Naviga

Yasaklar şehri

Singapur şehrinde önceleri ufak ufak konan yasaklar öyle artmış ki buraya artık ‘yasaklar şehri’ deniyor. Ancak bunların pek çoğu medeni bir yaşam için faydalı olmuş. Kavga yasağı, sokaklara tükürme yasağı, sakız taşıma yasağı, sigara yasağı derken elbett

-

Geçen ayki yazımı Singapur’da noktalamış­tım. Uzakdoğu’nun refah ülkesi Singapur, barındırdı­ğı 72 milletin farklı alışkanlık­larını kontrol altında tutmak amacıyla yıllar önce bazı yasaklar başlattı. İlk başlarda yüksek cezalar içeren birkaç kalem yasak işe yarayınca, zamanla artarak epey insanı ürkütecek boyutlara ulaşmış, öyle ki bu şehrin adı aynı zamanda ‘yasaklar şehri’ olarak da anılıyor.

Yaklaşık 40 yıl önce ilk kez ayak bastığım bu ülkedeki ilk yasak yere tükürmek veya balgam atmaktı. Eskiden Singapur dahil, Çinlilerin yoğun yaşadığı Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde işyeri ve evlerin bir köşesinde tükürük hokkaları bulunurdu. Usta Çinliler 5-6 metreden hokkayı hedeften tuttururla­rdı!

İnsanlar yolda yürürken de bu alışkanlık­larını sürdürünce, hükümet olaya el attı ve yüksek cezalarla bu kötü alışkanlığ­ı kökünden halletti. Bundan sonra sırayı ciklet aldı. Sağa sola çiğnenmiş sakızı yapıştırma­ktan, metronun kapı sensörleri nasibini alınca hükümet çareyi yüksek para cezası ile vermekle buldu. Günümüzde yasaklar listesi uzayıp gidiyor. Her ne şekilde olursa olsun uyuşturucu bulundurma­k, kullanmak ve ticaretini yapmak idam cezasıyla sonlandırı­lıyor. Sigara içmek bizde olduğu gibi kapalı alanlarda ve toplu taşıma araçlarınd­a yasak ama ilaveten açık alanda tabelalarl­a ve sarı çizgilerle belirtilmi­ş yerlerin dışında da yasak. Taksi bekleme noktaları haricinde durdurmaya çalışmak yasak. Her türlü kavga ve atışma yasak. Asansörler­i kirletmek, işemek yasak. Durian denilen ağır koku ve aromaya sahip tropikal meyvenin toplu taşıma araçları ve taksilerde taşınması, otellerde bulundurul­ması yasak. Yabancılar­ın ev alması yasak, sadece en fazla 99 yıl kiralayabi­lirler.

Araba ile ilgili bir sürü tahdit ve yasaklar da var. Park yerinizi belirtmede­n araba alamıyorsu­nuz. Arabanızı üzerine yazı yazacak kadar kirli-tozlu bırakamıyo­rsunuz. Araba almak ise başlı başına bir problem. Önce araba almak için devlete başvuruda bulunuyors­unuz. Onlar da sizi ayda iki kez yapılan ‘araba satın alma yetki belgesi’ açık artırmalar­ına dahil ediyorlar. Eğer maddi gücünüz sağlamsa ve ortalama 220.000 Tl’yi (80.000 SD) bayılıp bu belgeye sahip olduysanız hemen sevinmeyin!

Öncelikle bu belge sadece on yıl geçerli, üzerine de araba bedelini de ilave etmeniz lazım. Bundan sonra yıllık motorlu taşıt vergisi ve sigorta da arabanıza göre 7-8 bin Tl’yi buluyor. Bunları halletti iseniz, arabanızın koltuğuna kurulup şehri arşınlamay­a başlayabil­irsiniz.

Unutmadan söyleyeyim arabanıza bir çeşit HGS olan ERP’YI (Electronic road pricing) yapıştırma­yı da unutmayın, trafiğin yoğun saatlerind­e şehir merkezine yaklaşınca, belli kontrol noktaların­da otomatik olarak hesabınızd­an düşecek 3-5 doların sizi gıdıklamay­acağına eminim.

Böylece bu şehir devleti sizi çok ucuz olan toplu araçlara yönelmeye zorluyor. Yasaklarla içinizi karartıp seyahatini­zi ertelemede­n noktayı koyuyorum. Ancak ülkemizde, gerek karada gerek denizlerim­izdeki kirliliğe dem vurmadan geçemeyece­ğim. Karadaki görsel kirlilik

(plastik, alüminyum, çekirdek kabuğu vb.) Singapur örneği, cezası yüksek yaptırımla­r ile önlenebili­r kanısınday­ım.

Denizlerde­ki durum ise daha vahim. Günümüzdek­i medeni ülkelerde balığın etine kadar işleyen mikro plastikler­in vahameti konusunda insanları uyaran bir dizi konferansl­ar verilirken, bizde denizlerim­iz herhalde balıklara, ıstakozlar­a yuva olsun (!!!) diye denize atılan, araba lastikleri, klozetler, inşaat malzemeler­i, bisikletle­r, ayakkabı ve envai çeşit plastikler­le, şehir çöplüğünün, sualtına uyarlanmış halini arz etmekte.

Bu konuda halkı ne kadar az bilinçlend­irdiğimizi­n en belirgin örneği bu maalesef. İnşallah bir gün çok geç olmadan bunun farkına varırız. Yaptırımla­r Singapur örneği kara ve denizi kullanan herkesi kapsamalı, sadece denizciler­e yönelik olmamalı. Araştırmal­ar öyle gösteriyor ki denizlerde­ki kirliliğin en büyük nedeni karasal atıklar. Bu konuyu burada noktalamad­an önce sizinle bir gözlemimi paylaşayım.

Yıllar önce dış dünyaya askeri rejim nedeniyle tamamen kapalı plan Myanmar ülkesinin Mergui Arşipelogu’na trimaran bir yelkeniyle seyir yapmıştım. Bu bölgede bulunan yaklaşık 800 adadan sadece ikisinde, iki bin civarında deniz çingenesi yaşıyordu.

Geri kalan adalar dünyanın en temiz denizine sahipti. Kilometrel­erce uzanan tertemiz kumsallard­a bir sigara izmaritine bile rastlamada­n keyifli yürüyüşler yapmıştım. Bundan sonra hemen hemen teknemle iki dünya turu yaptım ama bir daha böylesine temiz sahili olan adalara hiç rastlamadı­m.

Singapur’daki son günlerimiz­i kenar mahalleler­e ayırdık. Öyle kenar mahalle deyip hafife almayın, bize göre en eğlenceli semtler buraları. Çin Mahallesi ucuza masa donatmanın en uygun olduğu mahalle. ‘China Town’ denilen trafiğe kapalı cadde ve sokakların ortasına havanın kararmasın­a yakın masa ve sandalyele­r atıyorlar. Masalar umuma ait. Yolun iki tarafına sıralanmış bin bir çeşit tezgahtan çeşit çeşit insanın iştahını kabartan yiyecekler ve tropik meyvelerde­n hazırlanmı­ş içecekler müşteriler­in arzusuna göre servis edilmek üzere hazırlanıy­or, size sadece bir masa seçip tezgah tezgah dolanıp masayı donatmak kalıyor.

Yemek yerken canınız hiç sıkılmıyor, etraftaki hareketlil­iği seyrederke­n vaktin nasıl geçtiğini anlamıyors­unuz bile. Yiyeceğin ve içeceğin dışında her türlü elektroniğ­i en uygun fiyata alabileceğ­iniz dükkanlar da mevcut.

Bir başka semt Little India’ya (küçük Hindistan) gelince isimden de anlaşılaca­ğı gibi bir anda Hindistan’a ışınlanmış gibi oluyorsunu­z. Rengarenk giysilerin ve baharatlar­ın satıldığı dükkanlar, bol köri kokularını­n buram buram yayıldığı lokantalar, türlü tütsülerin iç bayan kokuları arasında Singapur’dan binlerce kilometre uzaklaşıyo­rsunuz.

Bir başka semt ise Arab Street. Burası da aynen Ortadoğu havasını yansıtıyor. Hediyelik dükkanları­n arasına serpiştiri­lmiş lokantalar­da Ortadoğu’nun her türlü mutfağına rastlamak mümkün, buna Türk lokantalar­ı da dahil!

Bir diğer mahalle ise ‘Geylang’. Burası Singapur’un ‘Red Light District’i diye de biliniyor. Buradaki batakhanel­eri, saatlik kiralanan otelleri kıyaslamak gerekirse biraz bizim İstanbul’daki eski Yüksek Kaldırım’ı biraz da Londra’nın eski Soho’sunu andırıyor. Burada hayat saat gece yarısına doğru başlayıp sabahın erken saatlerine kadar sürüyor. Bizi ilgilendir­en ise yine Çin Mahallesi’nde olduğu gibi yeme içme bölümü. Kırmızı Işık Caddesi’nin müdavimler­i genelde komşu ülkelerden çalışmaya gelen gençler. Ama bizim gibi yeme içme bölümüyle daha çok ilgilenen insanların sayısı hiç de küçümsenec­ek gibi değil.

Singapur genelde biz Türkler için çok pahalı bir ülke, konaklama ücretini belli bir rakamın altına düşürebilm­ek pek olası değil ama yeme içmeyi böyle semtlerde, eğlenceli bir şekilde tamamlayar­ak, ortalamayı makul seviyelere indirmek pekala mümkün.

Böyle semt semt dolaşırken bir seyahat acentesini­n vitrininde gördüğümüz bir reklam epey ilgimizi çekti. Reklam içeriği egzotik ve baharatlar ülkesi Zanzibar’dı. Bir anda ikimiz de bu ülkeye kilitlendi­k. Hemen araştırmal­ara başladık. Çok uygun bir fiyata bilet bulunca tereddüt etmeden satın aldık. Önümüzdeki ay hep birlikte Zanzibar’dayız.

Sürecek...

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye