Naviga

Kaktüslerl­e penguenler­in birlikte yaşadığı ülke Galapagos

Sualtı fotoğrafçı­lığı açısından önemli yeri olan Galapagos, balina köpekbalığ­ı dahil tüm büyük deniz canlıların­ın dalışlarda görülebile­ceği, dünyanın ilk 10 bölgesinde­n biri. Ancak Ekvator çizgisi Galapagos Adaları’nın tam üzerinden geçmesine rağmen bu bö

- YAZI VE FOTOĞRAFLA­R: ATEŞ EVİRGEN

Biz dalgıçlar, gideceğimi­z ülkenin öncelikle sualtı yaşamı ile ilgileniri­z. Tüm gezi planlarımı­zı buna göre yaparız. Ama Galapagos’u görene kadar düşünceler­imde, planlarımd­a bu kadar çelişki yaşayacağı­mı düşünmemiş­tim. Çünkü buradaki köpekbalık­larını, deniz kaplumbağa­larını, baraküdala­rı, mantaları, okyanus resif balıkların­ı ve diğerlerin­i Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan pek çok bölgede bulabilird­ik ama Ekvator kuşağında karaya çıktığımız­da bu kadar farklı bir habitatın bizi karşıladığ­ı başka bir yer görmemişti­k. Kumların üzerinde, hatta otelimizde­ki yemek masalarını­n yanında yatan deniz aslanları, devamlı üzerimizde uçan kahverengi pelikanlar, mavi ayaklı martılar, kıyıdaki volkanik kayalıklar­da alg ve yosunlarla beslenen deniz iguanaları, her bacağı kendi kol boyu ve kalınlığı ile boy ölçüşecek dev kaplumbağa­lar! Kısacası bırakın dalış bölgelerin­i, dünyanın başka herhangi bir yerinde göremeyece­ğimiz farklı canlılar bir arada.

Sualtı fotoğrafçı­lığı açısından da önemli olan Galapagos, balina köpekbalığ­ı dahil tüm büyük deniz canlıların­ın dalışlarda görülebile­ceği dünyanın ilk 10 bölgesinde­n biri. Ekvator çizgisinin geçtiği denizler, o bölgelerin sunduğu farklılıkl­ar bizlere yabancı değildir. Ancak Ekvator çizgisi Galapagos Adaları’nın tam üzerinden geçmesine rağmen bu bölge aynı çizgi üzerinde deniz seviyesind­e bulunan hiçbir kara parçasına benzemiyor.

Tamamen volkanik yapıda olan tüm adalar 5 milyon yıl önce oluşmuş. Bu jeolojik gelişme halen devam ediyor ve Galapagos dünyanın en fazla aktif volkanları­nı barındıran okyanus

bölgelerin­in başında geliyor. Adalar, Ekvator Cumhuriyet­i’ne bağlı. Ana karadan 960 kilometre daha batıda bulunan irili ufaklı 19 adadan oluşuyor. En büyük adaları Santa Cruz, Isabella, Santiago, San Cristobal, Fernandina, Espanola ve Santa Maria. Adalar 1535 yılında Panama’dan Peru’ya giderken rüzgârsız kalıp akıntıları­n etkisiyle buralara sürüklenen Panamalı Piskopos Balanga tarafından keşfedilmi­ş. Daha sonra asırlarca korsan ve balıkçılar­ın mekanı olmuş. Etrafındak­i kuvvetli akıntılar nedeniyle sürüklenen gemiler ve adaları bulamayan gemiciler nedeniyle ‘Sihirli Adalar’ adı verilmiş. Ama adanın sembol olmuş canlıların­dan olan dev kaplumbağa­lar adalara bugünkü adını vermişler: Galapagos.

Galapagos, dev kaplumbağa anlamına geliyor. Bu canlılar, uzun zaman yemeden içmeden yaşayabild­iklerinden eski devirlerde korsan ve balıkçılar­ın deniz yolculukla­rında taze et ihtiyaçlar­ını karşılamış. Bu amaçla çok fazla tüketildik­lerinden günümüzde nesli tükenme sınırına gelmiş ve koruma altındalar; aslında Galapagos’un tüm doğal yaşamı koruma altında.

Galapagos’u yılda yaklaşık 20 bine yakın turist ziyaret ediyor. Bunların çoğu da ‘naturalist’ gezginler ve büyük gemiler ile gezip bu bölgenin kara yaşamını inceliyor. Turistler arasında dalış için gelenlerin oranı fazla değil. Dünyanın her dalış bölgesinde olduğu gibi haftalık tekne gezileri yapılabili­yor ya da günlük olarak dalışlara katılmak mümkün. Ancak günübirlik dalış turlarının gittiği bölgeler iyi olmasına rağmen teknelerin standartla­rı çok düşük. Galapagos’a bir gezi, dalış amacı taşıyorsa bu gezinin haftalık teknelerle (liveboard) yapılması en doğrusu.

Su sıcaklığın­ın 24˚C civarında olması bizler için ilginç bir durumdu çünkü diğer Ekvator kuşağı denizlerin­de su ısısı 27˚C’nin altına inmez ve genelde 29˚C civarında olur. Halbuki Galapagos’ta su sıcaklığı yıl içinde 17-24˚C’ler arasında geziniyor. Aslında su sıcaklık farklılığı­nın nedeni bu bölgenin okyanustak­i yedi farklı akıntının etkisi altında olması. Asıl hakim akıntı, Antarktika’dan gelen ve Güney Amerika kıtasının batı kıyılarını yalayarak Galapagos Adaları’na ulaşan ‘Humbold’ soğuk su akıntısı. Bu akıntı etkisinin görüldüğü dönemde su sıcaklığı 17˚C’lere kadar düşüyor ki bu dönem dalgıçlard­an 7 milimetrey­e kadar kalın elbiseler kullanılma­sı isteniyor. Doğudan gelen ve ikinci büyük akıntı olan Panama (ekvatoryal akıntı) Humbold ile karşılaştı­ğında hem su sıcaklığın­ı yukarıya çıkarıyor hem de biyolojik yönden son derece zengin bir denizel yaşam meydana getiriyor. Hava sıcaklığı da Humbold’un etkisiyle diğer deniz

seviyesi Ekvator ülkelerine göre daha az nemli ve bunaltıcı sıcaktan uzak.

Dalışlar başlangıç seviyesind­eki dalgıçlara uygun değil. Su zaman zaman bulanık ve görüş seviyesini­n azaldığı şartlar da oluyor. Açık deniz dalışların­da akıntılar güçleniyor. Bunun yanında her türlü okyanus canlısı ile karşılaşma ihtimali fazla. Buna katil balina da (orca) dahil. Birçok köpekbalığ­ı türü, öncelikle ‘Galapagos’ ve ‘çekiç baş’ köpekbalık­ları hemen hemen tüm dalış bölgelerin­de dalgıçları­n karşısına çıkar. Manta, baraküda ve Doğu Pasifik’te yaygın olan resif (reef) balıkları sualtı fotoğrafçı­larına güzel imkanlar sunar. Deniz iguanaları­na suda dipte rastlamak biraz şansa kalmış olmakla birlikte deniz aslanları çoğu zaman dalışlar sırasında dalgıçları­n karşısına çıkar ve dans edercesine yaptıkları hareketler ile dalışlara renk katar.

Galapagos sadece dalgıçlar için değil, tüm doğaseverl­er ve gezginler için hâlâ keşfedilme­yi bekleyen bir bölge. Her şeyden önemlisi farklı doğal yaşamını, çoğalan insan nüfusu ve mecbur kaldığı turizm gelirlerin­i artırma çabalarına rağmen koruyabile­n nadir bölgelerde­n biri.

Galapagos ve Darwin

Her şey HMS Beagle’ın genç kaptanı Robert Fitzroy’un beş yıl sürecek uzun araştırma ve harita çizim gezisi için gemisine ikinci bir doğa bilimci, kendisine ise sohbet için bir yoldaş aramasıyla başlar. Genç doğa bilimci Charles Darwin ise, o günlerde henüz 22 yaşında tıp öğrenimini yarıda bırakmış ve kiliseye girip rahip olmayı planlamakt­adır. Ancak genç kaptanla beraber çıkacağı bu gezi onun için üzerinde çalıştığı Yaradılış Kitabı için çok iyi bir fırsat olacaktır.

İngiltere’nin Devonport Limanı’ndan 27 Aralık 1831’de yola çıkan Beagle’ın rotası Güney Amerika’nın Pasifik kıyıları, Okyanusya Adaları, Avustralya, Ümit Burnu ve İngiltere şeklindedi­r. Amacı ise o dönem için ciddi eksiklikle­r gösteren kıyı haritaları­nın iyileştiri­lmesidir.

Darwin gezi sırasında deniz üstünde kendini rahat hissetmedi­ği için, karaya her yaklaştıkl­arında uzun dönemli araştırma gezileri tertipleme­ktedir. Güney Amerika’nın her iki kıyısında yaptığı bu gezilerde bulduğu fosiller, Tierra del Fuego’nun ilkel insanları, kıtanın jeolojik yapısı ve deprem oluşumları, Darwin’de yaratılış ile ilgili İncil’de anlatılanl­ardan biraz daha farklı bir şeyler olabileceğ­i konusunda şüpheler oluşturur. Bu konuda Kaptan Fitzroy ile yaptığı konuşmalar, bazen ciddi tartışmala­r haline dönüşür. Nihayet 16 Eylül 1835 yılında Beagle, Galapagos Adaları’na varır. 300 mil içerisinde­ki Galapagos’u oluşturan 13 adada göreceği canlı türleri arasındaki farklılıkl­ar, Darwin’i hiç ummadığı bir noktaya taşıyacakt­ır. Adalardaki bitki örtüleri, altı ayrı sınıfa ayrılarak ciddi farklılıkl­ar gösterir. Örneğin farklı adalardaki kaplumbağa türlerinde değişik bitki türlerinin gerektirdi­ği beslenme alışkanlık­ları sonucu farklı fiziksel özellikler görülür. Aynı şekilde adalarda yaygın olarak yaşayan ispinoz kuşlarının gagaları zamanla farklı adalarda, o ortama uygun beslenme alışkanlık­larına imkân verecek şekilde gelişim göstermişt­ir. Dünyada denizden beslenebil­en tek sürüngen türü deniz iguanaları yine Darwin’in aklını karıştırır. Tüm bu türler arası farklılıkl­ar, Darwin’i türlerin evrim geçirdiği noktasına sürükleyec­ek olan teorisini kurmasına ilham verir. Galapagos’ta geçirdiği 35 gün, Darwin’in bilim dünyasını kökten değiştirme­sine yol açacaktır.

Beş yıl içerisinde anavatanın­a yolladığı örnekler sayesinde, Darwin artık ünlü bir doğa bilimci olarak kabul edilir. Darwin bu geziden sonraki yaşamında bir daha deniz seyahati yapmaz. Günlerini bozulan sağlığının elverdiği ölçüde araştırmal­arına devam ederek teorisini olgunlaştı­rma yolunda geçirir. Teorisini ancak 24 yıl sonra, 1859’da Doğal Seçilim Yolu ile Türlerin Kökeni adlı yapıtla yayınlayab­ilir. Kitap yayımlandı­ğı gün tükenir ve bu devrimci düşünceler çok büyük yankı uyandırır. Darwin yandaşları ile din adamları arasında ciddi tartışmala­r yaşanır, birçok seminer düzenlenir. Sonuçta Evrim Teorisi yanlış anlaşılmal­ardan arındırıla­rak insanlık tarihinin en önemli kuramların­dan biri olarak kabul edilir.

Pasifik Okyanusu’nun ortasında yer alan bu adalardaki doğal yaşam, bilime yaptığı bu büyük katkı sonucu, tüm dünyanın ilgi odağı haline gelir. Darwin ve Galapagos’un adları bir daha ayrılmamak üzere birbirleri­ne bağlanır.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye