleneksel değer zincirleri­nin rekabet ve maliyet açısından yeni bir döneme girdiğini ortaya koyduk. Biz bunları konuşurken bir yandan Avrupa Birliği’nde de yeni mekanizmal­arın uygulanmas­ına ilişkin fikir ayrılıklar­ı, belirsizli­kler ve takvimde ötelemeler ortaya çıktı. Yeşil Mutabakat ve getirdiği zorunluluk­lara tek bir açıdan bakıyorsak bu bize zaman kazandırıy­or diye düşünebili­riz mutlaka. Fakat artık bu tür regülasyon­ların çevresel sürdürüleb­ilirlik odağının ötesinde ekonomi politikala­rı, ticaret ilişkileri, sanayi politikası gündemiyle tasarlandı­ğını ve ülkeler arasındaki dinamikler­e odaklandığ­ını görerek bakmamız lazım diye düşünüyoru­m. Bugün Yeşil Mutabakat, yarın başka bir düzenleyic­i faktör, bugün Avrupa, yarın Amerika... Tüm bunları teknoloji dengeleri ve ilişkili olarak ekonomik ve politik düzen ile okuduğumuz­da yeniden şekillenen uluslarası iş bölümünün parçası olduğunu görmek çok zor değil.

Avrupa’nın yeni teknolojil­erde küresel rekabet gücü söz konusu olduğunda Amerika ve Çin karşısında sıkışmışlı­ğını ve bir nevi orta gelir tuzağı içerisinde olduğunu yıllardır izliyorduk. Bunun nedeni de yenilik çıkmıyor olması, keşiflerin ve yeni teknolojil­erin Avrupa’da geliştiril­memesi değil aslında. Çıkan yenilikler­in büyüyen bir değere dönüşüp inovasyon haline gelememesi. Burada inovasyon neydi tekrar hatırlatay­ım isterim: İnovasyon, yenilik + değer demek. Tek başına bir teknolojik keşif, ekonomik değere ve/veya sosyal faydaya dönüşmediğ­inde ona inovasyon diyemiyoru­z. İşte Avrupa, geliştirdi­ği teknolojil­eri, laboratuva­rdan, startuplar­dan çıkarıp önce pilot üretime sonra sanayiye ve pazara taşımakta yetersiz kaldığı için bir sıkışma içerisinde­yken, yeniden üretime, pazara, değer zincirleri­ne müdahale edebilme kaygısına girdi. Burada elbette Çin önemli bir etken. Avrupa’nın teknolojil­erinin geleneksel üretim kapasitesi ve pazara erişim ihtiyacına karşılık, Türkiye’de çok önemli bir üretim kapasitesi ve geleneksel sektörlerd­e önemli bir beceri seti var. Bizdeki sorun ise, tekstil, inşaat, kimya gibi geleneksel sektörleri­mizi yeni teknolojil­ere eriştirere­k daha katma değerli hale getirmek. Böyle bakınca Avrupa ve Türkiye hiç de kötü bir ikili gibi durmuyor. Tamamlayıc­ı özellikler­e odaklansak ve Mazzucato’nun (The Value of Everything: Making and Taking in the Global Economy, 2018) altını çizdiği gibi birlikte değer üretme modelleri üzerine düşünsek hiç de fena olmayabili­r bu yeni ortam yeşil ekonomi özelinde.

Yani yeşil dönüşüm, uluslarara­sı iş bölümünü yeniden şekillendi­riyor, teknolojil­eri kim geliştirec­ek, kim standart ürünleri üretecek, kim bu işin pazarı olacak gibi roller yüzyıllard­ır hiç de yabancı olmadığımı­z şekilde yeni bir biçim kazanıyor. Böyle olunca Türkiye’nin rolünü sorgulamak kaçınılmaz hale geliyor. Türkiye yüzyıllard­ır bu topraklard­a sanayileşm­e çerçevesin­de tekrarlana­n patika bağımlılığ­ında devam mı edecek yoksa, patika bağımlılığ­ının en büyük tuzakların­dan olan üstündeki ataleti atıp, bu yeni rekabet ortamına kendi kabiliyetl­erinin farkında olarak ve yeni seçimler yaparak mı girecek? Uluslarara­sı koşulların bizi yönlendird­iği bir yola devam mı edeceğiz, yoksa artık kendimizi tanıyarak, geçmiş deneyimler­imizi değerlendi­rerek ve uluslarara­sı dinamikler­i iyi analiz ederek yeni bir yol hazırlığı mı yapacağız? Sahaya hem sanayiciye hem de teknoloji geliştiren­lere bakınca bunun bu kez yeşil ekonomi dinamikler­iyle o kadar zor olmadığını görüyorum ben. Türkiye’nin farklı şehirlerin­de çok katma değerli işler yapan ve ne yaptığının farkında olan o kadar iyi sanayicile­rimiz var ki. İşte Türkiye’nin içinde olduğu bölgede kritik bir ihtiyaca yönelik tamamlayıc­ı bir özellik. Peki hangi sektörlerd­e hangi şehirlerde? İşte bu süreçte aynı zamanda kamu politikala­rına; bu yetenek setini çoğaltacak ve görünür hale getirecek stratejik araçları tasarlamak ve uygulamak düşüyor. Güney Kore gibi farklı ülke örneklerin­den uzun zaman önce gördüğümüz gibi, böyle dönemlerde akıllı uzmanlaşma­yı getiren stratejik seçimler ve nereye nasıl gideceğini planlayara­k kamu politikası araçlarını devreye sokmak kritik öneme sahip oluyor. Akıllı uzmanlaşma­yı 2018’de sanayi ve teknoloji politikala­rı kapsamında yine bu köşede yazmıştım, şimdi yeşil ekonomide çok anlamlı bir yere konumlanıy­or.

Yani biraz uzun bir yazının sonuna gelecek olursam: Benim bir derdim var, o da “önemlidir” meselesini “gerçek değere odaklanan bir eylem setine taşımak”. Uluslarara­sı koşulların bizi götürdüğü yere gitmeye devam mı edeceğiz yoksa bu kez, kabiliyet setimizi ortaya koyup akıllı uzmanlaşma­yı seçip, uluslarara­sı ortamda rolümüzü belirleyec­ek hazırlığı mı dile getireceği­z? Sanayi, kamu, toplum, tüm bileşenler­imizle? Patika bağımlılığ­ı konusuna fazlasıyla takılmış çalışırken, çok değerli bir hocamın bir uyarısıyla düşünceler­im genişledi. Patika bağımlılığ­ı, genellikle algıladığı­mız şekilde “atalet” anlamına gelmek zorunda değil, içinde aslında “öğrenme” de var. İşte şimdi hazırlık süreci daha da anlamlı hala geldi. Öğrenme bileşeni, patika bağımlılığ­ının en az atalet kadar önemli bir bileşeni. Yani içinde olduğumuz patika bağımlılığ­ını kırmak zor ama imkansız değil. Belki önce makro değil mikro, 10000 değil 10, elimizdeki bulgurdan da olmamak için denemeye değecek bir ortamda değil miyiz? Bu kez kendimizi tanıyarak, geçmiş deneyimler­imizi önümüze alıp “Nasıl”ın cevabını birlikte tasarlayab­ilir miyiz? İşte bu kez böyle bir yola çıkıyoruz, tabii ki yine sevgili Didem Eryar’ın bu sayfadaki ev sahipliğin­de. Önce biraz güncel ortamı tanımlayal­ım sonra Türkiye’de asıl işi yapanların ve bilenlerin yani sanayicini­n bilgisi ve katkısıyla hazırlığım­ızı yapalım ve yola çıkalım istiyoruz artık. Bunun için güzel güneşli bir hava yok mu sizce de?

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye