Havuzluk sohbetleri
Naviga mürettebatı bu kez tasarımcısından, tersanesine, marangozundan boyacısına kadar tamamen Türk yapımı bir yatla seyre çıktı. Ancak ilk kez seyir yazısının içinde uygulamalı bir mutfak sınavı da vardı. Özetlersek gezi de, yemekler de şahaneydi…
Yazı bahane ziyafet şahane
Bu kez farklı bir deneme seyri için Bodrum’a gittim. Orada Meriç Köyatası ile buluşup Su Marine’nin Laniakea adlı teknesi ile seyre çıktık. Bu seyrin diğer test seyirlerinden önemli bir farkı vardı. Sevgili dostum Meriç Köyatası teknenin mutfağını kullanarak özel bir menü hazırlayacak ve bu sayede başta mutfak olmak üzere yatın normal yaşamını da test etme imkanı bulacaktık.
Ülkemizin en başarılı tersanelerinden Su Marine’nin çalışmalarını beğeniyle izliyordum. İlk kez onun ürettiği bir yatla denize çıkacaktım. Firmanın ortaklarından değerli dostumuz Göksen Körezlioğlu da bizimle birlikte olacaktı…
Yemek ve mutfak kısmını Meriç Köyatası kaleme alacağı için ben işin o kısmına hiç girmeyeceğim. Ancak hiçbir etki altında kalmadan gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki Meriç, deniz ürünlerinde dünyanın benim diyen tüm şefleri ile başa baş güreşir…
Bir İspanyollar paella yapsın, bir de Meriç deniz ürünlü pilavını, bakalım kimin yaptığı daha mükemmel…
Laniakea denize iner inmez, hatta pek
çok yerinde son rötuşlar devam ederken Naviga ekibi tekneyi gezmiş ve bunu Ağustos 2017 sayımızda ‘Cennetin Diğer Adı’ başlığı ile haber yapmıştı. O nedenle tekneyle ilgili geniş bilgi kısmını sadece hatırlatmak için kısa notlarla geçeceğim.
Laniakea günümüzün başarılı yat tasarımcılarından biri olan, dostumuz Tanju Kalaycıoğlu’nun hazırladığı bir proje… Gövde çelik, üst bina ahşap… Burada ben bir not ekleyeyim. (İki parça halinde hazırlandığı için bunların milimi milimine üst üste gelip oturması büyük ustalık ister.)
Teknenin kaptanı Hakan Karakaplan, deniz camiasının tanınmış ailelerinden birine mensup. Ayrıca dayısı (Nur içinde yatsın rahmetli) Tufan Aksoy, birlikte çalıştığım ve sevdiğim bir dostumdu.
Seyir sırasında hep köprü üzerindeydim. Hakan Kaptan, limandan çıkarken de ayrılırken de en ufak bir yardıma gerek duymadan koca tekneyi son derece sakin ve kendinden emin hareketlerle bir beybaba tavrıyla kullandı, kutluyorum… (Bilmeyen dostlarımız için; beybaba mürettebatın süvari için kullandığı sıfattır.)
Laniakea ile bağlı olduğu Yalıkavak Marina’dan açık denize çıktık. Kiremit Adası’nın etrafını dolaşıp, bir koyda demirledik. Hava 13-14 knot esiyordu. Yan denizlerde nasıl davrandığını görmek için stabilizatörleri de kapattık. Pek fazla bir değişiklik olmadı. Elbette asıl fark daha büyük denizlerde ortaya çıkacaktır. Ama o zaman bile stabilizatörler çalıştırıldığında sallantı olacağını sanmıyorum.
Bugüne kadar büyük gemilerle pek çok yolculuk yaptım. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Laniakea ile seyir esnasında gemi konforunu hissediyorsunuz. Motorlar çalıştırıldığında köprü üstündeydim. Öylesine güzel bir izolasyon var ki çalıştığını ancak hassas bir kulak fark edebilir.
Ortalama seyir hızı için 8-9 knot’lık bir sürat, hız meraklılarını tatmin etmeyebilir. Ama şunu vurgulamam lazım 8 knot civarında seyrederken makine başına saatte 30 litre yakıt harcanırken 1 mil artırdığınızda bu bir anda iki katına, biraz daha gaz verdiğinizde ise katlanarak 120 litreye kadar ulaşabiliyor.
Yatın 30 tonluk yakıt deposu var. Saatte 30+30 litre sarfiyat ile menzilin okyanus geçecek kadar uzayabildiğini düşündüğünüzde 8 knot’lık seyir sürati insana çok makul geliyor.
Tekneyi Meriç de ben de kullandık. Harikaydı. Dümen sadece yaklaşık 35 derece çevirdiğinizde turunu tamamlamış oluyordu. (Bizim dümen simitleri ise yaklaşık iki buçuk tur döndüğünde alabandaya ulaşır.) O nedenle ilk başlarda kafayı sabit tutana kadar Laniakea’ya epeyi bir sancak-iskele yaptırdık!..
Tasarımcı Türk, inşaiyeci Türk, sahibi Türk… Laniakea’nın tamamında bizim alın terimiz, ustalığımız, zevkimiz var. Üstelik benzeri yabancı ünlü markalardan yüzde 35-40 daha hesaplı…
Bu mükemmel örnek ortada dururken, hâlâ gözleri dışarıda olanlara bir şey diyemeyeceğim…
Bir ufak saptamamı daha ekleyeyim: Teknenin her yerinde mükemmel işçilik vardı. Bunların yanı sıra son derece zevkli, ortamla uyumlu, muhteşem aksesuarlar da gördüm. Dayanamadım Hakan Kaptan’a sordum. “Bizim patronların seçimi” dedi. İsimlerini yazmaya izin almadığım için buradan iki kız kardeş hanımefendiyi tebrik ediyorum.
Meriç Köyatası yazıyor Sonsuz cennette cennetten bir gün…
Su Tersanesi’nin ortaklarından Göksen Körezlioğlu, yaklaşık bir yıl kadar önce, inşa ettikleri Laniakea teknesini gezmem için davet etmişti. Ancak bir türlü fırsat bulup da bu davete cevap veremedim.
Geçen sayıda yazmıştım. Mayıs ayının ilk günlerinde Alaçatı’da düzenlenen Tasting Alaçatı etkinliklerinde ‘Denizden ve Topraktan Ege Üçlemesi’ temalı yemek pişirmiştim. Bu yemeğe sevgili Göksen’i de davet etmiştim. Kırmadı geldi. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla yemekleri beğenmişti. “Aynı yemekleri önümüzdeki ay biz bize Laniakea’da yapalım. Hem de Turgay Noyan ve sen, tekneyi gezmiş olursunuz, tekne ile bir deneme seyrine çıkarız” deyince, bir yıldır ertelediğimiz seyri gerçekleştirmiş olduk.
Teknenin seyri ile ilgili bilgileri Turgay Noyan aktaracak. Ben seyrin önemli bir kısmında mutfakta yemek yaptım. Size biraz yemeklerden, biraz da teknenin kaptanından söz etmek isterim. Gerçi hava çok sert değildi ama Yalıkavak’tan dışarı çıktık. Öğleden sonra Ege’nin özellikle de Yalıkavak’ın kaldırdığı dalgaları içeride mutfakta hiç hissetmedim desem, abartmış olmam. Bir ara köprü üstüne çıktım. Tekneyi yan dalgalara aldım, stabilitesi mükemmeldi.
Size biraz yemeklerden, biraz da teknenin kaptanından söz etmek isterim. Çok güzel bir trawler olan Laniakea ile seyre çıkmak keyifli olduğu kadar benim için de gurur vericiydi. Tekne, sevgili dostum Göksen Körezlioğlu’nun ortağı olduğu Su Tersanesi’nde inşa edildi. Tasarımcısı uluslararası alanda çok sayıda ödül alan sevgili dostum Osman Tanju Kalaycıoğlu… Bu kadar güzel bir teknede iki dostumun imzası olması ve ayrıca teknenin kaptanlığını, çocuk yıllarımdan beri Karşıyaka’dan bir arkadaşımın oğlunun yapması elbette benim için gurur verici oldu. Teknenin kaptanı Hakan Karakaplan, benim de üyesi olduğum Karşıyaka Spor Kulubü Yelken Şubesi’nden yetişme. Babası ile çocukluk yıllarından arkadaşız. Dayısı rahmetli Tufan Aksoy ile Hürriyet gazetesinde uzun yıllar birlikte çalıştık. Hürriyet’in Hürriyet olduğu yıllarda gazetenin birinci sayfasını Tufan Aksoy çizerdi.
Bu güzel teknede seyir esnasında yemek pişirmek de benim için epey keyifli oldu. Hazırlayacağım menü için Göksen Körezlioğlu Urla’dan gelirken özel olarak Urla enginarı ve arapsaçı otu getirdi.
Yemeklerin tarifleri, benim üçüncü baskısını yapan Denizde Yaşamak kitabında mevcut. Sadece hazırladığım yemeklerin isimlerini ve fotoğraflarını paylaşıyorum. Bu kez 25 ile 100 kişi arasında değişen gruplara değil de beş kişiye pişirdiğim için lezzet de elbette daha üst seviyede oldu. Başlangıç tabağı, her zamanki gibi Rahmetli Sadun Boro’dan öğrendiğim ahtapot salata… Sonrasında, benim geliştirdiğim üç yemek; enginar beğendi üzerinde karides sote, üç değişik suyla pişirilen deniz ürünlü pilav ve balık stok suyunda arapsaçlı levrek pişirip servis ettim. Tatlı olarak da, gastronomi dehası büyük şef, dostum Vedat Başaran’dan öğrendiğim, bundan 3 bin yıl kadar önce Ege’de antik İyon kentlerinde yapılan unsuz, şekersiz tatlı incir uyuşturması hazırladım.
Yemeklerin tadına bakan ekip teknenin adı Laniakea’ya atıfta bulunarak, sonsuz cennette bir lezzet günü yaşadıklarını söyleyince benim mutfaktaki tüm yorgunluğum da uçup gitti…