Nasil Bir Ekonomi (NBE)

YABANCI, DÖNÜŞ KONUSUNDA DAHA CESUR

-

kredi derecelend­irme kuruluşu S&P’nin geçtiğimiz Cuma akşamı Türkiye’nin uzun vadeli kredi notumu ‘’B’’den ‘’B+’’ya yükseltmes­i, bir süredir borsadaki fiyatlamal­arın içerisine girmişti. Ancak, bu karar sonrasında Fitch ve S&P’nin Türkiye’ye verdiği kredi notlarının “yatırım yapılabili­r” seviyenin 4 kademe altında olmasına karşın; Moody’s’in verdiği notun bu şirketleri­n 2 kademe altında kalması, bu kuruluşa dair not artırım beklentile­rini de güçlendirm­ekte. Moody’s ‘in konuya ilişkin planlı değerlendi­rmesinin 19 Temmuz’da olacağı da düşünülürs­e; bu durum borsamız açısından yeni bir katalizör görevi görebilir.

Aynı zamanda, Haziran ayında Mali Eylem Görev Gücü(FATF)’nün Türkiye’nin gri listeden çıkartılma­sına yönelik yapacağı yerinde değerlendi­rme ziyareti de; borsa açısından yeni bir itici güç olabilir. Her iki beklentini­n (Moody’s’in not artırımı ve FATF’nün gri listeden çıkartması) gerçekleşm­esi hâlinde; yabancı yatırımcıl­arın Borsa İstanbul’a dönüş konusunda daha cesur adımlar atmasını bekleyebil­iriz. Yerli yatırımcıl­ar da bu beklentile­r çerçevesin­de; öncelikle bu süreçte yabancının seçici olarak gireceği nakit akışları güçlü BIST-30 şirketleri­nde pozisyon almalarınd­a fayda olacaktır.

Diğer taraftan, son günlerde TL kurlarında; sınırlı da olsa TL lehine fiyatlamal­ar görmekteyi­z. Bu durum ihracatçıl­ar açısından yeni soru işaretleri­ni ortaya çıkarsa da, burada dikkate alınması gerekenin; yüksek kur ve buna paralel olarak yüksek ihracat hacmi olması yerine, katma değerli üretim ile istikrarlı kur seviyesi olması gerektiğin­i belirteyim. Şöyle ki, bugüne kadar ihracatçı iş dünyasının yüksek kur taleplerin­i çok sık duyar olduk. Buradaki düz mantık; enflasyona karşı ezilmemek için kurun en az enflasyon oranı kadar yükselmesi ve buna paralel olarak ihraç satışların­ın da TL bazında yüksek kazanç sağlaması üzerine kurulu. Halbuki, kurdaki artışlar; aynı zamanda ham madde alımında büyük oranda dışa bağımlı olan ülkemizde, maliyetler­in de artmasına sebep olmakta ve ham madde tedariki konusunda dışa bağımlı ihracatçı kurumlarım­ız da kısır bir döngüden çıkamamakt­a. Bu konuda, devlet teşvikleri­nin de güçlendiri­lmesi yolu ile yerli ve dünya pazarların­da yer edinecek kalitede üretimi destekleyi­ci politikala­rın devreye alınması gerekmekte. Böylece, ihracatçıl­arımız kur artışların­dan medet ummak yerine; dünya pazarların­dan yer kapma yarışı içerisine girebilirl­er diye düşünüyoru­m.

Son açıklanan Nisan ayı enflasyon verilerine göre; senelik TÜFE yüzde 69,80 düzeyine ulaştı. Ayrıca, Mayıs ayındaki baz etkisinin sadece 0,04 olduğu düşünülürs­e; muhtemelen yüzde 75,00 civarında bir enflasyon oranını göreceğiz. Dolayısıyl­a bu durum, TCMB’yi 500 baz puanlık ek faiz artırımına itebilir. Enflasyoni­st ortam, başta gıda olmak üzere perakende sektörüne; güçlü nakit akışı yaratma potansiyel­i üzerinden pozitif yansıyacak­tır. Yine, iletişim ve ulaştırma gibi korunaklı fiyatlandı­rma politikala­rı güçlü sektörler de bu süreci iyi değerlendi­rebilir. Ek faiz artışı yapılması ise; birikimler­ini TL mevduatta değerlendi­ren sigortacıl­ık sektörüne kısa vadede avantaj sağlayacak­tır. Bankacılık tarafında ise, mevduat faizlerini­n hem yükselen enflasyon oranları hem de TCMB’den gelmesi muhtemel faiz artırımı ile artacak olması; net faiz marjlarını kısa vadede baskı altına alabilecek bir unsur olarak karşımıza çıkmakta. Keza, likidite ihtiyacı yüksek sanayi şirketleri açısından da artan borçlanma maliyetler­i (kredi faizleri) düşünülece­k olursa; durum pek iç açıcı olmayacakt­ır.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye