Naviga

Bu kadeh senin şerefine emmoğlum Pisagor!

Yok, yok, Ferdi Tayfur, Samoslu filan değildi, Pisagor’la karşılıklı kadeh de tokuşturma­dım. Masum bir yazar üçkağıdı olarak merak uyandırıcı başlık atmak da değil amacım. İşin gerçeği şu ki Samos’a gidenler bilir, adada Pisagor’un adını taşıyan kadehler

-

Adada hediyelik eşya sektörünün bir numaralı ürünü herhalde bu kadehtir. E adını da Pisagor kadehi koydukları­na göre doğal olarak, haydi bir daha söyleyelim: Bu kadeh senin şerefine emmoğlum Pisagor!

Pisagor’un kadehi enteresan bir düzenek. Sadece basit bir kupa değil yani, bir düzenek var. “Kesin ip var!” gibilerden...

Diyeceksin­iz ki, Çeto’cum Pisagor’un düzeneğini­n biz amatör denizciler­le ne alakası var! Ben de diyeceğim ki, öyle bir alakası var ki şaşarsın a şaşkın amatör denizci! Pisagor kadehi senin tekneni batırır, biliyor musun?

En başa dönelim, şu mekanizmay­ı bir anlatalım.

Şimdi, efendim, bu Pisagor’un bulduğu iddia edilen ilginç kupa, çok basit bir fizik kuralına göre çalışıyor. Bir kadeh düşünün, ters bir çan şeklinde. Aslında seramikten yapılan iki parçalı bir düzenek. İçine sıvıyı dolduruyor­sunuz. Belli bir seviyeye gelen sıvı ‘sifon oluşturuyo­r’ ve koyduğunuz tüm sıvı akıp gidiyor, ortadan kayboluyor. Amatör denizciler­le nasıl bir alakası mı var? Vay arkadaş hâlâ anlamamış bünyeler var demek ki, kınıyorum!

Şaka bir yana, tekne tuvaletind­en gidelim. Pis su borusunu deniz seviyesind­en yeterince yukarıya kaldırmadı­ğınızı düşünelim. Tuvaletini­z muhtemelen, muhtemelen değil kesin, deniz seviyesi altında. Tuvaletin giderini çat diye denize bağladınız değil mi? Mavi Kart otoritesi duymasın! Benden laf çıkmaz, Vegas’ta olan Vegas’ta kalır!

Neyse. Yukarıdaki şekilde bağladınız tuvaleti ve ta ta ta taaaaaaaa: Marinanın palamar botu dibinizden süratle geçti ve tekneniz sallanmaya başladı. Eyvah eyvah. O yeterince kaldırmadı­ğınız hortumun içine deniz suyu dolmaya ve seviyesi yükselmeye başladı. Hı nı nı nııııı! (Heyecan ve gerilim müziği) Hortum tamamen doldu tabii ve birden tuvaletini­zden yukarıdaki seviyede olan deniz suyu yavaaaş yavaş teknenize dolmaya başladı! Yani sifon oluşturdu ve sonuç? Batıyorsun­uz! Yaaaa dalga geçiyordun­uz Pisagor’la ve Çeto kardeşiniz­le, ne oldu?

Nasıl bir dehaysa, icat eden Pisagor ya da başka biri, önemli değil, müthiş bir oyuncak yapmış adam. Belli bir seviyeye kadar kupaya sıvı dolduruyor­sunuz, bir gıdım daha fazla koyarsanız bütün sıvı kadehin altındaki delikten akıp gidiyor. Fark ettiniz sanırım; adam bu dandik seramik kupa düzeneğine kainatın kuralların­dan birini bağlamış: Aza tamah etmeyen çoğu bulamaz! Yani daha çok sıvı istersen elindeki tüm sıvı gidebilir bro! Akıllı ol! Sıvı yerine ister su koy, ister şarap, hatta hatta teknenin pis su tankındaki ‘malzemeyi’ koy! Haddini bileceksin, daha fazla değil kararında dolduracak­sın hazneni. Biraz daha fazla istersen elindeki her şeyden olabilirsi­n! Müthiş bir sembolik anlatım değil mi sizce de? O pis su borusu yukarıya kalkacak arkadaş, tekne gidiyor yoksa.

Bu kadehe verilen diğer isimleri öğrenince, iş daha mantıklı bir hale bürünüyor. İsimlerden birisi: Adalet kupası! Vaaay süper isim, tam da ‘konsepte’ uygun. Bu kadehe verilen bir başka ismi yazıyorum, sıkı durun: Açgözlülük kupası!

Bir kupadan nasıl tekne tuvaletine geldik bilmiyorum, uyarmadını­z da, uçup gitmişiz.

Samos’un Manolates Köyü’nde seramik işleri yapan Yorgo’yla, Pisagor kupası hakkında ve havadan sudan ayaküstü konuşmuştu­k. Köyde uğurlu sayılan ve çatılara konan kuş heykelcikl­erinden birinin fiyatını da sormuştum. Ikına sıkıla “Biraz pahalı, 40 euro” dedi. Sonra bizim sohbet döndü başka yerlere. “Birkaç sene önce 40 euro sizin için normal paraydı ama şimdi 250 lira be” dedi. Vay arkadaş, bizdeki döviz kuru artışı Yorgo’ya dert olmuş, fiyat söylerken sıkılıyor adam. Haklı da aslında, dört-beş tane basit kuş heykeline gidip asgari ücreti vereceğiz neredeyse. Hediye mediye getirmek eskidendi, şimdi bir magnet bir de Pisagor kadehi alıp geçiyoruz.

Pahalılık konusu enteresan. Kısa süre öncesine kadar ucuz dediğimiz adalar,

artık öyle ucuz filan değil. Sadece kur artışını kastetmiyo­rum. Sanırım Yunan devleti adalara getirilen bazı destekleri kaldırdı. Mesela Patmos’ta geçmişte 17 euro’ya aldığınız Türk rakısı şimdi 22 euro’larda. Ya da eskiden adam başı 15 euro hesap gelen yemek masalarınd­an şimdi 24-25 euro’lara kalkıyorsu­nuz. Türkiye’den giden turist sayısını etkiledi mi bu durum, bilemiyoru­m. Birçok insan için gidiş sebebi zaten fiyat değildi. Plajlar hâlâ temiz. Yollar hâlâ temiz. İnsanlar hâlâ güler yüzlü. Kaçak binalar ya da zevksiz yapılaşma hâlâ yok.

Herkes bütçesini bilir, aman bana niye düştüyse derdi. Tespit yapalım dedik, efkar bastı.

Beni yak, kendini yak, her şeyi yak!

Bu ay derin tarih konularına filan girmeyelim, ayaküstü sohbet tadında devam edelim, azıcık nefes alalım. Efkar bastı demişken, size yeni öğrendiğim ve çok şaşırıp güldüğüm bir ‘efkarlı şarkıdan’ bahsedeyim. Bu şarkıyı hepiniz biliyorsun­uz, yeni çıkan bir eser değil... de... Ben Yunanca sözlerinin ne anlama geldiğini yeni öğrendim.

İki ülke sanatçılar­ı da birbirleri­nin eserlerini söylüyor, yeni sözler yazıyor filan, malumunuz. Fakat bu ‘beni yak kendini yak’ diye başlayan meşhur şarkı hakikaten efsane oldu. Sözlerini paylaşınca siz de hak vereceksin­iz ve üzülerek söyleyeyim ki bundan sonra şarkıyı her duyduğunuz­da artık eskisi kadar hüzünlenme­yecek, belki de güleceksin­iz. Bana öyle oldu da. Büyüsü kaçtı resmen. Aynı şey size de olmasın, bu satırdan sonrasını isterseniz okumayın.

Emin misiniz? Son kez uyarıyorum. Eminsiniz yani. E siz bilirsiniz, ben uyardım. Önce Türkçe sözlerinde­n bahsedelim. Çok etkileyici ve sarsıcı bir melodi üzerine bir o kadar kuvvetli sözler yazılmış. Sanırım söz yazarı Sezen Aksu. Ne diyor? “Beni yak, kendini yak, her şeyi yak. Bir kıvılcım yeter, ben hazırım bak” diyor. (Vay vay vay) “Seni içime çektim bir nefeste

Yüreğim tutuklu, göğsüm kafeste” diyor. (Müthiş) Başka ne diyor? “Beni yor hasretinle, sevginle yor, sevgisizli­k ayrılıktan daha zor” diyor. (Oy oy oy...tam damar, tam efkar)

Şimdi bu müthiş eserin Yunanca sözlerini yazacağım, tekrar söylüyorum, şarkının bütün büyüsü kaçabilir, isterseniz okumayın.

Eh benden günah gitti. Melodi aklınızda mı? Şimdi bu güzelim ezgiyi besteleyen Yunan sanatçıya saygı duyuyorum da, sözleri de o yazdıysa bir o kadar da kınıyorum.

Şarkının ismi şu: “Mia pista apo fosforo”

Havalı değil mi? Bakın erken karar vermeyin. Devam ediyorum. “Eğer toprağın verimli olsaydı sana fosfordan bir havaalanı pisti yapardım,

oniki şeritli bir havaalanı... taşınabili­r prizleri ve akımı olan inatla ve hava korsanları­yla beraber.” Eveeet! Bittiniz artık siz arkadaşlar. Artık bu şarkıyı her duyduğunuz­da fosforlu pistli havaalanı, prizler filan gelecek aklınıza! Eh ben sizi uyarmıştım. Geçmiş olsun! Güzelim şarkıya böyle söz mü olur Allah aşkınıza, haklı değil miyim? Önümüzdeki sayı görüşmek üzere. Ha sahi, Samos, Pisagor ve şarkılar ne alaka mı?

Müziğin temeli olan notaları bulan kişi Samoslu Pisagor’dur da ondan. Sadece dik üçgene takılmayın, Pisagor bu. Adamı yakar, kendini yakar, her şeyi yakar.

Fosfordan havalanı pistli günler dilerim. Notaları buluyorlar ama söz yazarken çuvallıyor­lar. Bütün büyüsü kaçtı şarkının. Offf!

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye