Tarih
İnsanoğlunun dünyayı tanıyarak, doğaya hakim olmaya çalıştığı dönem diyebileceğimiz Cilalı Taş Devri’nde denizlere açılındığını ve ticaret yapıldığını biliyor muydunuz? Bir grup bilim insanı, bu dönemden esinlenerek ürettikleri ilkel tekneyi yakın zamanda
Taş Devri misali
Bugünlerde, Urla İskele'deki 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği'ne ait uygulama alanında hummalı bir çalışma yürütülüyor. Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Koray Alper, araştırma tezi için ekibiyle birlikte Buzul Çağının sona ermesiyle insanların farklı bölgelere yayılma eğilimi gösterdiği Cilalı Taş Devrine ait ilkel bir tekne üretiyor. Koray Alper, Cilalı Taş Devri olarak tanımlanan Neolitik Dönemi, günümüzün temellerinin atıldığı bir zaman dilimi olduğu için seçtiğini belirtiyor ve “Söz konusu dönemde henüz yazı olmadığı için kültüre ait tüm gelişim ve değişim kazılardan veya diğer araştırmalardan elde edilen materyaller üzerinden anlaşılabiliyor. Dolayısıyla içerisinde birçok gizemi barındıran böylesi bir dönemin çalışma konusu olarak seçilmesi bize son derece cazip geldi” diyor. Alper, Cilalı Taş Devrine ait denizcilik dünyasıyla ilgili şu bilgileri veriyor:
“Elimizde de bu dönemde özellikle Anadolu ile Ege adaları, yine Anadolu ile Kıbrıs Adası arasında deniz seferlerinin yapıldığını kanıtlayan veriler mevcut. Bu verilerin başında obsidyen olarak bilinen Melos Adası'ndan Anadolu'ya getirilen volkanik kayaç bulunuyor. Bununla beraber Orta Anadolu'daki obsidyen kaynaklarından da Kıbrıs Adası'na bir obsidyen taşımacılığı yapıldığını kazılardaki verilere dayanarak söyleyebiliyoruz. Obsidyenin yanı sıra çanak çömlek veya diğer organik ve inorganik buluntular da bizlere denizlerde bu erken dönemlerde geçişlerin yapıldığını gösteriyor.”
Denizciliğin temelinin atıldığı dönem
Alper ve ekibinin araştırmaları Batı Anadolu kıyılarındaki denizciliği kapsıyor. Ancak Alper, özellikle Pasifik Okyanusu'nda yaşayan şefli toplulukların geliştirdiği teknik ve teknolojilerin de etnolojik olarak yol gösterici olduğunu belirtiyor. “Söz konusu dönemde kullanıldığı öngörülen birkaç tür ilkel deniz aracı bulunuyor. Bunlar saz tekneler, deri kaplı sepetler ve bizim de proje için tercih ettiğimiz kütükten oyulmuş kanolar. Tabii ki atalarımız, bahsettiğimiz tekne modellerinin gelişimine ulaşıncaya kadar birçok deneme yapmış ve deneyime sahip olmuşlar.”
Ekip proje için bu farklı modellerin içinden kontrollü yakma tekniğiyle inşa edilen kanoyu tercih etmiş. Alper, söz konusu teknikte şekillendirmek istedikleri bölgeyi kontrollü yakarak kül haline getirdiklerini belirtiyor. Çeşitli aletlerle kül kazılıyor ve oyuluyor. Kütle üzerinden çeşitli yöntemlerle parçalar koparılmasıyla kano formuna ulaşılmaya çalışılıyor. Koray Alper, 95 metre çapında ve yaklaşık iki ton ağırlığında kayın ağacından ürettikleri teknenin özelliklerini şu sözlerle anlatıyor: “Tamamlandığında 4 metre boyunda ve küpeşteler arası mesafesi 75 santimetre olan, yaklaşık 720 kilogramlık bir deniz aracı olacak. Dengesi, iskele ve sancak yönlerinden dik uzatılmış iki sabit kola bağlı ve tekneye paralel duran iki torpido ile sağlanacak.”
Her ne kadar Pamukkale Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Koordinatörlüğü tarafından desteklense de giderlerin tümünün karşılanması için sponsor bulamadıkları için sürekli bir çalışma ekibinin ve programının bulunamadığını söyleyen Koray Alper, teknenin önümüzdeki yaz seyahate hazır olması hedefleniyor. Tekne tamamlandıktan sonra projenin ikinci etabı olarak açık denizde, hiçbir teknolojik alet kullanılmadan bir seyahat gerçekleştirilecek ve bu süreçte performans verileri toplanacak. “Projenin hayata geçmesi için gerekli desteği sağlayan Pamukkale Üniversitesi Rektörlüğü'ne, Bilimsel Araştırmalar Birimi Koordinatörlüğü'ne ve ülkemizin ilk ve tek Arkeoloji Enstitüsü'ne teşekkür ederim. Bize malzeme ve ekipman sağlayarak giderleri azaltmamızı sağlayan 360 Derece Tarih Araştırmaları Derneği'ne ve gönüllülere de minnettarım.”