Enine boyuna bir Lagoon rallisi
Tezmarin'den Osmancan (Erşahin) arayıp “Abi Lagoon rallisi yapıyoruz, gelir misin?” dediğinde sorduğum ilk soru “Abicim bizi hangi iskeleye sığdıracaksın?” oldu.
“Sıkıntı yok. Zaten ralliyi 15 tekne ile sınırladık. Hallederiz” cevabını alınca rahatladım.
“Ortalama 8 metreden 110 metre boş, kıçtankara yanaşma alanı nerde yok ki?” diye geçirdim içimden ve tamam dedim.
Tezmarin'in düzenlediği ve Büyükyalı projesinin sponsor olduğu rallinin rotası aslında biz Bodrum denizcileri için bildik ve kolayına bir rotaydı.
Turgutreis D-marin'den çıkılacak, Kalimnos'ta bir gece, Leros'ta bir gece kalınacak sonra Bodrum'a dönülecekti.
Ralliden çok 100 metre yarışını andırsa da Lagoon dostları ile birlikte olmak, sohbet etmek, varsa sıkıntıları ve problemleri, deneyimleri paylaşmak konusunda faydası olacağını düşündüğüm bu ralli, bizim için de keyifli bir yaz sonu kaçamağı olacaktı ailece.
Her ne kadar kızımız İstanbul'da okul sorunları ile boğuştuğu için sadece Arda gelse de ailecek yapılan bu gezilerin en güzel yanı ailenin birliktelik hissini artırması idi.
Hem kendi ailemizin hem Lagoon ailesinin…
Planlar yapıldı, zeytinyağlı dolmalar sarıldı, yiyecek ve içecek stokları kontrol edildi. Turgutreis D-marin'de yapılan kokteyl gecesi evraklar ve pasaportlar işlemleri yapacak olan acenteye teslim edildi.
Tekneler gümrüğe beşer beşer girecekti
ve ev ahalisini yıllar önce çeçe sineği soktuğundan ve etkisi hâlâ sürdüğünden en son gümrük işlemi partisine yazdırdık kendimizi.
Ertesi sabah erkenden (saat 09:00 gibi, bizim erkenimiz böyle) Bitez Karina’dan Turgutreis’e doğru yola koyulduk.
Sakin bir havada gümrük alanının önündeki boşluğa demir atarak beklemeye koyulduk.
Yönergeye göre işi biten Çatal Ada’ya gidecek, orada denize filan girilecek sonra hep birlikte Kalimnos’un Palionissou (Palionissos) Koyu’nda kalınacaktı.
Gümrük işlemleri sırasında koyda sadece sekiz şamandıra olduğunu öğrenince kıçtankara için mürettebatı kısıtlı bir tekne olduğumdan, gümrük işim biter bitmez Kalimnos’a kırdım rotayı.
Denize girmesek de olurdu ama gece huzurlu ve rahat uyumak her şeyden önemliydi.
Diğer Lagoon’lar deniz keyfi yaparken 1600-1800 devirle, rüzgârsız bir havada Kalimnos’a yükselirken bunaltıcı havanın etkisi ile bir süre sonra artırdım motor devrini.
Palionissou, Kalimnos’un doğu yakasında kuzeye doğru kıvrılan bir fiyordun sonunda kimsenin pek yaşamadığı, korunaklı, bol şamandırası ve iki tane tavernası olan şirin bir koy.
Daha önce hiç gitmediğim bu koyu merak ediyordum aslında.
Kalimnos’un merkezinde değil; orada geceleyeceğimiz söylendiğinde de sevinmiştim.
Ağır ağır limana girerken sancak tarafındaki kırmızı şamandıralardan birinin boş olduğunu gördüm.
Biraz sonra Yorgo yardıma geldi. (Adını bilmediğim herkese Yorgo diyorum ben; kolay oluyor.)
Tekneyi bir güzel bağladık ama acaba doğru yere mi bağladık?
Çünkü gece ‘happy hour’un ve yemeğin hangi tavernada yapılacağını bilmiyorduk.
Baktık henüz ortada Lagoon filosu yok. İnip öğle yemeğini burada yiyelim dedik.
En azından akşam yemeği karşı tavernadaysa bizi buradan kışkışlamazlar diye düşündük.
Botu indirip turkuaz suları yararak İlyas’ın yerine (İllias Taverna) botu bağladık.
Harika deniz mahsullerini bir kadeh uzo ile devirip Bodrum’a göre hâlâ komik bir para ödeyip teknemize döndük.
Bu arada ilk önce Vedat Tezman’ın komodor teknesi girdi koya ve karşı lokantaya kıçtankara oldu.
O an anladık öğle yemeğini yiyerek ne kadar doğru bir iş yaptığımızı.
Çünkü Taverna İlyas’ın palamarı Yorgo daha sonra gelenlere “Bizde yoksa yemekaki; yok size de şamandıraki“diyerek şamandıralara vize koydu gördüğüm kadarı ile.
Ama Vedat ve Osmancan dünyanın en pahalı palamar botu ile (Pirelli idi yanılmıyorsam) arı gibi çalışarak 15 tekneyi şamandıralara ve kıyılara bağlamayı başardılar.
Deniz molasının ardından ‘happy hour’ için cicilerimizi giyip Taverna Kalidonis’in rıhtımında bir araya geldiğimizde bir gece önce kokteyl sırasında yaptığım “Herkes adını ve tekne ismini bir etiket vasıtası ile sol göğüs cebi hizasına yapıştırsın ki kiminle yola vasıl olduğumuzu bilelim yiğidim” önerisi kabul görmüştü.
Bu sayede tanıştığım herkesin adını 15 dakika sonra unutan ben; en az 20 kişinin adını hatırlıyorum hâlâ.
Happy hour’da bir güzel şey daha oldu. Arda kendine yakın yaşlarda iki arkadaş buldu. İki günü güle oynaya eğlene geçirdiler. Ve o saate kadar mızmızlanan oğlum yemeğe oturduğumuzda kulağıma eğilip sordu.
“Bu rally seneye de yapılacak di mi baba?” Bingooo… Vedat Tezman ve İsmail Bey katılımcılara ve sponsor firma Büyükyalı projesine teşekkür ettikten sonra yemeğe geçildi.
Akşam yemeği müziksiz ama bol sohbetli olarak tavernanın koya hakim teras katında yapıldı.
Gezi anıları, çocuk sorunları, memleket meseleleri derken gecenin yarısını ettik.
Gece rüzgâr bir ara sertleşse de saat 24’ten sonra kaldı.
Rahat bir uyku ve turkuaz manzaralı kahvaltının ardından saat 11:00 gibi palamarlar çözüldü.
İstikamet yüzme ve yemek molası için Leros’un “Turkolimani” yani Pandeli Koyu.
Kafadan gelmeye başlayan rüzgâr ve dalgalarla biraz boğuşsak da 45 dakikalık bir seyrin ardından koyun batısındaki geniş boşluğa attık demirimizi.
Çocuklar hemen organize olarak bir araya geldi, denize girildi, güneşlenildi ve öğle yemeğinin ardından bu kez de Leros’un Alinda Koyu’na doğru yola çıkıldı.
Alinde, Pandelli Koyu’nun kuzeyinde gümrük binalarının da olduğu büyükçe bir koy.
Tek kusuru var zemin eriştelik ve demir tutturmak mesele.
Allah’tan Vedat ve Osmancan yetişip otelin şamandırasına bağladılar bizi. Otelin teknesi gelir mi? Kısmet artık. Zaten herkes bir şekilde koydaki boş şamandıralara bağlandı.
Sadece birkaç Lagoon demir attı daha gerilere.
Kıyıdaki lokantalar şamandıraları sorun etmiyorlar anladığım kadarıyla ve bu koyda çok gerekli aklınızda olsun.
Hele gece koy içinde 24 knot hava beklediğimizden şamandırayı da şöyle kolaçan edip rahatladım ve botu indirip ve gümrük binasına doğru yola çıktık.
Türk tekneleri pek uğramasa da Leros’un giriş çıkış işlemleri burada yapılıyormuş.
Bu kadar senedir ben de gidip gelirim ilk kez gördüm Yorgoları.
Dönüşte rüzgâr tam kafadan geldiğinden, güzelce ıslanarak teknemize geri döndük. Akşam yemeği müzikliydi bu kez. To Seki Tou Dimitri’nin yerinde güzel ve lezzetli mezeler eşliğinde yenildi akşam yemeği.
En sevdiğim rembetikoları çaldı orkestra.
Keyifli muhabbetler eşliğinde hiç bitmesin istedik ama bitti ve teknelere geri dönüldü.
Sabah erkenden kalkıp Turgutreis rotasında iri dalgaların önünde sürüklenerek, iskele kıç omuzlukta patlayan dalgaları dinleyerek, açık cenova sayesinde teknenin burnunu suya gömülmekten kurtararak 3 saate yakın bir yolculuktan sonra vardık.
Kalimnos’a günübirlik giden iki teknenin çıkmasını bekledik ve bir çabukta hallettik gümrük giriş işlemlerimizi.
İki günlük bir seyahat için yapılan bu giriş çıkış masrafını gördükten sonra Türk tekneleri niye acente ve gümrüğe uğramadan Yunan Adaları’nı geziyorlar cümlesi daha bir anlam kazandı.
Zaten Bodrum’daki iki gümrük rıhtımı da küçük teknelerin yanaşmasına uygun değil.
Rıhtıma çıkmak için sırıkla atlama şampiyonu olmak gerekiyor maalesef.
Belki de “Bize uğramayın” demek istiyorlar herhalde.
Seneye buluşmak ve Lagoon Rally grubundan haberleşmek üzere vedalaştık.
Yaz biterken iki güne koca dostluklar ve anılar sığdı. Katlanarak ambara kaldırıldı. Fotoğraflar kaldı yadigâr.