Türkiye’yi farklı kılan temel unsur ne?
KRİZİN BAŞINDAN BU YANA aktif bir siyaset sergileme gayretinde olan Türkiye, uluslararası camianın çoğunluğu gibi, Gazze’deki harekatın derhal durdurulması gerektiğini ve kalıcı barışın ancak iki devletli çözüm yoluyla mümkün olabileceğini düşünmektedir. Türkiye’yi diğer ülkelerden farklı kılan temel unsur, Filistin davasına verdiği destek değil, Hamas’la ilgili olan tutumudur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas’ı terör örgütü değil, kurtuluş mücadelesi veren bir “direniş örgütü” olarak tanımlamaktadır. Erdoğan, kısa bir süre önce Türkiye’ye gelen Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye ve heyetindekileri son derece sıcak karşılayarak dünya ve Türkiye kamuoyuna mesaj vermiştir. Bu ziyaretten hemen önce yaptığı bir açıklamada da Hamas’ı Kuvayı Milliye ile eşdeğer tutmuştu. İktidar, Hamas’ı bardağın dolu olduğunu düşündüğü tarafından görüyor ama bardağın diğer tarafından bakan İsrail ile ABD ve Araplar dahil birçok diğer ülke, Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlıyor.
Türkiye ise dünyayı Hamas’ın muhatap alınması gerektiğine ikna etme misyonu üstlenmiş izlenimi veriyor. Türk yetkililer, Hamas’ın İzzeddin al-Kassam Tugayları ismiyle faaliyet gösteren silahlı yönünden ziyade, 2006’daki Filistin yasama konseyi seçimlerine de katılan ve kazanan siyasi oluşum yönünü öne çıkarıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 1967 sınırları içinde bir Filistin devleti kurulunca Hamas’ın askeri kanadına ihtiyaç kalmayacağını ve siyasi bir hareket olarak varlığını sürdüreceğini ifade etti. Hamas’ın 1988 tarihli kuruluş şartında, yasadışı Siyonist varlık olarak tanımlanan İsrail’in yok edilmesi temel alınmıştır. 2017 tarihinde gözden geçirilen şartta ise, daha ılımlı yönde bir yaklaşım ortaya konulmuştur. Bardağa dolu tarafından bakanlar, gözden geçirilen şartın 20. maddesindeki, “1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan her yönüyle egemen bir Filistin devletinin kurulmasının Filistinliler arasındaki ulusal konsensusu oluşturduğu” ifadesini, Hamas’ın zımnen iki devletli çözümü ve dolaylı olarak da, İsrail devletinin varlığını kabul ettiği şeklinde yorumlamaktadır.
TÜRKİYE, MASADA YERİNİ GARANTİ ETME ÇABASINDA
İsrail ve benzer düşüncedeki ülkeler ise, Hamas’ın bir terör örgütü olduğu, İsrail’i yok etmek fikrinden ve terörden vazgeçmediği, takiye yaptığı ama 7 Ekim saldırısıyla gerçek yüzünü gösterdiği görüşünü taşımaktadır. Türkiye de, birçok diğer ülke gibi, Gazze’deki savaşın ve insani dramın sona erdirilmesine katkıda bulunarak uluslararası alanda prestij kazanmayı ve uluslararası camianın etkili aktörlerinin bir araya geleceği bir barış masasında yerini garanti etmeyi istemektedir. Ama özellikle Hamas’la ilgili tutumu, Türkiye’nin İsrail’den başka, ABD ve çoğu Arap ülkesiyle olan ilişkilerinin de olumsuz yönde etkilenmesine ve barış çabalarında arzu ettiği yeri alamamasına yol açabilir. Esasen, Türkiye’nin son birkaç gün içinde daha ileri düzeyli bir proaktif bir politikaya yönelmesi dikkat çekicidir. Bu kapsamda, Türkiye'nin Güney Afrika'nın İsrail'e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı davaya müdahil olacağı ve İsrail’le ticaretinin tamamen durdurulmasına karar verildiği açıklanmıştır. Türkiye’nin, lafın ötesinde somut eylemde bulunmak suretiyle diğer ülkelere bir örnek oluşturmak ve iç kamuoyunda çeşitli çevrelerden yükselen “ses var görüntü yok” türünden eleştirileri bertaraf etmek amacıyla bu safhaya geçmeye karar verdiği söyleyebilir. Gazze’de şiddetin sonu gelmeyecek ve Filistin meselesinin çözümü için ilerleme sağlanamayacak gibi gözüküyor. Ama geçmişte en olmayacak zannedilen dönemlerde İsrail ile Arap ülkelerinin bir araya geldikleri platformlar oluşturulabildi. Gazze’ye insani yardımlara izin verilmesini temel alan bir ateşkes sağlanması, sonraki aşamada da barış süreci ortamına dönülebilmesi çok zor ama imkansız değildir. Bu yola girilebilmesi için;
↘ inisiyatifin aşırı uçların elinden alınması,
↘ Filistin devletine giden yolun açılacağının ortaya konulması,
↘ bölge ülkelerinin sürece yapıcı şekilde angaje olmaları,
↘ ABD başta olmak üzere, bölge dışı ama muhtelif özellikleriyle süreç üzerinde etkili olabilecek aktörlerin, taraflar arasında dengeli ve teşvik edici bir yaklaşım ortaya koymaları önemlidir.
Ateşkes sağlanıp sonrasında Filistin meselesinin çözümü için bir müzakere masası kurulabilse dahi, sınırların belirlenmesi, Kudüs’ün statüsü, mültecilerin dönüşü, Yahudi yerleşimleri gibi hassas konular nedeniyle çok zor bir süreç olacağı kuşkusuzdur. İdeolojik olmayan, rasyonel bir politika izlediği takdirde Türkiye, Filistin meselesinin çözümüne ve Orta Doğu'da barış ve istikrarın tesisine olumlu katkı sağlayabilecek ülkelerden biri olabilecek özelliklere sahiptir.