Doğuş rüzgârı onlardan yana
Rüzgârın Çocukları projesiyle Doğuş Grubu’nun gücünü arkasına alan olimpik milli yelkencilerimiz bugüne dek elde edemedikleri fırsatlara sahip oluyor. Ferit Şahenk’in Wally’si Nahita’da antrenman yapma şansı bulan genç sporcular bu deneyimlerini Naviga’ya
Türkiye Yelken Federasyonu ve Doğuş Grubu işbirliğiyle olimpiyatlara hazırlanan milli yelkencilerimize destek olmayı amaçlayan Rüzgârın Çocukları projesi 2016 yılında hayata geçti. Bu proje sayesinde gerçek birer profesyonele dönüşen milli sporcularımız, Türk yelken tarihinde belki de ilk kez tıpkı yabancı rakipleri gibi tüm enerjilerini sadece olimpik derece hedefine harcıyor. Nitekim yelkencilerimizin yurt dışındaki yarışlarda peş peşe elde ettiği dereceler projenin başarısını da ortaya koydu.
Olimpik milli yelkencilerimizi geçen aylarda bir sürpriz daha bekliyordu. Genç sporculara, yelkene olan sevdasıyla bildiğimiz Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk’in güzeller güzeli teknesi Nahita (Wally 80) ile antrenman yapma fırsatı sunuldu. Ve hiç kuşkusuz bu deneyim sporcularımızın ufkunu bir değil, birkaç adım birden ileriye götürdü. Genç yelkencilerimizin deneyimlerini ilerleyen satırlarda kendi ağızlarından aktaracağız. Ancak önce Doğuş Grubu’nun bu projeyle ilgili düşüncelerini öğrenelim.
Doğuş Grubu’ndan yapılan açıklamada, Rüzgârın Çocukları projesiyle hedefin, Türkiye’ye olimpik madalyayı getirmek olduğu belirtildi. Denizcilik, grubun en önemli yatırım araçlarından biri olduğu için sporcularımızın da bu alanda alacakları derecelere çok önem verdikleri belirtilen açıklamaya şöyle devam edildi:
“Bu sebeplerle geçen sene Türk
yelkenciliğine desteğimizi biraz daha genişleterek, Türk yelkenciliğinin önemli başarılarında imzası olan Fenerbahçe Spor Kulübü ile uzun soluklu bir anlaşmaya imza attık. Fenerbahçe Yelken Şubesi anlaşmamızla birlikte Fenerbahçe Doğuş Yelken Şubesi olarak faaliyetlerine devam ediyor. Burada amacımız, olimpiyat oyunlarına hazırlanan olimpik sporcularımızı desteklemenin yanı sıra başarının sürdürülebilir olması amacıyla dünya standartlarında bir altyapı organizasyonunun kurulmasını sağlamak, bu alanda örnek kurumsal yapı oluşturabilmek ve yelken sporunda ülkemizi güçlü bir isim haline getirmek.”
Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk de bir yelken tutkunu. Başarılı işadamı sadece gezmiyor teknesi Nahita’yla, dünyanın en prestijli yarışlarına da katılıyor. Ferit Şahenk ve ekibi, Wally sınıfında yarışan Nahita ile üç yıl gibi kısa bir sürede birçok başarıya imza attı. Nahita, 2017 yılında İspanya Yelken Federasyonu tarafından düzenlenen Palma Vella yarışında Wally ve Wally 80 sınıflarında birinci, YCCS (Yacht Club Costa Smeralda) ve Boat International Media tarafından düzenlenen Loro Piana Superyacht Regatta’da da Gino Bossi Kupası’nın kazananı oldu. Nahita’nın ekibinde 2016 Rio Yaz Olimpiyatları’nda Doğuş Grubu ve D-marin sponsorluğunda yarışarak altın madalya kazanan Hırvat 470 sporcuları Sime Fantela ve Igor Marenic de taktisyen olarak yer aldı.
Genç yelkencilere Nahita’da deneyim fırsatı projesinin de, Igor Marenic ve Sime Fantela ile başarılı sonuçlar veren işbirliğini Fenerbahçe Doğuş Yelken’e taşıma fikri doğrultusunda ortaya çıktığı belirtildi. Proje çerçevesinde yedi sporcu Nahita’da, farklı zamanlarda, Fantela ve Marenic ile birlikte antrenman yaptı.
Ateş ve Deniz Çınar (470)
Nahita’da antrenman yapma teklifi gelince çok heyecanlandık. Dünyada Wally sınıfında yarışan çok fazla yelkenci yok. Bu şansı elde etmiş olmak çok heyecan vericiydi bizim için. Ayrıca olimpiyat ve multi dünya şampiyonu Hırvat antrenman partnerlerimizle birlikte ilk defa aynı teknede yelken yapacak olmak da bizim için heyecan vericiydi.
Mayıs 2017’de Porto Cervo’da yapılan yarış öncesindeki antrenmanlara katıldık. Tekne büyük olsa da sanki 470’lerle antrenman yapıyormuş gibi hareketli ve yorucu oldu. Bir start hattı atılıyor ve sürekli start alıp orsa-pupa gidiliyor ve bol manevralı oluyor.
Biz ekip olarak yarışmaya alışkınız ancak burada ekip 19 kişi olunca farklı dinamikler ve farklı bir iletişim sistemi oluyor. Teknede birkaç farklı kişi söz sahibi ancak son kararı veren taktisyen oluyor. Ancak karar verirken navigatör ve trimmer’lardan mutlaka bilgi alıp ona göre dümenciyi yönlendiriyor. Yani aslına bakılırsa bizim 470’te yaşadıklarımızı
ağır çekimde yeniden yaşamak gibiydi.
O seviyede yelken yapabilmek için genelde ya tekne sahibini tanımanız ya da en az bir olimpiyat ya da dünya şampiyonluğu madalyası sahibi olmanız gerekli. Biz şimdilik tekne sahibi kontenjanından yararlandık ancak ileriki hedeflerimizde artık o seviyede (Wally Class) yarışmak da var.
Doğuş Grubu’nun desteği ile ihtiyacımız olan her imkana sahip olduk. Bizim hayallerimizi paylaşan ve madalya isteyen bir sponsor olması ve bunu için de gerçekten çaba göstermeleri çok mutluluk verici. En önemlisi de kazanılacak başarıların devamlı olmasını sağlamak için sadece olimpik sınıflara değil, bütün sınıflara destek veriyor olmaları ve altyapıya önem vermeleri.
Alp Rodopman (Laser Standart)
Denizi, tekneleri ve yarışmayı çok sevdiğim için çok mutlu oldum ve heyecanlandım. Wally benim tasarım olarak çok beğendiğim, çok güzel bir tekne. Ayrıca olimpiyat şampiyonu ve defalarca dünya şampiyona olmuş Sime Fantela ve Igor Marenic ile aynı teknede ve ekipte olma şansı da heyecanımı bir kat daha artırdı.
Biz Çağla Dönertaş ile birlikte Porto Cervo ayağının antrenmanlarına katıldık. Yarışta yoktuk ama startı ve yarışın önemli bir bölümünü yakından takip etme şansına sahip olduk. Hem tüm ekibin hem de Ferit Bey’in (Şahenk) bize yaklaşımı benim de onlarla beraber aynı duyguları ve heyecanı paylaşmama neden oldu.
Ben sekiz yaşından beri, 15 senedir tek kişilik teknede sporculuk hayatımı sürdürüyorum. Ama son dört senedir Boston Tufts Üniversitesi’nde öğrenim hayatımı sürdürmem ve Amerika’da üniversiteler arası yarışlarda aktif olarak yarışmam nedeni ile farklı teknelere de alışığım. Ancak tabii ki bu büyüklükte bir teknede, bu kadar kalabalık ve kariyerli bir ekip ile ilk kez beraber oldum. Çok değişik bir tecrübeydi.
Tüm ekibin birbirlerine davranışları ve bir bütün olarak hareket etmeleri beni çok etkiledi. Kalabalık bir ekipte yalnızca kendinizden değil takım arkadaşınızdan da sorumlusunuz. Tüm ekibin bu bilinç ile hareket etmesi ve ortak hedefe kilitlenebilmeleri çok önemli ve ben Ferit Bey’in ekibinin bunu çok iyi becerdiğini gördüm. Ekibin en kariyerli yelkencileri olan Sime ve Igor’un hem ekibe hem de bize yaklaşımlarını, alçak gönüllülüklerini, sporcu karakterlerini de gözlemlemek de benim için önemli bir deneyim ve tecrübeydi.
Doğuş Grubu’nun 2016 sonrası başlayan dört senelik sponsorluğu bütçemizin artması ve de kampanyamızın çok daha sağlıklı olarak yürütülmesi açısından önümüzü çok daha iyi görmemize neden oldu. Malte Philipp ve Kemal Muslubaş ile devam edebilme şansına sahip oldum. Ama tüm bunların dışında benim için bu desteğin farklı anlamları var. Ben eğitimimi yurt dışında sürdürürken olimpik yelkenciliğimi ve kampanyamı devam ettiriyorum. Hem sosyal hem de profesyonel hayatımda fedakarlıklar yapmadan bu düzeyde kalıp yarışabilmem mümkün değil. Doğuş Grubu’nun desteği ve güveni benim 2020 Tokyo Olimpiyatları için de tüm gücümle mücadele etmemi sağladı
diyebilirim. Laser standart filonun en kalabalık olduğu ve rekabetin en yoğun olduğu yelken sınıfı. 2016 Rio Olimpiyat Oyunları kampanyam esnasında çok ağır bir sakatlık yaşadım. Omuzum çıktı ve eleme yarışından hemen önce altı ay yelken yapamadım. Dolayısıyla bu destek, benim “Tamam mı devam mı?” anlamında kendimi sorguladığım bir anda tüm gücümle yarışmaya devam etmeme neden oldu. Önümüzdeki süreçte de kendimi daha da geliştirerek hem ülkemi hem de Fenerbahçe Doğuş Yelken’i çok iyi temsil edeceğime inanıyorum.
Beste Kaynakçı ve Simay Aslan (470)
Nahita’da bulunmak büyük bir şanstı ve çok mutlu olduk. Olimpiyat şampiyonlarının yarıştığı bir teknede yelken yapacağımız için çok heyecanlandık.
Les Voiles De Saint Tropez yarışı öncesi yapılan antrenmana katıldık. İki gün teknede bulunma şansımız oldu. Antrenman tempoları çok yoğun ve keyifliydi.
Kalabalık bir ekiple yelken yaparken iletişimin çok önemli olduğunu bir kez daha gördük. Ekip içi iletişim harikaydı.
Yelkencilikle ilgili çok farklı bir boyut gördük, bu konuda kafamızda birçok yeni düşünce oluştu. Ve en üst düzeydeki yelkencilerin o kadar kalabalık bir ekiple olan iletişimlerini görmek bize çok şey kattı diyebilirim.
Doğuş Grubu’nun desteğini arkamıza aldıktan sonra sportif hayatımızı tamamen değiştirdi. Olimpiyatlar her zaman gerçekleştirmek istediğimiz bir hayaldi. Doğuş Grubu’nun desteğiyle hedefimiz oldu ve bu sporu profesyonel bir şekilde yapmaya başladık. Bu sayede bizi hep destekleyen yöneticilerimiz, çok iyi antrenörler ve antrenman partnerleri ile çalışıyoruz.
Çağla Dönertaş (Laser radyal)
Wally sınıfındaki Nahita harika bir tekne. Büyüleyici bir güzelliği var. O gün gelsin diye çok sabırsızlanmıştım.
Ben Porto Cervo ayağına katıldım. Yarışlara girmedim ama startı ve orsanın belli bir bölümünü dışardan izledim. Startta tüm tekneler birbirine inanılmaz yakındı. O kadar büyük teknelerin bir arada bu kadar yakın start almalarını izlerken ben heyecandan yerimde duramadım açıkçası.
Ben bu zamana kadar hep tek kişilik teknede yarıştım ve tek her şeyi tek başıma yapmaya çok alışmışım. Başta büyük tekne bana çok karışık geldi. Sürekli konuşmak ve bir şeyleri birbirlerine çok hızlı aktarmak zorundalar. Ekip olmak ve birbirlerine anlayışlı davranmak durumundalar.
Sime Fantela takımın taktisyeni ve takımı çok iyi yönetiyor. Yarışa hazırlanışları, Sime’nin yarış konsantrasyonu, yarış içinde birbirleriyle olan iletişimlerini izleme şansımız oldu. Bunun yanında Sime ve Igor’la yelken üzerine konuşabilme şansı yakaladık. Olimpiyata hazırlık süreçlerinden, zorlandıkları noktalardan konuşabildik, kendi zorlandığımız yerlerle ilgili sorular sorabilme şansımız oldu.
Doğuş Grubu’nun desteği sayesinde dünyanın en iyi antrenörleriyle çalışma imkanımız oldu. Bir kampanyaya başlarken sporcu için en önemli şey plandır. Ve bu planı oluşturabilmek için ciddi bütçeler gerekir. Bize böyle bir imkan sunuldu ve sadece madalya almaya konsantre olmamız istendi. Böylelikle bizim uzun yıllardır hayalini kurduğumuz şey gerçekleşmiş oldu.
bilgisini harmanlayarak kendini dünyaya gösterdi.
Azuree yelkenlilerini, Euphoria lüks gezi tekneleri, onları da Sirena Yachts motoryatları izledi. Şimdiye kadar 250’nin üzerinde motoryat ve 90’ın üzerinde de yelkenli tekne üreten firma, aynı zamanda raylı sistemler, otomotiv, savunma sanayi ve iş makineleri sektörlerinde de kompozit ve paslanmaz parça üreterek faaliyet alanını genişletti.
Sizi tanıyabilir miyiz, bu sektörde çalışmaya nasıl başladınız?
Çok uluslu bir şirkette 20 yıl geçirdikten ve baş işletme görevlisi olarak Fiat Aviation’ın hisselerinin satışını başarıyla gerçekleştirdikten sonra Azimut Benetti Group’ta Ceo’luk görevini üstlenerek endüstriyel yaklaşımlar ve pazar kuramları geliştirmem için teklif aldım.
söyleyebilirsiniz?
Hissedar olarak Sirena Yachts’ın bir parçası olmak ayrıcalıklı bir durum ve olumlu yönde bir mücadele. Azimut’tan ayrıldıktan sonra yat piyasasına dönmem ve gelişen Türk firmasında ortak olmam istendi. Başarılı ve kazançlı bir geleceğin bizi beklediğini düşünüyoruz.
Kuruluşundan bu yana Sirena Marine nasıl bir gelişim gösterdi?
Sirena Yachts sektörün lider markalarından biri ile işbirliği yapan yeni bir üretici olarak başladı. Ardından 2010-11 sezonunda ilk bağımsız teknelerini üretti. Hatalarından dersler çıkararak ve son teknolojiye uyum sağlayarak üretim bandını proje hedeflerine uygun hale getirdi.
Avrupa’da, Türkiye’de inşa edilen yatlara karşı bir önyargı var mıydı? Bu görüşün değiştiğini düşünüyor musunuz?
2006’da Azimut Türkiye’de bir üreticiyle çalışacağını duyurduğunda marka temsilcilerinin gösterdiği tepkileri hatırlıyorum. On yılın ardından bakış açısının değiştiğini söyleyebilirim ancak önyargının tamamen kaybolmadığını da kabul etmek gerekir. Sirena Yachts günümüzde Türkiye’de seri üretim bakımından ender görülür