North'un pruvası
Fiji, Vanuatu, Avustralya ve sonunda Türkiye
Turgutreis’ten merhaba. Önceki yazımızı seyir esnasında yazdığım için uydu telefonu ile e-posta atmıştım, dolayısıyla kısa tutmuştum. Şimdiki yazıyı ise Turgutreis’te Melike’nin anne-babasının evinden yazıyorum. Manzaramız Çatal Ada ve ardından görünen Kalimnos Adası... Denize karadan bakmayalı epey olmuş, bu da güzel bir duygu...
Fiji-vanuatu seyrimiz 510 deniz miliydi ve tam dört gün sürdü. Varış zamanımızı gündüze denk getirmek için seyrimizin hızını yavaş tutmayı planlayarak iki camadanlı ana yelken ve rüzgârın hızına göre zaman zaman küçültüp büyüttüğümüz cenova ile seyir yaptık. Rüzgâr genellikle 12-25 knot aralığında ve SSE (güneydoğu) olduğu için keyifli bir seyirdi.
Rotamız da 270˚ olduğundan apaz, geniş apaz yelken ayarlarıyla ortalama hızımız 5,3 knot idi. Teknede ilk defa dört kişiydik ve gece nöbetlerini Tim-safi çifti ile üçer saatlik olarak yaptık ve dört gün sonunda planladığımız gibi saat 11:00’de Vanuatu-efata Adası’nın karantina demir yerine ulaştık ve korunaklı bir koy olan bölgede 10 metre derinliğe 30 metre zincir döşedik. Yatçılara hizmet veren yat kulübe anons yaptık ve görevlilerin gelmesini bekledik. Öğleden sonra teknemize gelen beş kişilik gümrük polis ekibi ve karantina memuru giriş işlemlerimizi yaptıktan sonra sarı bayrağımızı indirdik ve Fiji’deyken e-posta yoluyla ayırtmış olduğumuz marinadaki yerimize kıçtankara bağlandık. Marinada tek sıra kıçtankara olan değişik büyüklükteki tekneleri tonozlarla
bağlıyorlar. Aynı zamanda marinaya ait olan 30-40 tane de şamandıra yeri mevcut. Bağlama yerinin hemen arkasında bulunan restoranda çeşitli bayraklar asılmış olduğu için gözlerimiz hemen tanıdık bir isim aradı. Çoğu yerde bizden önceki denizci büyüklerimizin izlerini buluyorduk. Burada da sevgili Tanıl Tuncel’in Kelebek isimli teknesinin adı olan Türk Bayrağı’nı görünce doğal olarak sevindik ve biz de müsait bir yere North ekibinin adları yazılı bayrağımızı astık. Vanuatu’da irili ufaklı yaklaşık 80 ada var ve genel nüfus 200 bin civarında. Bizim geldiğimiz ada Efate ve başşehri Port Vila Adalar Grubu’nun ortasında yer alıyor.
Port Vila’da üç gün kaldıktan sonra sırasıyla Erromango ve Tanna adalarına uğrayıp Yeni Kaledonya Adası’nın güney ucundan Avustralya seyrimize devam edeceğiz. Fiji’den bizden önce ayrılan Kandiba teknesinin ekibi Hasan, Zehra ve köpekleri Carlos da iki tekne yanımıza bağlandı. Teknelerde güzel sohbetler sonunda eksilen mazotumuzu tamamladık, seyirde yine arızalanan jeneratörümüzden dolayı su yapamayınca su depomuzu ağzına kadar doldurduk, hatta 20 litre de bidona aldık, içme suyumuzu takviye ettik. Hazır yeri gelmişken, uzak seyir yapmayı planlayan denizci dostlarımıza naçizane bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Su yapıcınızı jeneratöre bağlı yani 220 volt olarak seçmeyin. Üretimi az olsa da 12 volt bir su yapıcı almak da var. Marka vermek istemiyorum, jeneratörümüz en lazım olan zamanlarda bizi yarı yolda bıraktı.
Bütün hazırlıklarımız bitince çıkışımızı da yapıp 80 deniz millik Erromango seyrimiz için Kandiba’ya da veda ederek akşamüstü 17:00’de avara olduk. Erromango Adası güneyde olduğu için rüzgârın kafadan esmesini bekliyorduk. Neyse ki gece motor seyriyle rüzgârsız geçti. Fakat sabahın erken saatlerinden itibaren 15-20 knot civarında rüzgâr ve kafadan dalgalarla orsa seyriyle 09:00’da Dillons Bay adlı koyda 7 metre derinliğe 40 metre zincir döşedik. İlerleyen saatlerde fazla sallanmamak için soluğanlara karşı verdiğimiz kafamızı, kıçtan attığımız demir vasıtasıyla tuttuk ve rahat bir gün ve gece geçirdik. Esas görmek istediğimiz, 45 deniz mili daha güneydeki üzerinde aktif yanardağı bulunan Tanna Adası’ydı. 22 Ağustos günü sabah 08:15’te demirlerimizi toplayıp seyrimize başladık. 17-20 knot 30˚-60˚’den aldığımız rüzgârla iki camadan ana yelken, ful cenova ve zaman zaman motorla 8 saatlik seyrimizi tamamlayıp adanın güneybatısındaki Lenakel adındaki koya ulaştık. Aynı şekilde burası da soluğan alıyordu. Kıç demirini burada atmadık. Zor şartlarda botla karaya çıkıp yerli sim kartlarımızı yeniden doldurduk ve küçük bir pazar yerinden taze meyve, sebze alıp teknemize döndük. Adanın güneydoğusunda çok daha güzel bir köy olduğunu kitaplardan öğrenmiştik. 25 deniz mili uzaklıktaki Port Resolution adlı köy için ertesi sabah 07:00’de demirimizi aldık ve dört saat sonra çok büyük ve göl gibi sakin koya 6 metreye 25 metre zincir döşedik. Koyda bizden başka dört-beş tekne daha vardı. Hemen botumuzu suya indirdik, 6 HP motorumuzu taktık ve sahile ulaştık. Sahilde bağlanacak yer olmadığı için botumuzu kumsala çıkartıp 1,5 metre civarındaki gelgitten dolayı ağaca bağladık. Kısa bir yürüyüşten sonra tepedeki yat kulübüne (tek odalı küçük fakat şirin bir yer) ulaştık. Adını daha önceden öğrendiğimiz kulübün tek yöneticisi, küçük bir kızı ve bir akrabası olan Stanley bizi karşıladı. Birçok denizcinin uğrak yeri olan kulüpte, ARC World bayraklarının yanı sıra birçok memleketin bayrakları da asılmıştı. Bizim Tahiti’de veda ettiğimiz arkadaşlarımızın isimlerinin yazılı olduğu ARC bayrağı gözümüzden kaçmadı. Stanley eşliğinde köyde kısa bir yürüyüş yaptık. Köyün ortasında geniş bir alanda çocuklar top oynuyorlardı. Köy halkı kendi yaptıkları küçük evlerde yaşıyordu. Fakir oldukları kesin fakat dikkatimizden kaçmayacak şekilde mutlu görünüyorlardı.
Ertesi gün Stanley’in ayarladığı turun ilk durağı yerli bir ailenin dans gösterisiydi. 4X4 bir araçla küçük ama bakımlı bir köye geldik ve bize gösterilen yere oturup
beklemeye başladık. Çok geçmeden kendilerine has bir ritim ile şarkılar söyleyerek bebekler dahil olmak üzere tüm aile, yerel giysilerle dansa başladılar. Daha sonra ben de aralarına karıştım ve hep beraber dans ettik. Dansın sonunda İngilizce olarak bize teşekkür bölümü vardı. Biz ailenin en büyüğü olan şeflerine Fiji’den getirdiğimiz kavaları verdik, onlar da bize meyve ikram ettiler. Daha sonra da oradan ayrılıp Mount Yasur adlı aktif yanardağ için aracımıza bindik. Uzun, dar ve engebeli bir yoldan sonra yanardağın yönetim merkezine ulaştık. Toplanma yerinde uzunca bir brifing verdiler ve özel 4X4 araçlarla yanardağın kraterine olan yolculuk başladı. Yaklaşık yarım saatlik bir sürüşten sonra kratere ulaştık. Toz, yağmur, kül ve soğuk ihtimallerine göre giyinmiştik ve nitekim hepsini yaşadık. Ayrıca hava karardıktan sonra görüntü daha güzel olacağından dönüş için kafa fenerlerimizi de almıştık. Yanımıza aldığımız bir başka şey ise rakı şişemizdi. Tim, ben ve rakı üçlemesinin fotoğraf karesini de Melike ve Safi çekti. Yanardağ yaklaşık iki-üç dakikada bir büyük bir ses, ışık ve lavlarla patlamayı sürdürüyordu. Bazıları çok kuvvetli olunca yer bile sarsılıyordu. Biz gittiğimiz sırada kategori 2 seviyesindeymiş, 4 olunca zaten ziyareti yasaklıyorlarmış. “Pasifik’in deniz feneri” olarak adlandırılan Mount Yasur’da 1774 yılından beri sürekli değişen güçlerde patlamalar meydana geliyormuş. Hava iyice karardıktan sonra görüntü daha da heyecan verici bir hâl aldı.
Küçük mutluluklar
Adadaki üçüncü günümüzde karaya çıkmadan önce, teknedeki kullanmadığımız ya da bizim çok işimize yaramayan her şeyi, fazla içecek ve yiyeceklerimizi hazırlayıp poşetlere ve sırt çantalarımıza doldurduk ve ada halkına vermek üzere bota yükledik. Okul ihtiyaç malzemelerini çocuklara iletmek üzere yat kulübüne bıraktık. Geri kalanları da bizzat aileleri ziyaret ederek kendilerine verdik. Hayatımızda bizim için ayrı bir anlam taşıyan bu ziyaret hepimizi çok etkiledi. İnsanların ne kadar küçük şeyler karşısında ne kadar çok sevindiklerini görmek gerçekten de hafızalarımızda unutulmaz bir yer edindi. Hatta dönüş yolunda ailelerden birinin bize muz ağacı yapraklarından örerek yaptığı sepet içinde verdikleri yerel meyveler çok duygulu anlar yaşattı. Teknemize döndükten birkaç saat sonra ilk gün sadece bir tane şapka hediye ettiğimiz kanosuyla gelen yerli, bu kez yanında oğlu ile yanaştı. O da bize limon vs. birşeyler getirdi. Çok teşekkür ederek uzaklaştı.... Bize yitirdiğimiz bazı duyguları hatırlattığı için Vanuatu ve halkına teşekkür ediyoruz...
Artık Pasifik’teki son 1.100 deniz mili için hazırdık. Son hava tahminlerini de aldıktan sonra, Yeni Zelanda’dan gelen bir alçak basınç sistemi olmadığı için planımızı Yeni Kaledonya Adası’nın güneyinden geçmek üzere yaptık. 27 Ağustos sabahı 07:20’de demirimizi topladık ve kuzeydoğudan esen 17-22 knot rüzgârla 250 deniz millik 200˚ rotamıza dümen tutmaya başladık. Bir camadanlı ana yelken ve cenova ile iki gün seyirden sonra rüzgâr azalınca cenovayı kapatıp motoru devreye aldık. Dördüncü günümüzde güneyde oluşan bir yüksek basıncın yarattığı güneybatı rüzgârı 250˚ olması gereken rotamızı zaman zaman 280˚’lere kadar çıkmaya zorladı. 30-60˚’den aldığımız 17-25 knot rüzgârla iri dalgalarda orsa seyri pek hoş olmuyordu. Yüksek basıncın etkisi üç gün sürünce ekip bir hayli yoruldu. Gece nöbetleri yine üçer saatti fakat bu sefer soğuk gecelerde seyir yapıyorduk. Rüzgârsız kaldığımız güneşli günlerden birisinde depo suyumuzu idareli kullanmak için deniz suyuyla duş aldık.
2 Eylül sabahı saat 06:00’da time zone’u geçtik ve saatlerimizi bir saat geri aldık. Artık Avustralya sularına girmiştik, bu da deniz trafiğinin artması anlamına geliyordu. Birçok balıkçı teknesine ve yük gemilerine yol vermenin yanı sıra geceleri ancak radarda görebildiğimiz boralardan bazılarına da yol verdik. Üzerimizden geçen ve bol miktarda yağış bırakan boraların haricinde, uzun süren yağış sistemleri de son iki gün peşimizi bırakmadı. Son gün etkisini iyice kaybeden yüksek basınç yerini hızını gittikçe artıran güney rüzgârlarına bıraktı. Hızımızı ayarlayabilmek için iki camadanlı ana yelkenimizi bile indirmek zorunda kaldık. 35 knot esen rüzgâra dönüp iri dalgalara karşı dümen tutarken Melike de zor şartlarda direk dibine gitti ve ana yelkeni indirdi. Artık tamamen motor seyriyle sahile gündüz gözüyle yaklaşmaya
başlamıştık.
İşaret şamandıralarını takip ederek 40 deniz mili daha seyir yaparak önceden bilgi aldığımız şekilde giriş yapacağımız Rivergate Marina’nın karantina iskelesine saat 17:00’de aborda olduk. 10 dakika içinde iskeleye yedi gümrük polisi geldi ve soru yağmuru başladı. Avustralya bildiğiniz gibi denizden giriş yapılan en zor ülkelerden birisi. Fiji’deyken yazıştığımız yetkililerden aldığımız bilgiler doğrultusunda bütün hazırlıklarımızı harfiyen yerine getirmiştik. Teknede konserve ve açılmamış makarnalar haricinde hiçbir yiyecek maddesi bırakmamıştık. Melike ile Safi alışveriş planlamasını iyi yapmasına rağmen kalan her türlü yiyeceği denize verdik. Uzun bir mülakattan sonra tekneye iki ayrı polis köpeği de getirdiler ve her yeri iyice aradılar. Yaklaşık 1,5 saat sonra işlerini bitirdiler fakat karantina memuru gelmediği için iskeleden ayrılamadık ve geceyi orada geçirdik. Sekiz gün sonunda nihayet güzel bir duş aldık ve sallanmadan uyuduk. Ertesi sabah erkenden gelen karantina memuru ile de birkaç saat geçirdik. O da bakılabilecek her yeri kontrol etti ve sadece eski kurutulmuş bir hatıra yaprağı bulup çöpe attı. Fakat sonunda bize teşekkür ederek sarı bayrağımızı indirmemizi söyledi ve tekneden ayrıldı. Böylece Avustralya’da serbest dolaşım hakkımızı edinmiş olduk.
Mazot yerine benzin
Artık North’un uzun süreliğine dinleneceği RQYS Marina’ya 15 deniz mili kalmıştı. Bir sonraki iskele benzin istasyonuydu ve azalan mazotumuzu burada doldurmak için rüzgâr ve akıntı yüzünden iskele taraftan aborda olmayı tercih ettik. Görevli olmayan ve kredi kartı ile çalışan pompaların bir iki tanesini denedik ama teknenin mazot deposunun dolum yeri sancakta olduğu için hortum yetişmedi. Daha uzaktaki bir pompayı kontrol ettik ve tekneyi oraya kadar kaydırdık. Kredi kartını okuttuk ve 300 litre mazot almak için start verdik. Melike pompaya basarken Tim, Safi ve ben de pompa başındaydık. Gözüm pompa üstündeki yazının kurşunsuz “Unleaded” (benzin) olduğunu fark ettiğinde depoya 144 litre benzin dolmuştu bile!!! Hemen acil stop butonuna bastım ve durdurdum. Tüm ekibin dikkatinden kaçan bu olay karşısında kısa bir sessizlik oldu. Artık yapacak bir şey yoktu. Marinanın görevlisini çağırdık ve olayı anlattık. Benzini depodan boşaltmak için bir firmayı aradılar fakat ertesi sabah gelebileceğini söylediler. Benzin iskelesini boşaltmak için bizi yedekleyip başka bir iskeleye bağladılar. Tüm vanaları kapatmıştım ve dolayısıyla sisteme benzin karışmadı. Eğer motoru çalıştırmış olsaydık bir anlık dalgınlıkla başımıza büyük işler açacaktık. Bir geceyi daha orda geçirdik ve ertesi gün bütün depoyu çok da kolay bir şekilde boşalttık. Mazotumuzu tamamen doldurduk, her ihtimale karşı separ filtremizi temizledik ve marşa bastık. Herhangi bir sorun yoktu ve marinadan ayrılarak 15 deniz millik yeni yerimize doğru yol aldık. Fiji’deyken yazıştığımız marinaya anons ettik ve K-10 adlı iskeleye aborda olabileceğimizi söylediler. Palamar yardımı almadan baştankara iskeleden aborda olduk ve böylece Pasifik’i dümen suyumuzda bıraktık. Tim ve Safi iki gün sonra arkadaşlarını ziyaret etmek için Melbourne şehrine uçtular. Biz de North’un son hazırlıklarını yaparak dört gün sonraya uçağımızı ayarladık.
1.600 deniz mili bize eşlik eden, zaten kendileri de yelkenci olan dostlarımızla seyir bir başka güzeldi. Bu seyirden arda kalan anıların başında dostluğumuzun pekişmesi, Safi’nin bazlaması, North’un ilk uzun seyir misafirleri, nöbetlerde salonu paylaşmanın keyfi ve tecrübelerimize eklenen artılar var. Hayat da paylaştıkça güzel.... Denizin tuzu üstümüzden eksik olmasın...