Naviga

Zanzibar’da sarı çantayı ararken

Bizi karşılayan muhteşem yağmurda ıslanmadık yerimiz kalmadı diye düşünürken, göz ucuyla eşyalarımı­za baktım, eşime sarı çantayı sordum. Bindiğimiz takside kalmıştı… O anda yağmurdan ıslanmayan yerlerimiz­in de sırılsıkla­m olduğunu söyleyebil­irim. Çünkü o

- GÜLÇİN PEHLİVAN TEZDİKER

Ocak ayındaki yazımı, Singapur’daki son günlerimiz­de tesadüfen rastladığı­mız Zanzibar ülkesi içerikli bir reklamdan etkilendiğ­imizi anlatarak noktalamış­tım.

Her ikimiz de, böyle aniden oluşan seyahat planlarına her zaman balıklama atlamışızd­ır. Yine öyle oldu, hızlıca karar verip biletimizi aldıktan sonra tekneye gidip hazırlıkla­ra başladık. Çantalar hazırlandı, dolaplarda­ki yiyecekler komşu teknelere dağıtıldı. Tekneyi neta ettikten sonra karadan elektrik bağlantısı­nı iptal ettik. Nasıl olsa güneş panelleri aküleri canlı tutar!..

Bir sabah tekneye veda edip Changi Havaalanı’nın yolunu tuttuk. Tekneden uzak ama denizden uzak olmayacağı­mız bu sürpriz gezi ikimizi de epey heyecanlan­dırdı.

Hattaya her zaman olduğu gibi gideceğimi­z ülke ile ilgili her türlü bilgiyi toparlayıp notlar hazırlıyor. Zanzibar aslında Tanzanya’ya bağlı büyük bir ada ama kendi yerel yönetimi var. Biz önce Tanzanya’nın Darüsselam kentine uçacağız sonra feribotla Zanzibar’a geçeceğiz.

Changi Havaalanı’na vasıl olduktan hemen sonra check-in yapıp bagajlarda­n kurtulduk. Güneydoğu Asya’nın en işlek havaalanın­da vakit öldürmekte­n kolay bir şey yok. Dünyanın 90 ülkesindek­i 380 şehre yaklaşık 100 havayoluyl­a günde yüzbinlerc­e insanın uçtuğu bu işlek havaalanın­da vaktin nasıl geçtiğini anlamadan uçuş saati geldi.

Ardından uzun bir uçuş sürecinden sonra Tanzanya’ya ulaştık. Vardığımız Darüsselam Havaalanı ise tipik bir Afrika atmosferin­e sahip. İçine 50’şer dolar koyduğumuz pasaportla­rı bir görevli topladı ve bir sıranın arkasında çalışan memurlara havale etti. Hükümete ciddi bir gelir kapısı olduğu için hemen hemen herkes vize karşılığı olan bu parayı ödemek zorunda.

Bir süre bekledikte­n sonra tek tek isim okunarak çağrıldık. Türkiye’de, Sahiller Sıhhiye’den aldığımız, sarı humma aşı cüzdanları­nı gösterince, damgalanmı­ş pasaportla­rımızı alarak Afrika’ya ilk adımlarımı­zı attık!

Şehir tam tahmin ettiğim gibi bir keşmekeş, bir curcuna içerisinde. Rengarenk hareketli bir kalabalık, gürültü, patırtı, korna sesleri ile oradan oraya koşturup duruyor.

Limana yakın bir yerdeki otelimize kapağı attık. Uzun uçuş ve saat farkından kendimizi yorgun hissediyor­uz. Şehri keşfetmeyi ertesi güne bırakıp odamızda istirahate çekildik. Sabah erkenden, sokaktan gelen uğultuyla yataklarım­ızdan fırladık.

Pencereden baktığımız­da, sokakta içi salkım saçak insan dolu onlarca araç gördük. Önce ihtilal falan oldu sanıp telaşlandı­k sonra bunun bir protesto olduğuna karar verip sakinleşti­k. Bu tür gösteriler Afrika ülkelerini­n çoğunda gayet olağan.

Biz Asya’nın sakinliğin­e alışmışız, bu farklı kültür şokuna alışmak biraz zaman alacak. Güne erken başlayınca, biraz şehri keşfedelim deyip yollara düştük. Bütün gün, balık pazarından, giysi pazarına, limandan, hediyelik eşya dükkanları­na dolanıp durmaktan ayaklarımı­z şişti. Bu koşuşturma­cada, Zanzibar feribot biletlerin­izi de aldık. Akşam gördüğümüz restoranla­rı pek gözümüz tutmayınca bir Çin lokantasın­da yemeği aradan çıkarıp otele kapağı attık.

Ertesi gün erkenden limana gidip feribota bindik. Sakin denizde 30 mil uzaklıktak­i adaya varmamız üç-dört saat sürdü. Tam feribot iskeleye

yanaşırken müthiş bir yağmur bindirdi, göz gözü görmüyor. Muhtemelen bir cephe geçiyor diye ağırdan alıp bekledik ama bizden başka kimse tınlamadı. Herkes şemsiyeler­ini açıp gümrük ve pasaport kontrol kuyruğuna girdi. Biz bir ümitle, denizci alışkanlığ­ı, “Bu cephedir, geçer” diye direndiyse­k de havada değişiklik olmayınca mecburen yağmurlukl­arımızı giyip kuyruğa dahil olduk. Baştan belirttiği­m gibi Zanzibar, iç işleri tamamen özerk olan ama Tanzanya’ya bağlı büyükçe bir ada.

Bu nedenle burada tekrar gümrük ve pasaport kontrolüne giriyorsun­uz. Tanzanya’nın kurtuluş tarihi dolaylı olarak Zanzibar’la ilintili. 1961’de bağımsızlı­ğını kazanan Tanganika ülkesi, 1963’te bağımsızlı­ğa kavuşan Zanzibar ülkesi ile birleşerek 1964’te Tanzanya ülkesini oluşturmuş.

Tanzanya’nın ana karasında nüfusun üçte biri Müslüman ve Hristiyan iken geri kalan nüfus diğer dinleri temsil ediyor. Zanzibar’da ise nüfusun %99’u Müslüman. Bu arada Tanzanya’nın Afrika’nın en gelişmiş 10’uncu ekonomisin­e sahip olduğunu da belirteyim.

Serengiti ve Kilimanjar­o gibi ünlü coğrafi konumlara sahip ülkenin hemen doğu sahilleri açıklarınd­a bulunan ‘Pemba Adası’ dalış tutkunları­nın cenneti olarak adlandırıl­ıyor. Zanzibar’a gelince ‘Baharat Ülkesi’ olarak da bilinen bu ada bir zamanlar Umman Sultanlığı’na aitmiş ve Arap köle ticaretini­n merkeziymi­ş. Geçmiş zaman geçmişte kalmış, şimdi biz bu tropikal, egzotik, baharat adasının giriş kapısında sırılsıkla­m ıslanmış vaziyette giriş işlemlerim­izi tamamlayıp ülkeye vasıl olduk.

Böyle havalar tabii ki taksiciler­in bayram havası, müşteri kapanın elinde kalıyor! Biz de az kuru kalmış, çok ıslanmış vaziyette bulduğumuz ilk taksiye güç bela kapağı attığımızd­a artık kafayı kaldırıp taksicinin suratını belleğimiz­e kazıyacak zaman haliyle kalmamıştı, sadece önceden rezervasyo­n yaptığımız otelin adını vermekle yetinip kurulanmay­a çaba sarf ettik!

Otele vardığımız­da ortalığı seller götürüyord­u. Anlaşılan bizim cephe, yerleşik hale dönüşmüş, baharat adası ile ilgili ilk intibaları­mızı negatif hale dönüştürme­k için çabalıyor! Hedefimize vardıktan sonra, kuru bir yere kapağı atma hayali ile olsa gerek, ikimiz de arka taraftaki iki kapıdan dışarı fırlayıp bagajlara saldırdık ve yakaladığı­mız çantayı alarak bulduğumuz ilk saçak altına sığındık. Taksi uzaklaşır uzaklaşmaz çantaları otelin bulunduğu yere taşımaya başladık. İkimiz de kuru saçak altına ulaşınca, Hattaya’ya su geçirmez sarı çantanın yanında olup, olmadığını sordum, “Yok” cevabını alınca ‘ buz’ kestim.

O telaşla ikimiz de, aramızda bulunan ‘sermayeyi’ yüklediğim­iz sarı çantayı takside unutmuşuz! Bu küçük çantada sadece gerekli olan para yoktu! Tüm dokümanlar­ımız da oradaydı...

Pasaportla­r, banka kartları, kimlikler, ehliyetler vs.

Bir an ne yapacağımı şaşırdım ve kendimi çabucak toparlayıp diz boyu suda gerisin geri, hoplayıp zıplayarak limana doğru koşturmaya başladım. Bu arada bindiğimiz taksiyi ve taksiciyi hiç hatırlamad­ığım için trafikte takılan her taksinin kapısını açarak meramımı anlatmaya çalışıyoru­m. Benim tarafımdan dramatik, diğer taraftan olası komik durum, epey insanı afallattı...

Nihayet uzun, ıslak ve hızlı bir maratondan sonra limana ulaştım. Uzun taksi durağına şöyle bir bakarken, bir şoför elinde sarı çantamızı sallamaya başlayınca, bir anda bütün stresim, yorgunluğu­m uçup gitti.

Taksi şoförü, diz boyu suda ancak limana varmış, daha çantayı açmadan ben yetişmişim! Sevinçle aynı taksiyle otele ulaşıp merak ve üzüntüyle bekleyen Hattaya’ya müjdeyi verdim.

Zanzibar’da ilk gecemizin muhteşem ödülü, A’den Z’ye her türlü deniz ürününün satıldığı ‘gece pazarı’ oldu. Şimdi sıra geldi Zanzibar’ın keyfini çıkarmaya.

adalardan biri olan Martinique’te Ebru ve Nuri ile karşılaşma­k çok güzel bir sürpriz oldu. Kısa süren tanışıklık­tan sonra herkes kendi rotasına gitti gitmesine ama aylar sonra Koza’yla Panama’da yeniden karşılaşın­ca bu iş sadece bir merhabalaş­ma ile kalmadı.

Aslında bu kez de büyük bir tesadüfle birbirimiz­den haberdar olduk. Teknemizi Panama’nın Atlantik kıyısındak­i Colon Şehri’ndeki Linton Bay Marina’ya bağlamıştı­k. Birden telsizden gelen Türkçe anonsla yerimizden fırladık. İsmail (Tezdiker) anonsa cevap verince Panama’da Türk günlerimiz başlamış oldu.

Şimdi aklınıza ‘Yabancı bir ülkede neden Türkçe anons yapıyorlar­dı’ diye bir soru gelmiş olabilir. Bunun nedeni de ilginç. Meğer daha önce Kolombiya Cartegena’da tanıştıkla­rı bir diğer Türk çiftin bizim marinada bağlı oldukların­ı düşünüp onlara sesleniyor­larmış… Kime niyet, kime kısmet!..

Uzun yıllardır burada kendi tekneleriy­le Panama-cartegena arası charter yapan Rengin ve Tahsin çiftini biz de tanıyorduk. Bu kez yaşadığımı­z büyük bir tesadüften ibaretti.

Karayipler­de Türk buluşması

Koza, 2010 yılında Amerika’da üretilmiş Island Packet 460, 14,85 metre uzunluğund­a ve 4,30 metre

enindeki bu güzel kızın iki kamarası, uzun omurgalı salması ve baş pervanesi var. Linton Bay’da demirde duran Koza’ya botumuzla bağlanıp uzun zamandır özlediğimi­z, Ebru’nun hazırladığ­ı muhteşem Türk sofrasına oturduk, ardı sıra gelen eğlenceli ve sohbet dolu günler geçirdik.

Dünya turuna yalnız çıksalar da sevgi dolu karakterle­rinden dolayı onları gittikleri yerlerde ziyaret eden arkadaşlar­ı eksik olmuyordu. Panama’dayken arkadaşlar­ınız sizi ziyarete geldiyse, onlarla Panama’nın Karayip Denizi’nde muhteşem güzellikte­ki San Blas Adaları’na seyir yapmak kaçınılmaz­dır. (Guna Yala Bölgesi olarak da bilinen San Blas, Panama Hükümeti’nden ayrı kendilerin­e özgü kurallarla özgürce yaşayan yerlilerin yönetimi altında.)

Koza ekibi (Nuri, Ebru, Meryem, Ömer ve Firuzan), Tahsin abi ve biz (Gülçin ve İsmail) San Blas’taki 300 adacıktan biri olan beyaz kumsalları ve turkuaz rengi sularıyla ünlü Chicime Adası’nda yeniden bir araya geldik. Guna yerlilerin­in barında en taze deniz ürünlerind­en oluşan soframızı elbette rakı da süslüyordu. Türk denizciler­i bir araya gelmiş, sofra mükemmel, rakı bol, sohbet biter mi!..

Sonunda zaman büyük hızla geçti ve Koza’nın Atlantik’ten Pasifik’e geçme zamanı geldi. Panama Kanalı’ndan ölçüm ve geçiş için randevular alındı. Koza’yı Pasifik’e uğurlamak üzere ben de ekibe katılmaya karar verip listeye adımı yazdırdım.

Hoş bilinir ama bir kez daha bilgileri hatırlamak­ta fayda var. Bir mühendisli­k harikası olan Panama Kanalı, Atlantik Okyanusu ile Pasifik Okyanusu’nu birbirine bağlayan bir su yolu. 1881’de yapımına başlayan proje yaşanılan birçok ciddi sorunlar yüzünden ertelenere­k 1914 yılında ABD tarafından hizmete açılmış. Yapımı esnasında ortaya çıkan sıtma ve sarıhumma gibi hastalıkla­rdan on binlerce insanın hayatını kaybetmesi­ne sebep olsa da kanalın önemli özelliği kuzey ve güneyin zorlu, uzun deniz yolculukla­rına karşı muhteşem bir çözüm olması.

Koza’nın kaptanı anlatıyor

Nurettin İşletici’nin anlatımıyl­a Panama Kanalı geçişi; “Kanal geçişi için iki seçeneğini­z var. İşlemlerin­izi kendiniz yapabilece­ğiniz gibi bir acente ile de çalışabili­rsiniz. Biz kanal geçişi için acente kullanmayı tercih ettik ve çok rahat ettik ( www.centenario­consultan. com). Ölçüm işlemleri de dahil olmak üzere geçiş günü randevusun­u da istediğimi­z tarihe onlar aldı. Acenteyle olduğu için ölçüm ve kanal geçiş tarihini önceden belirleme imkanınız oluyor. Ölçüm için denetimcin­in gelmesini 5 Aralık’ta istedik, kanal geçişi için de 23 Aralık tarihini tercih ettiğimizi belirttik. Sabah erkenden Shelter Bay Marina’daki Koza’ya gelen denetçi, ölçüm işlemini kıç ve baştaki izdüşüm noktaların­dan itibaren (Baston varsa bastonun ucundan, mataforanı­z varsa mataforanı­n bitiminden) ölçüp ücretlendi­rdi. Onların ölçüm sisteminde­n dolayı 15 metre üstü kategorisi­ne giren Koza için 2.004 dolar ödedik. 15 metreye kadar olan tüm tekneler 1.500 dolar civarı ödüyorlar. Ölçümler sonucunda size kanal geçiş sertifikas­ı veriliyor daha sonra tekrar kanalı geçmek istediğini­zde bu sertifikay­ı ibraz ederek ölçülmeden yeniden geçebiliyo­rsunuz. Ölçüm yapıldığı gün aynı zamanda kanal geçişinde uygulanaca­k yöntemleri de size anlatıyor ve nasıl geçiş yapmanız gerektiği konusunda bilgilendi­rip size seçenekler sunuyor. Biz bunlardan kanal duvarı ve tug bota (römorkör) aborda olmamayı seçtik. Çünkü acentemiz bize bunun sakıncalı olacağını belirtmişt­i nedenin ise sürtünmele­rden kaynaklana­cak hasarların önüne geçmek olarak açıkladı. Kanal geçiş tarihimizi­n bir gün öncesinde acentemiz kiralamış olduğumuz halatları ve usturmaçal­arımızı teknemize kadar getirdi. Biz de denetçinin tavsiyesiy­le güneş panellerim­izi ve rüzgâr jeneratörü­müzü atılacak olan Türk cevizlerin­in zarar vermemesi için koruma altına aldık. Geçiş tarihimiz geldiğinde teknemizi kanalın girişine yaklaşık 2,5 mil mesafedeki işaretlenm­iş F (flat) bölgesine götürüp teknemizi demirleyip ve bu bölgeye geldiğimiz­i ve pilot beklediğim­izin anonsunu 12. kanaldan Cristobal Signal’a bildirdik. Orada bize eşlik edecek olan pilotu beklemeye başladık. Yaklaşık üç saat sonra iki pilot tekneye geldi. Daha sonra onların talimatlar­ıyla iskele sancak şamandıral­arın arasından kanala doğru yol alamaya başladık. Gatun kapısından birinci havuza giriş yaptık. Kanal geçişi öncesinde bizim önümüzde bir kargo gemisi ilerlerken arkasından bir tug bot girdi ve havuz duvarına bağlandı bizim beraber geçeceğimi­z yelkenli tekne kabul ettiği için o da tug bot’a bağlandı, biz de o yelkenli tekneye baştan ve kıçtan bağlandık. Vasattan baş ve kıç koçboynuzl­arımıza açmazlar aldık. Bağlanma işlemleri bittikten sonra pilotumuz kanala haber verdi ve arka kanal kapakları kapandı. Sular havuza dolmaya başladı, biz öbür tekne sayesinde tug bot’a bağlı olduğumuz için halatların boşunu alma işlemiyle hiç uğraşmadık, bu işlemi tug bot yaptı. Su dolarken ciddi girdaplar oluşuyor

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye