Tarzını Yarat!
CAPELLI Rib’ler isteğinize göre tasarlanır, renkler size özel seçilir, dilediğiniz zengin aksesuarlar ile donatılır ve teslim edilir. Dilerseniz kışlık bakımları yapılır ve sizin için muhafaza edilir. Detaylı ürün bilgileri için online mağazamızı ziyaret
Bizim Akyarlar’ın rüzgârı meşhurdur. Aklıma bu kez de, ‘yanımdaki tekne iyi bağlanmadığı için rüzgârın bindirmesi ile benim teknenin üzerine düşüp, halatları geriyor’ diye düşündüm. Biraz da sinirle “Ulan kerata” diye dışarıya fırladım.
Dışarısı zifiri karanlıktı ve insanlar kaçışıyorlardı… İlk olarak karaya bağlı olan halatlarımı (koltuk halatlarını) boşladım. Tekne rahatladı. Çatırtı kesildi. O zaman etrafıma bakma fırsatım oldu. Aman Allahım… Bizim sıradaki tüm teknelerin hemen hepsinin kıçı karaya oturduğu için yukarıda kalmış, burunları ise aşağıya bakıyordu… Karanlığa gözümü alıştırmaya çalışırken iki yanımdaki teknenin pervanelerinin suyun dışında olduğunu gördüm. Bizim teknenin kıçının durduğu yerde 1,10-1,20 metre derinlik vardır ve hızla 3-4 metreye iner. Kıçta sular tamamen çekilmiş ve dip açığa çıkmıştı…
Telefonla bizimkilerle konuştum. Bir sıkıntı olmadığını otomobile bindiklerini, orada bekleyeceklerini söylediler.
Telefonu kapatırken sular yeniden yükselmeye başladı. Öyle dalga gibi değil alttan bir musluk açılmış gibi limanın içine doluyordu. Benim teknede halatları boşladığım için bir sıkıntı yoktu.
Sular önce eski yerine geldi. Durmadı, yükselmeye devam etti… Önce rıhtım seviyesini buldu, durmadı yükselmeye devam etti. Bu sırada karşı mendireğin uç tarafından çatur çutur sesler gelmeye başladı. Orada kötü şeyler oluyordu. Karanlıkta baktığımda Maksimus teknesinin halatlarını kopartıp limanın ortasına kadar geldiğini gördüm. Sonradan pasarellasının (karaya çıkılan merdiven) parça parça olduğunu öğrenecektim.
Bu arada Maksimus’un kaptanı Hüseyin’in suya atlayarak denizin ortasına kadar gelen teknesine tırmandığını ve hemen motorunu çalıştırdığını gördüm. Kaptan duruma müdahale etmiş, teknesinin başka zarar görmesini önlemişti.
Dışarıya çıktım. Fakat sular yükselmeye devam ediyordu… Sular o kadar yükseldi ki insanlar merdivenlerden yukarıya doğru kaçışmaya başladılar. Rıhtımda durup bir şeyler yapmaya çalışanların su seviyesi artık dizlerine kadar geliyordu. Kaçışanların bir kısmı da benimle birlikte Kardeşler Lokantası’nın set üstündeki yerine çıktı.
Ve sonra sular geldiği gibi geriye gitmeye başladı. Artık merdivenlerden, rıhtımdan aşağıya minik şelaleler akıyordu.
Sular rıhtımın altına çekildiğinde rıhtıma indik. Yerde küçük sardalyalar, küçük balıklar, sarpalar sıçrayıp duruyordu…
Birkaç dakika sonra sular yeniden geldi. Sanki büyük bir dev derin bir nefesi içine çekiyor sonra da olanca gücüyle püskürtüyordu.
Ancak ikinci kez geldiğinde birincisinde olduğu kadar yükseğe çıkmadı. Gitti… Tekrar geldi… Yine gitti… Ve her seferinde daha az yükseldi, daha az çekildi…
Bu arada sarsıntılar devam edip duruyordu. Ama onlar da dalgalar gibi hep azalarak sürdüler. Sabahı pek çok dostla birlikte Kardeşler Lokantası’nda ettik. Ortalık aydınlandığında ilk gözümüze çarpan şey limanın hemen girişinin karşısındaki Orak Adası’nın tamamen şekil değiştirmiş olmasıydı. Allah’tan fenerin olduğu kısım değil ama hemen fenerin yanındaki kayalık çıkıntı tamamen yok olmuş, denize gömülmüştü…
Bu ada ve Kefaluka Oteli’nin bulunduğu yarımada bizim limanı direkt dalgalardan korumuştu. Bu nedenle Bitez’deki hatta hemen yanı başımızdaki Karaincir’deki kadar zarara uğramamıştık. Özellikle de limanın baş tarafındaki Sevgim, Maksimus ve pilotun teknesi Deniz zarar görmüşlerdi.
Maksimus
Maksimus’un genç kaptanı Hüseyin Delice teknesindeydi. Önce kayaların uğultusunu duydu, evler bile oynuyordu. 5-6 saniye sonra denizden büyük bir ışık yükseldi. Aynı anda da elektrikleri gitti. Deprem durulunca doğru eve koştu. Daha henüz eve varmıştı ki; arkadaşı Kadir, “Kanka, sular gelgit yapıyor” diye aradı. Gerisin geriye koşarak limana geldi. Karalıkta paçasına kadar gelen suların içinde teknesinin olduğu yere geldi. Tekne limanın ortasına gitmişti. Hemen Papalina teknesinin burnundan suya atladı, yüzerek önce teknesinin burnundaki bota, ardından da teknesine tırmandı. Pasarella dağılmış haldeydi. Motoru çalıştırdı, halatları kesip açığa doğru yol verdi… O sırada herkes birbirine yardıma koşuyordu.
Sevgim Deniz Noyan anlatıyor
Deprem sırasında misafirlikten eve yeni gelmiştik. İlk iş hastaneye giden babam ve eşim Özlem’le konuştum. Durumları iyiydi. Tekneye gitmemizi istediler. İstanbul depreminde teknede kalmış, artçılardan vs hiç rahatsız olmamıştık.
Arabayı Akyarlar’da park edip tekneye koştum. Dik merdivenlere indiğimde rıhtım tamamen sular altındaydı. Teknemiz her zaman durduğu yerden 90 derece farklı istikamete bakıyordu. Teknenin kıçındaki şişme botun bir usturmaça gibi sıkışıp katlandığını gördüm. Yürüyerek kendimi tekneye attım. Ancak teknenin anahtarları otomobilde kalmıştı. Bu arada botun 9,9 HP motorunun kırıldığını ve suya gitmekte olduğunu gördüm, eğilip bir iple