Okyanus ötesi
Ne mutlu 'Atlas'ta çoğalmak
Aralık ayında Atlas Okyanusu’nu aşıp yeni yıla karşı kıyıda giren iki Türk teknesine; ARC rotasını seçen Blue Note’a ve “Benim yolum kendi yolum” diyen Kısmet Güzelim’e seyir de erlerinde biriktirdiklerini sorduk. İstedik ki yolunuzu seçerken sizlere de ilham versin...
Oya-atacan Ergeneci, ismini caz ve blues’da kullanılan, majör ve minör notalar arasında duraksayan istikrarsız notalardan alan tekneleri Blue Note ile Türkiye’den çıkıp uzun süre Akdeniz’de seyrettikten sonra Atlas Okyanusu’nu geçmeye karar vermişler. Bu seyri ARC ile yapmayı seçen çi , kararlarından da çok memnun. Blue Note’un seyir notlarını ve ekibini Oya Ergeneci’den dinleyelim...
Ekibi tanıyabilir miyiz? Bu ilk tekneniz mi?
Biz, eşim ve ben, Ankaralı kaptanlar kervanına yıllar önce katıldık. Kiraladığımız teknelerle yaptığımız turların süresi uzadıkça tekne alma sevdamız büyümeye başladı. Hayallerimiz kocamandı, kendi teknemizle dünyayı dolaşmak hedefimizdi.
Hallberg Rassy’ye görür görmez aşık olduk. Blue Note’u 2012’de aldık, 15 metre boyundaki teknemizin tüm donanımlarını okyanus geçişine uygun yaptırdık.
İsveç’ten Marmaris’e kadar olan ilk seferimiz dört ay sürdü. Biz sadece bir tekne almadık, Blue Note ile birlikte yaşamımız klasik rotasından sapmaya başladı. Yaşam mottomuz; ‘Ankara’da çalışıyor, teknede yaşıyoruz’ şeklinde biçimlendi. Bu arada ben Hacettepe Üniversitesi’ndeki görevimden emekli olunca teknemizde daha fazla vakit geçirmeye başladık.
Uzun yola nasıl hazırlandınız?
2012’den 2015’e kadar yaz, kış demeden sıcağa soğuğa aldırmadan her fırsatta soluğu teknemizde aldık. Türkiye kıyıları, Yunan Adaları derken Blue Note bize, biz ona iyice alıştık. Marmaris’te yedek yelkenleri ve balon yelkeni yaptırdık. 2015 yılında ‘Nereye kadar gidebilirsek oraya kadar’ dedik ve rotamızı yol aldıkça şekillendireceğimiz içinde olduğumuz sefere başladık. Akdeniz’de üç aylık tatil kıvamındaki yolculuğun ardından iki yıl Barselona’da kaldık. Barselona Port Balis’te yıllık bakımları yaptırıp aküleri yeniledik ve yeniden yola koyulduk. Lanzorette’de bir yılı aşkın bir süre kaldık ve ARC ile Atlas Okyanusu geçişini yapmak üzere Las Palmas’a geldik. Las Palmas’ta bize Professional Yachting Delivery’den John
ve Peter katıldı. Teknemizi İsveç’ten getirirken de yanımızda John vardı.
ARC ile geçişi tavsiye eder misiniz?
Bu geçişi dört kişi yapmak çok rahat oldu: İkişer saatlik gece nöbetleri, dört günde bir mutfak ve yemek sırası derken, 17 gün büyük bir hızla geçti. ARC ile Atlantik geçişi gerçekten festival tadında ve çok eğlenceli. ARC organizasyonunda, aynı marka teknelerin eksik gediğini gidermek, sorun çözmek için Hallberg Rassy’den biri vardı ve bu bizim için büyük şanstı. Ayrıca çok güzel hazırlanmış seminerler, sizinle aynı coşkuyu, heyecanı taşıyan yelkenciler, yeni arkadaşlıklar, yedek parça ve alışverişte indirimler...
Geçişten önce neler düşünüyordunuz, beklediğiniz gibi geçti mi?
Bizim bu geçişe kadar denizde kesintisiz kaldığımız en uzun süre dört gündü. Başlangıçta yaklaşık bir ay sürecek bu sefer, biraz tedirginlik yarattı. Ne var ki okyanusun ritmi, sürprizleri, gün doğumu, gün batımı ve özellikle Atlantik geceleri doyumsuzdu. Milyonlarca yıldız, ihtişamlı Venüs, yakamozlar hiç bitmesin istedim. İki yüz tekne aynı anda aynı heyecanla okyanusa açıldık, bir süre sonra etrafımızda kimse kalmadı ve onlarca yunus bize eşlik etti. Okyanusun ortasında onuncu günümüzde kocaman bir balina teknenin altında dakikalarca bizimle yüzdü, soluk kesici bir olaydı. Beklediğimizden güzel ve etkileyici idi bu geçiş. Sözün kısası ben okyanusa doyamadım. Can Sürekli, teknesi Kısmet Güzelim ile bağımsız olmayı seçenlerden. Biraz ekonomik sebeplerden biraz özgür olmak için verdiği karar, ona bu tecrübeyi unutulmaz kılmış.
Ekibi tanıyabilir miyiz? Bu ilk tekneniz mi?
Hayata İzmir’de deniz kenarında başladım. 11-12 yaşında tesadüfler ile bir tekne sahibi oldum. Çok şanslı olduğumu görüyorum şimdilerde. Babam bir şekilde beni o tekne ve bakım tutum sorumlukları ile başbaşa bırakmış, diğer tarafta o yaşlarda hangi havada denize çıkılır, nereye demirlenir, ne zaman nereden dönülür, tekne nasıl bağlanır, fırtınada kollanır kararlarını kendi başına almamı sağlamıştı. Babam bu tekne ile bana gelecekte içine gireceğim hayat fırtınaları için eşi bulunmaz bir eğitim imkanı sağladı. Yıllar geçti, şimdi deniz, tekne, yelken, doğa dostu biriyim işte. İş hayatında teknelerdi, denizlerdi derken yıllar hızlı geçti. Yaşandı, bitmedi, kuruluşunda içinde olduğum şirketim ortaklarım, çalışanlarım ile yoluna devam ediyor. İlk günden çizgimiz belli ‘Bizler denize gönül veren güzel insanların teknelerine onarım bakım yapan efendi denizcileriz’. Ben operasyona özel tekneler ve projelere gerekler doğrultusunda zaman zaman danışman olarak dahil oluyorum. Artık ertelemeleri bırakıp denizin, hayatın olabildiğince ancak mütevazı bir şekilde tadını çıkarma zamanı.
Seyahat ekibim deniz dostlarımdan oluşuyor. Dostlar etap etap tekneye katılıyor, bazı etaplar yalnızlığın tadıyla, bazı etaplar dostların neşeleri ve keyifli paylaşımlarıyla geçiyor. Teknede genelde iki, bazen üç kişi oluyoruz. Kanaryalar-Cape Verde arasında dört kişi olduk. Seyir açısından kalabalık çok rahatlatıcıydı.
Türkiye’den bu yana teknede dostlar arasında seyir, tekne, yaşam adına hiçbir gerilim, tartışma yaşanmadı. Küsen olmadı, tekneden varlığından sıkıldığım ya da teknede olmaktan sıkılan dostum da olmadı. (En azından bana söylemediler, çaktırmadılar.) Oysa seyirde az lanet, suratsız, çekilmez de değilimdir. Hiç tanımadığım insanlar ile denize çıkmadım, büyük konuşmayayım çıkmam da.
Kısmet Güzelim dördüncü teknem. Bu seyahati hedefleyerek edindiğim bir kuzey teknesi. 11,50 metre boyunda, 1,70 metre su çekiyor, uzun omurgalı, ortadan havuzluklu, ağır ve yavaş bir tekne. Sağlam, fazlasıyla, orsa ve apaz seyirlerinde dümeni bıraktığınızda kendi başına saatlerce dümdüz gidebiliyor. Yani çok kullanılması gerekmiyor, uzun omurga, V karina baş kıç denizlerinde vuruntu yapmıyor. Gövde tasarımı ve ağırlık dezavantajından dolayı arma ve özellikle yelkenler ile çok oynadım. Yelken alanını kolayına rüzgârlar (doldurumlar fobisi) için çok genişletme imkanım oldu. Sert hava ve orsa için zaten kuzeyli genleri ile sorunsuz bir tekne. Okyanusta ise yeni tanıştık kendisi ile, 15 knot üstü rüzgârı buldu mu pek bir gidesi varmış. Hele hele 20-25’leri buldu mu tadından yenmiyor. Ahh Ege ahh, Akdeniz ne çekmişiz kız ile rüzgârlarından!
Bu seyre nasıl hazırlandınız? Geçişten sonra bir daha olsa farklı yapardım, dediğiniz birşeyler var mı?
Hazırlık dört yıl kadar sürdü. Zaten iş, hayat gerekleri derken daha önce çıkamazdım. Nerdeyse Pasifik’e çıkacağım, yapılacaklar listesi daha bitmedi ve bitmeyecek gibi. Çok basit eksiklerim kalmıştı, derin ağır konular ile uğraşırken. İçme suyu için ayrı bir tank ve filtre devresi kurmamıştım, etraftaki pet şişelere deli oluyorum. Rüzgâr jeneratörü Akdeniz’de verimli değildi, söküp solar ağırlıklı bir sistem kurdum. Şimdi dışarıda canım ticaret rüzgârları 24 saat esip duruyor, ben ise solar panele gölgesi düşecek diye rüzgâr jeneratörü takamıyorum. Yataklara kumaş yalpalıklar yapmadık, ihtiyaç büyük, çok basit bir sistem, atlanmamalı. Mümkün olduğu kadar mutfakta, havuzlukta her köşeye bardaklık yapılmalı ve kaymaz tabak, tencere altı malzeme. Kısmet
Güzelim’de mandarlar ve camadan halatları direk dibinde, eski hatta çok eski usul. Hava bindirince giyinip kuşanıp direk dibine giderken her seferinde şunları neden kokpite taşımadım diye çok düşündüm.
Türkiye’den okyanus geçişine kadar çok uzun süre geçirmişsiniz. Bu süreyle okyanus geçişi tecrübesini kıyasladığınızda nasıl farklılıklar vardı?
Yıllar boyu Ege’de bir aşağı bir yukarı hadi son yıllarda bir batıya bir doğuya. Şimdi bir rota çizin Ege’de 50. milde bir adaya, burna denk gelmesin, etrafından dolanılacak, dönülecek, orada rüzgâr kesecek, yön değiştirecek, yok olmadı arkasına demirlenecek, kuytusuna girilecek. Şimdi Akdeniz rotasını çizelim. Malta, Sicilya, Sardinya ortalık yerleri Akdeniz’in. Rota 80 mil-100 mil, olmadı 150 mil gittiniz. Yolda hava beş kere değişti, yelkene camadan vur, ıskotayı, arabayı kaçır, topla, ayarla, bir rahat yok. 50 saat gittiniz ve varacağınız limana emin olun 4-5 saatte motor çalıştırarak girdiniz. Yani yol bitti. Didim’den Cebelitarık’a kadar 1.200 mil civarı bir yol, bir tondan fazla mazot yaktım. Hani rüzgâr vardı da ben tembellik(!) yaptım. İki aydır okyanustayım 3.900 mile yakın yol yaptım ve 100 litre mazot yakamadım. Özetle okyanusta ilk haftalar hep 30-40 mil, sonraları 100-150 mil sonra arkasına girilecek bir ada, bir burun varmış hissi ile yol aldım. Ama yok, gittim, gittik, sabah uyandık giderken, gece uyuduk giderken, yemek yerken, bulaşık yıkarken, müzik dinlerken, kitap okurken, zifirî karanlıkta havuzlukta üçüncü filmi seyrederken gözlerimiz kamaşmış ekranın ışığından. Kayık hep gidiyordu.
Geçişten önce nasıl olacağını düşünüyordunuz, beklediğiniz gibi geçti mi?
Okyanus geçişi, üstüne çok kafa patlattığım bir şey değildi. Yapılacak, yaşanacak, gidilecek, görülecek, öğrenilecekti. Zor olan çıkılan yolda geri dönüşün olmamasıydı. Halatlar çözüldükten sonra sanırım 20. milden itibaren arkadan bindiren 30 knot’lık hava ile artık sifon çekilmiş gibiydi. Geri dönmek diye bir şeyin olmadığı tek yön bilet durumu. Cebelitarık-kanaryalar arası, sonra Kanaryalar-cabo Verde arası tatlı tatlı, alıştıra alıştıra ‘hele bir gel beri’ geçişleri ile okyanusun suyu, havası, salınımları ile içimize ince ince işleyişi ruhumuzu teslim alması mı. Bilemedim. Tuzlu su bir nebze daha derine işledi, dikiş tutmayacağız artık sanırım…
En etkilendiğiniz anlar hangileriydi?
En etkilendiğim anlar günler geceler boyu dünya altımızda batıdan doğuya dönerken arkamızdan koşturan o devasa dalgaları seyretmek, bizi kucaklaması, aralarına alıp kızı taa yukarılara çıkarıp durması. Her seferinde bu en büyüğüydü diye geçirdik içimizden, bir sonrakinin daha büyük olacağını bile bile, söylemeden birbirimize sadece bakışlarımız ile. Dünyayı teknesiyle tek başına dolaşan ilk denizci Joshua Slocum bir yerlerde hastalanır, ateşlenir ve geceleri bir siyahî Spray’de dümen tutar Slocum rüyalarında. Spray’de bir rüzgâr dümeni, otopilot yoktu. Yeke bağlanarak rota tutuyordu… Evet okyanusun gecelerinde yalnızlık duygusu alabildiğine içinize işliyor, etrafınızdaki yüzlerce mil kareye düşen insan olarak. Derinlikler mevzusuna girmiyorum bile, artık kiminiz ile hangi ak sakallı okyanus dedesi ile ne paylaşmak istiyorsanız sabaha kadar….
ARC yerine bağımsız olarak geçmeyi tercih etmenizin sebebi neydi?
ARC’YE katılmayı düşünmedim çünkü öyle bir bütçem yoktu. Katılmalı mıyım diye düşündüm, açık denizde kimsenin kimseye bir yardımı olamayacağını gördüm. Las Palmas ya da Mindelo’da bir bağlama rezervasyonu, kokteyller ile süslenmiş sosyalleşmeler ve bir grubun parçası olmanın keyfi. Valla giriş çıkış formaliteleri halledecek birilerinin olması fikri en tatlı kısmı idi. Haa bilmiyorum, umarım herkes tek başına yapmadı formaliteleri. Uzun lafın kısası bu ARC biraz lüks bir durumdu, bu da bana, sürüden ayrı maceracı ruhuma uymazdı. Bu arada Facebook’ta bir gruba üye oldum bunlar anti Arc’ciler gibi bir şey, bayağı bir faydalı bilgi alışverişimiz oldu.
Benim için sonuç, bunca yılın rüzgârını tuzunu haybeye yemediğimizin ispatı gibi bir şey oldu. Okyanus geçme konusunu gözümüzde abartmayalım. Bunu her yıl binlerce tekne yapıyor. Hem de ne tekneler ile ne aileler, ne yaşlarda insanlar. Sadun Abim zamanları değil, elde sekstant, kronometre yokluklar içinde ya da Osman ve Zuhal’in (Atasoy) 8,5 metrelik minnacık dev Uzakları ile hiç değil. Onları, yaşadıklarını, gayretlerini saygıyla takdir etmemek mümkün değil.
Ülkemizde kullanılmayan teknelere harcanan paraları gördükçe “Umarım gelecek yıllarda daha çok insanım daha çok okur ve bu denizlerde bizler ile yelken açar ve çocuklarımıza dünyanın Türkiye’den, denizin Ege’den ibaret olmadığını anlatacak, onlar ile dünya denizlerimiz adına paylaşacak yaşanmışlıklarımız olur” diyorum.
Rüzgârınız gönlünüzce olsun.