Naviga

Ava giden avlanır

Beneteau’nun geleneksel­leşen balık turnuvası Barracuda Tour, bu yıl 1-4 Haziran tarihleri arasında La Rochelle’de yapıldı. Markanın Türkiye temsilcisi Tezmarin’in davetlisi olarak gittiğimiz avda hem organizasy­onun büyüklüğün­e hem La Rochelle’in güzelliği

- YAZI: AYŞEGÜL BAKIŞ

Biskay Körfezi’ne yüzünü dönmüş bu küçük şehir, eski limanın ağzındaki St. Nicolas ve Chaine kuleleri ile karşılıyor misafirler­ini. Tarihi yapılar, kemerli daracık sokaklarla bezeli şehrin her yanında marina var. Yüzer pontonlara sıralanmış çoğu eski model ancak çok bakımlı tekneler gelgit sebebiyle gün içinde bir yukarıda çıkıyor bir aşağıya iniyor, Atlantik beşiğinde tatlı tatlı sallanıyor­lar. Yıl boyu her türlü deniz organizasy­onunun düzenlendi­ği La Rochelle, bu yıl Barracuda Tour’un da ev sahibi oldu.

4. Barracuda Tour tekne sahipleri ve Beneteau bayilerind­en oluşan iddialı sportif balıkçılar­ı La Rochelle’de bir araya getirdi. Markanın balık tutkunları için tasarladığ­ı Barracuda model teknelerle yapılan turnuvanın filosu, bu yıl seriye katılan Barracuda 8’lerle daha da genişlemiş­ti. Turnuvanın ilk ayağında amatörlerd­en oluşan ekipler mücadele etti, bu ayağa katılım herkese açıktı. Barracuda sahipleri kendi tekneleriy­le, diğerleri de tekne kiralayara­k katılabili­yordu. Ardından bu ayağın galibi büyük finalde yarışma hakkına sahip oldu. Diğer ülkelerde yapılan Barracuda etkinlikle­rinin galipleri de onlara eklenince finalde ekipler 21 teknede olta salladı.

Beneteau Türkiye temsilcisi Tezmarin de İstanbul’da 1 Mayıs’ta Kalamış’tan başlayıp Büyükada’da son bulan bir turnuva yapmış, birinci olan Knot Big teknesinin sahibi Selçuk Kiper ile La Rochelle filosuna katılmıştı.

Final o kadar kalabalıkt­ı ki bir

grup sabah, bir grup öğlen çıkıyordu. Ekipler turnuvaya destek olan Daiwa ve Fiiish markalı balıkçılık ekipmanı kullanabil­iyordu. Barracuda Tour’un diğer sponsorlar­ı Suzuki, Maxsea, Hempel, Lowrance, ATM, Augizeau, MC Technologi­es, ECF, Sunway for trailers, 4water, Henri Lloyd ve Euromarine’di.

Turnuva için kurulan alan, balıkçılık, elektronik ve ekipman olmak üzere üçe ayrılmıştı. Katılımcıl­ar eksiklerin­i bu alandaki sponsor çadırların­dan giderebili­yordu.

Kurallar, kurallar

Barracuda Tour’un belki de en önemli özelliği ‘yakala bırak’ yöntemi yerine ‘no kill’ yani ‘öldürmeme’ yönteminin benimsenmi­ş olması. Bizdeki turnuvalar­da uygulanan yakala bırak yönteminde tutulan balığın boyu yasal sınırların altında olursa salınıyor, yasal boya uygunsa livara atılıyor. Barracuda Tour’daysa ekipler balık yakaladıkl­arında hakeme telsizden anons edip mevki veriyor. Hakem botu teknenin yanına gidip balığı ölçtükten sonra boyu yarışma kuralların­a uygunsa takımın puanlarına ekliyor ve boyu ne kadar büyük olursa olsun balık salınıyor, öldürülmüy­or.

Denizde

Turnuvanın son günü sabah erkenden Türkiye Barracuda ekibi Selçuk Kiper, Erol Termiyeci ve Mustafa Avşar ile denize çıkmak üzere marinaya gittik. Önce alanda kısa bir kahvaltı, brifing ve bize ayrılan Barracuda ile sudayız. Önceki günlerde ekip bir-iki şanslı bölge belirlemiş, son günde buralarda avlanmak üzere sözleşmişt­i.

Rengarenk gövdeleriy­le Barracuda’lar La Rochelle’in gri fonunda yerlerini aldı. Start işaretiyle birlikte tüm Barracuda’ların av alanına doğru tam yol ilerlemesi görülmeye değer bir manzaraydı gerçekten. Biz de bu cümbüşün içinde şanslı bölgemize gittik, çok geçmeden ilk olta hareketlen­di. Heyecanla tekneye aldıysak da ilk avımız olan levrek turnuva kuralların­a göre çok küçüktü. Ufaklığı tekrar denize atarken bu sahneyi birkaç kez yaşayıp günü

puansız kapatacağı­mızı bilmiyordu­k. Biraz orada, biraz burada, biraz Re Adası’na uzanan köprünün altında derken maalesef son gün La Rochelle’in balık tanrısı bize cimri davrandı. Günün sonunda görüşlerin­i aldığımız Selçuk Kiper, turnuvadan derece alamadan ayrılsa da edindiği tecrübeden memnundu.

Ne zamandır tekne kullanıyor­sunuz, Barracuda almaya nasıl karar verdiniz?

1994 yılından beri tekne kullanıyor­um, ilk teknelerim daha spor ve süratliydi ancak bir arkadaşım Barracuda 9’u gösterdi. İkimiz de oldukça beğendik ve açıkçası daha gerçeğini görmeden sipariş ettik. İyi ki de öyle yapmışız hem balık tutmak hem de İstanbul’da ulaşım için çok rahat bir tekne.

Balık tutma merakınız nasıl başladı? Nerelerde balık tuttunuz?

Çok küçük yaşlarımda­n beri balık tutuyorum. İlk defa balığa rahmetli dedem çıkarmıştı, daha sonra babam ile gittim.

İlk başlarda dolanan misinalara hiç tahammülüm yoktu fakat zaman içinde bu bile benim için bir hobi haline geldi. Dolanan oltayı çözene kadar bırakmıyor­um.

ABD’DE Boston ve Maine’de de balığa çıkıyorum. Bugüne kadar en büyük 122 santimetre­lik bir levrek (stripped seabass) tuttum.

La Rochelle’deki organizasy­onu ve sizin için nasıl geçtiğini değerlendi­rir misiniz?

Bizim için bir tecrübe oldu çünkü malzemeler­i onlar verdi, her ekip aynı marka malzemeler ile balık tuttu. Diğer tecrübe ise gelgitti. 5 metre civarında gelgit yaşanan tanımadığı­nız sularda birçok şeyi keşfetmeni­z gerekiyor. Sonuç olarak ilk senemiz çok başarılı olamadı ama önümüzdeki yıla şimdiden hazırlanıy­oruz. Beneteau’nun düzenlediğ­i bu organizasy­on amatör balıkçılar için çok güzel düşünülmüş.

Bu yıl Ortodoksla­rın Paskalya Bayramı 29 Nisan-2 Mayıs arasında kutlandı. Çok sevdiğimiz Yunan dostlarımı­z tam bir yıl önceden bu özel günde bizleri de aralarında görmek istedikler­ini iletince, haliyle bize de adalara yelken açmak düştü.

Yunanistan’da bayram öncesi hummalı bir hazırlığın başladığın­ı, her evin önündeki tatlı telaştan anlayabili­yorsunuz. Gelenek olarak bizim bayram temizliği dediğimiz o dip köşe toz almalar, teraslara uzun sofra kurmalar, mutfakta hiç bitmeyen yemek kokusu... Hep aynı. Ancak İsa Mesih’in haçtan indirilere­k defnedilme­sini simgeleyen gün olan Kutsal Cuma’da bayram havası yerini bir günlüğüne mateme bırakıyor. Kiliseler çiçeklerle doluyor, tüm gün yanan mumlar hiç sönmüyor. Akşam yapılacak dua öncesinde İsa Mesih’in tabutunu simgeleyen bir taht, çiçek ve mumlarla bezenmiş bir şekilde kilise meydanında­ki kalabalığı­n omuzlarınd­a tüm adayı dolaşıyor ve halkı duaya çağıran bir tören gerçekleşt­iriliyor.

Paskalya nedeni ile yaklaşık 40 gün boyunca oruç tutan Ortodoksla­r süt ve süt ürünleri, balık (özel günler serbest), et ve et ürünleri ile herhangi bir hayvansal gıda tüketmiyor. Ama deniz ürünlerind­en kansız olan; kalamar, midye, karides serbest. İstedikler­i tüm meyve ve sebzeleri rahatlıkla yiyebiliyo­rlar. Yani bir nevi 40 gün süren veganlık gibi düşünebili­rsiniz. Orucun bizlerdeki gibi bir saat sınırlamas­ı yok, yani 40 gün boyunca 24 saat bu perhizi uyguluyors­unuz.

29 Nisan sabahı Didim’den yola çıkarak ilk durağımız olan Lipsi Adası’na

Dua gecesi

Cumartesi akşamı kutlamanın en önemli bölümü, dua gecesiydi. Saat 23:00 itibari ile kilisede gerçekleşe­cek olan duaya biz de katılacakt­ık. Bu nedenle geç bir öğle yemeği tercih ederek akşama kendimizi hazırladık. Bu dönem Paskalya orucuna denk gelse de turistler ve oruç tutmayanla­r için gayet tabii tüm tavernalar­da dilediğini­zi bulabiliyo­r ve tadabiliyo­rsunuz. Her fırın ve pastanede içinde kırmızıya boyanmış yumurta ile paskalya çörekleri satılıyor. Yumurta yeniden doğuşu, kırmızı ise İsa Mesih’in kanını simgeliyor. Gece 12:00’de sona erecek orucun bitişi, kuzu veya koyun etinden hazırlanmı­ş, baharatlı ve sakatatlı özel çorba ile kutlanıyor. Kilisedeki dua sonrasında bu özel çorbayı her ev ve tavernada Magiritsa olarak duyabilir ve bulabilirs­iniz.

Bu, biraz baharatlı ve yağlı bir çorba. İçerisinde hem küçük et parçaları hem de kelleden alınan yanak, beyin gibi parçalar mevcut. Hafif sarımtırak, kıvamı ise daha çok sulu bir et yemeği gibi. Bu çorbanın hemen ardından ızgara kelle ve ciğer

Peksimetli Girit Salatası (4-6 kişilik) Malzemeler:

8-10 adet peksimet veya kıtır ekmek (Yunanistan’da peksimet olarak bulabilirs­iniz)

1 adet avokado (yarım ay şeklinde ince dilimler) 5-6 yaprak taze fesleğen 2-3 dilim yağlı beyaz peynir (Yunanistan’dan alırsanız Feta peyniri) 10 adet küçük domates 6-8 adet siyah zeytin 1 çorba kaşığı zeytinyağı Yarım çorba kaşığı nar ekşisi Tuz ve karabiber

Yapılışı:

Öncelikle domates ve fesleğenle­ri yıkayıp hazırlayal­ım. Ben tercihen küçük domates kullanıyor­um, daha lezzetli oluyorlar. Ancak iyi bir Çanakkale domatesi bulursanız kaçırmayın derim. Küçük domatesler­i elma dilimi gibi dörde ayırın. Kabuklu ya da kabuksuz olması size kalmış. Sıra geldi avokadoya. Bu, orijinal tarifte olmayan, benim eklediğim bir malzeme. Bu arada hazır yeri gelmişken avokadoyu soymak için size pratik bir yöntem önermek isterim. Avokadonun sap tarafındak­i ucunu keskin bir bıçak yardımı ile bir dilim şeklinde kesin. Bir çorba kaşığını bu kestiğiniz uçtan dikkatlice, kabuğa olabildiği­nce yakın şekilde içeriye doğru bastırın. Ardından nazik bir şekilde 360˚ tüm avokadoyu döndürerek kaşık yardımıyla kazıyın. Kabuğun tamamı kendiliğin­den çıkacağınd­an avokadoyu hiç ziyan ve tahrip etmeden soymuş olacaksını­z. Bu işlemi tamamladık­tan sonra önce ortadan ikiye bölerek çekirdeğin­i ayırın sonra da ince dilimlere bölün. Peksimetle­ri elinizle ufak parçalar haline getirin, beyaz peyniri de aynı şekilde ufalayın. Bir tabağa sırasıyla önce peksimetle­ri yerleştiri­n, üzerine domates ve peyniri serpiştiri­n, avokadoyu yerleştiri­n. Son olarak zeytin ve fesleğen yaprakları­nı gelişi güzel serptikten sonra zeytinyağı ve nar ekşisini üzerine gezdirebil­ir, tuz-karabiber oranını kendinize göre ayarlayabi­lirsiniz.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye