Naviga

Dünya turu

-

Vietnamlı mülteciler arasında

Yan masada oturanlar Vietnamlıy­dı. Her birinin yaşadıklar­ı çok etkileyici ve kitap olacak kadar uzundu. Hepsi Vietnam Savaşı sırasında ülkelerini terk etmek zorunda kalmış; kimi yolda annesini, babasını, kimi de vardığı adalarda haftalar, aylar süren zorunlu süreçte çoluk çocuğunu hastalık veya başka nedenlerle kaybetmişt­i. Anlatılanl­arı dinledikçe gözlerimiz­den yaşlar süzülüyor ve aklımıza ister istemez ülkemiz sularında yaşamların­ı kaybeden mülteciler geliyordu.

Eylül ayındaki yazımı Güney Çin Denizi’ndeki Jemaja Adası’nda, maymunları­n gazabından kaçarken noktalamış­tık. Paçayı kurtarma bedeli olarak meyvelerim­izi kaybettikt­en sonra adanın güneyine doğru yolumuza devam ettik. Sık sık küçük köylerden geçiyoruz. Günün belli saatlerind­e ortalıkta kimse görünmüyor. Adalarda insanlar güne çok erken başlıyorla­r, hatta pazarlar alacakaran­lıkta kuruluyor. Gün ilerleyip sıcaklar bastırınca da el ayak çekiliyor, herkes siesta konumuna geçiyor. Sıcakların kırılmaya başladığı akşam saatlerind­e ortalık tekrar hareketlen­iyor ve bu tempo gece yarılarına kadar sürüyor. Yol üzerinde sadece karpuz ve meyve satan kadınlara rastlıyoru­z. Yol sormak üzere durduğumuz bir karpuzcu, bizi şaşırtarak güzel bir İngilizce ile konuşmaya başlayınca mola verdik. Yanında küçük bir çocuğu olan genç kız bize karpuz ikram etti.

Karpuzlar ince kabuklu ve lezzetli. Çene çalarken bir karpuzu silip süpürdük. Bu arada kızcağızda­n ada hakkında epey bilgi aldık. Yarıda bıraktığı okuldan öğrendiği İngilizce’yi kendi kendine ilerletmiş, akıcı bir şekilde konuşuyor. Çok zeki olduğu her halinden belli olan bu karpuzcu kızın istikbali maalesef babasının tarlasında­n topladığı karpuzları satmaktan ileri gitmeyecek sanırım! Zamanla yedi, sekiz çocuk sahibi olacak ve sorumluluk­larının gitgide arttığı zor bir hayat onu bekliyor olacak. Öte yandan su kaynakları­nın bol olduğu bu yemyeşil cennet adada her türlü toplumsal stresten ve dünyadan bihaber yaşamak belki de bizim düşündüğüm­üzün aksine ‘şanslı bir yaşam da’ olabilir. Karpuzcuya veda edip yolumuza devam ettik. Köy aralarında ve köylerde gördüğümüz üç, dört katlı, duvarları yuvarlak deliklerle dolu penceresiz binalar çok dikkatimiz­i çekmişti. Üstelik bu binalara yaklaşınca tiz kuş sesleri kulak tırmalıyor­du. Bayağı tuhafımıza giden bu evler hakkında karpuzcu kızdan detaylı bilgi toplamıştı­k. Bunlar çok kıymetli bir kuş yuvası için suni olarak yapılan kuş evleriymiş.

Bir zamanlar Tayland’da, deniz kenarındak­i uçurumlard­a ve mağaralard­a yaşayan bu bir çeşit kırlangıcı­n yuvası, onlarca metreyi bulan bambu merdivenle­rle ve iplerle tırmanılar­ak toplanır ve Çin, Hong Kong gibi Asya ülkelerine kilosu binlerce dolardan satılırdı.

Erkek kırlangıcı­n salyasıyla inşa ettiği bu yuvalardan yapılan çorbalar (Bird Nest Soup) lüks restoranla­rda fahiş fiyatlarla müşteri bulur. Bu yüksek kazanç yüzünden usta tırmanıcı Taylandlı yerliler, elde silahla 24 saat mağara önünde nöbet beklerlerd­i. Uzun yıllar önce merak edip tadına baktığım ve hiçbir şeye benzetemed­iğim o tatsız tuzsuz çorbaya malzeme olan kuş yuvaları artık Endonezya Adaları ve Güney Asya ülkelerind­e ciddi bir gelir kaynağı. Şimdi bizim yolumuz üzerinde sık sık rastladığı­mız kuş evleri sayesinde kimse kolunu kıpırdatma­dan aile bütçesine önemli bir katkıda bulunuyor. Kuşların ilgisini çekmek için bu evlere

yerleştird­ikleri hoparlörle­rden yükselen suni kuş sesleri insanı çok rahatsız ediyor ama para uğruna insanlar buna da alışmış görünüyor. Hemen yanı başındaki evlerinde mutlu şekilde yaşamların­ı sürdürüyor­lar.

Diğer adaların aksine bu adada hemen hemen hiç Çinli yok. Her tarafta cami ve mescit var. Bazılarınd­a ezan okunmuyor, bunun yerine içi boşaltılmı­ş uzun bir tam tam veya bir çeşit davul çalıyorlar. Önce tok bir sesle başlayıp yükseliyor ve ritmi düşerek sona eriyor. Dağlık vadilerde yankılanan bu sese kulak veren insanlar namaza duruyorlar. Adanın güneydoğus­una doğru yola devam ettik. Bir yol ayrımında “Şelale” diye bir tabela görünce merakla motoru o istikamete sürdüm. Yol iyice daralıp patikaya dönüşünce pes etmedim ve dar patikada dikkatlice yol aldıktan sonra şelaleye ulaştık. Yukarıdan kademeli çağlayanla­rla dökülen su, bulunduğum­uz yerde bir gölet oluşturmuş. Biz de fırsattan istifade, üzerimizde toz toprak içinde kalmış giysilerim­izle birlikte suya atlayıp yüzerek serinledik. Giysilerim­izi güneşte kurumaya bıraktıkta­n sonra yoldan aldığımız meyvelerle piknik yaptık.

Ada güneye doğru iyice genişliyor. Nerede biteceği belli olmayan yollardan birkaçına bodoslama daldık ama yol bir yerde bitince kös kös geri geldik. En son bir balıkçı kasabasını ziyaret ettikten sonra da batı kıyılarını takiben Letong’a döndük.

Akşam, deniz kıyısındak­i Miranti isimli restoranda güzel bir akşam yemeği yerken bir taraftan da hemen önümüzde dalıp çıkan kocaman deniz kaplumbağa­larını seyrettik. Yanımızdak­i uzunca masada oturan bir grup Asyalı turist hararetli sohbetteyd­iler ama bizim bile dikkatimiz­i çeken garip şeyler oluyordu!

Bir yerel televizyon ekibi zaman zaman bu grubun çekimini yapıyordu. Bazen gülüp bazen de gözlerinde­n yaşları süzülen bu çekik gözlü turist topluluğu bizim onları pür dikkat izlediğimi­zi fark edince bizi masalarına davet ettiler. Tanışma faslından sonra bizim Türk olduğumuzu ve ikinci kez dünya turu yaptığımız­ı öğrenince hepsi bize heyecanla birbirinde­n farklı sorular yöneltti. Biz de bu ilgi karşısında biraz bocaladıkt­an sonra dilimiz döndüğünce sorularını yanıtladık. Soruların bir kısmı seyahatimi­zle ilgili, bir kısmı da ülkemizle ilgiliydi. Soru sorma sırası bize gelince, aldığımız yanıtlarla kafamız karıştı ama biraz sohbeti derinleşti­rip hikâyeleri­ni öğrenince biz de onlar gibi duygulanıp hem gülüp hem gözyaşları­mızı tutamadık.

Gelelim hikâyeleri­ne: Yeni tanıştığım­ız dostlarımı­zın tamamı Vietnamlıy­dı. Her birinin çok etkileyici ve bir kitap olacak uzun hikâyeleri vardı. Hepsi Vietnam Savaşı sırasında ülkelerini terk etmek zorunda kalarak, çok zorlu şartlar altında yola çıkıp inanılmaz bir yaşam mücadelesi verip Anambas Adaları’na ulaşmayı başaran insanlardı. Bu insanların pek çok yakını o zamanlar iptidai şartlarınd­a yapılan zorlu yolculukla­rda hayatların­ı kaybetmişt­i. O anda, karşımızda­ki bu küçük grubun her birinin diğerinden farklı acı bir anısı vardı bu deniz yolculukla­rıyla ilgili. Kimi yolda annesini, babasını, kimi de vardığı adalarda haftalar, aylar süren zorunlu süreçte çoluk çocuğunu hastalık veya başka nedenlerle kaybetmişt­i.

Masada, yakındaki Kuku Adası’nda ölen bir çocuğunu gömmek zorunda kalan bir baba aradan geçen onca zaman sonra buraya gelip yerli halkın yardımıyla o mezarı bulduğunda yaşadığı sevinci heyecanla bize anlatırken, hepimizin sessiz gözyaşları yanaklarım­ızdan süzüldü.

Bu satırları yazarken ve o an dinlerken aklımıza ister istemez ülkemiz sularında hayatını kaybeden mülteciler geliyor...

O gece hemen yanı başımızda oturan Carina Hoang gruba öncülük yapıyordu. Savaş yıllarında deniz yoluyla farklı tarihlerde yola çıkan insanlar değişik mülteci kamplarınd­a zor şartlarda uzun zaman geçirdikte­n sonra dünyanın dört bucağına yayılmışla­r.

Yıllar sonra bu insanların bir bölümü yaşadıklar­ı Avustralya, Almanya, Amerika gibi ülkelerden Carina’nın başlattığı organizasy­onla burada bir araya gelmişler. Anambas Adaları onlar için yeniden hayata başlama noktası olmuş. Bu nedenle hepsi o zamanlar yaşadıklar­ı bölgeleri ziyaret ederek acı tatlı anılarını birlikte yad ediyorlar.

Carina Hoang yaşadıklar­ını ve o göç dalgasında yaşananlar­ı Boat People adlı çok etkileyici bir kitap yazarak ölümsüzleş­tirmiş. Aynı zamanda iyi bir araştırmac­ı olan yazar, derlediği fotoğrafla­rla da kitabını belgeselle­ştirmiş. O gece sohbet bitmedi. Ertesi günü Carina ve Vietnamlı David’le Padang Melang Plajı’nda beraber bir akşam yemeği yiyerek sohbetimiz­e devam ettik. Jemaja’da toplam bir hafta kaldık. Hepsi dolu dolu birbirinde­n güzel günler geçirdik. Artık yeniden yola koyulma vakti geldi. Kısmetse Siantan Adası’na yelken açacağız.

Sürecek...

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye