Denizi yaşayanlar
Tam zamanlı keyif
İkisi de finans sektöründen, ikisi de deniz tutkunu... Stresli, tam zamanlı iş hayatlarını bırakıp tekne alarak tam zamanlı keyif yaşamına geçip ardından da Turgutreis’e taşınmaya karar veren Tim Şahin ve Safiye Özuygun Şahin’i Naviga okurları North’un Pruvası yazılarından hatırlayacaktır. Nejat Avcı ve Melike Pirinçcioğlu’na Fiji’den Avustralya’ya yaptıkları uzun geçişte eşlik eden çift, egzotik yerlere ne kadar hayran olsa da henüz Ege kadar etkileyici bir denizle karşılaşmadıklarını söylüyor.
Safiye Özuygun Şahin, büyük bir Amerikan bankasında üst düzey yönetici pozisyonlarında 20 sene İstanbul’da ve 16 yıl da Londra’da kurumsal bankacılık yaptıktan sonra 2014 yılında da tam zamanlı çalışmayı bırakıp Türkiye’ye dönmüş.
Ortağıyla birlikte danışmanlık firması kuran Safiye Şahin, artık proje bazlı çalışıyor. Yurt dışındaki bankalarda yönetim kurulu üyelikleri olsa da şimdi yaşamını kendisine, hobilerine, sosyal amaçlı projelere vakit ayırabileceği bir düzeyde sürdürüyor.
Tim Şahin ise Almanya’daki üniversite eğitiminden sonra uluslararası bankalarda 22 sene Chicago, Frankfurt ve Londra’da vadeli işlemler piyasasında üst düzey yönetici pozisyonlarında çok yoğun ve stresli ortamlarda çalışmış. Safiye Özuygun ile hayatını birleştirip mavi hayallerine kavuştuğu teknesini de alınca bu ikilinin hayat rotası da tamamen farklı bir yöne dönmüş.
Turgutreis’te yaşayarak Ege kıyılarını dolaşan Şahin çi i, son olarak da North ile uzun bir seyir yaptı. Onlarla hem bu ilginç serüveni hem de denizde kat ettikleri millerin kazandırdıklarını konuştuk.
Tekne almadan önce denize ilginiz nasıl başladı?
Tim: Sekiz-dokuz yaşından beri denizle haşır neşirim. Babamın bana aldığı optimist sayesinde Silivri’deki yazlıkta bütün yazlarımı o optimistin üstünde geçirirdim. Sabah çıkar, bütün koyları dolaşırdım. Gözden kaybolur, akşam olunca geri dönerdim. Bu müthiş bir özgürlük duygusuydu.
İyi ki beni desteklemişler ve denizle, yelkenle tanıştırmışlar. Alman dayımın Chiemsee Gölü’nde Bavyera’da yelkenli teknesi vardı. İlk büyük yelkenli tekne deneyimini de orada edindim. Optimistten sonra anne babamın teşviki ile windsurf’e merak sardım. 1970 sonlarında Almanya’dan anne babamın getirdiği ‘belki de Türkiye’deki ilk’ windsurf’ün sahibi oldum. O zamanlar Youtube falan yok. Deneye yanıla windsurf öğrendim. Silivri sahillerinde merakla herkes beni izler, hatta “Bunun motoru nerede?” diye sorarlardı. Daha sonra iyice windsurf’ü ilerletip board’larımı kendim üretme aşamasına kadar geldim.
Safiye: Daha önceleri -Tim kadar genç yaşta olmasa da- benim de yelkene ilgim vardı. Arkadaşlarımla tatillerde yelken dersleri alır seyir yapardık. Ama bu işi temelden öğrenmek istedim ve 2007’de Tim ile birlikte Royal Yacht Association (Kraliyet Yat Birliği) Day Skipper sertifikası için kolları sıvadık. Bu ha ada altı saat ve üç ay süreyle teorik dersler almak demek. Yoğun geçen bir iş günü sonrası kurslara katılmak için gerçekten bunu sevmek lazım. Teorik derslerde elektroniksiz seyir ve navigasyon en ağırlıklı konular. Tabii İngiltere’de gelgit olayları, bu yol planlama konusunu iyice zor hale getiriyor. Bu sürenin sonunda yazılı sınavı geçerseniz, bir de uygulama kısmı ve sınavı var. Bir ha a boyunca uzman hoca ile birlikte yelken yapıyorsunuz ve sonunda sizi sınava tabi tutuyor. Bu sınavda gece ve gündüz seyri var. Haritada gösterdiği yere elektronik kullanmadan gidiyorsunuz. Dubadan yelkenle ayrılmaktan, gelgit hesapları yaparak bir köprü altından geçmek de sınavın tırnak kemirten kısımları.
Bunu geçip Day Skipper’dan sonraki Yacht Master Offshore seviyesine devam ettik. Teori sınavını geçtikten sonra tekne hayalimiz biraz daha yakınlaştı.
Teknenizi ne zaman aldınız?
Tim: 2013 senesinde uzun yıllar hayalim olan tekneyi almaya karar verdik. Bu çocukluk yıllarındaki özgürlük duygusuna özlemimle birlikte stresli hayatımızdan çıkış yolunu da açtı. Onun için teknemizin adı White Knight (kurtarıcı şövalye). Uzun bir araştırma döneminden sonra hayalimde çizdiğim tekneyle 2012 Eylül’de Southampton Boat Show’da karşılaştım. İlk görüşte aşk. Bu tekne İsveç yapımı 41 feet bir Arcona idi. Dört ay sonra teknemizi sipariş ettik. Arcona sadece sipariş üzerine performans cruiser yelkenli üreten Kuzey Avrupa ve İngiltere’nin prestijli markalarından. Bu sene Arcona, gezi sınıfı tekneler üreten Najad ile aynı çatı altında birleşti.
2013 Haziran ayında teknemizi Arcona’nın merkezi Gustavsberg’de teslim aldık. Temmuz ayında evlendik. Sonrasında balayımızı yeni teknemizde geçirdik. Üç-dört ay boyunca İsveç Adaları’nı dolaştıktan sonra teknemizi Southampton’daki yeni evine getirdik. Tabii bu dönemde tam zamanlı çalışıyorduk. Hızlı bir sene oldu anlayacağınız.
2013 yılı boyunca her hafta sonu iş çıkışı 1,5 saatlik yol gidip Southampton’daki teknemize koşup Solent’da yelken yaparak haftanın stresini atıyorduk. Soğuk hava, yağmur demeden yelken yapıp sonra da Isle of Wight’ta bira içip balık patatesle günü bitirmenin keyfine doyum olmuyordu. Her ne kadar soğuktan donup devamlı yağan yağmurdan sonra kurumak biraz zaman alsa da, İngiltere’nin güzelliği çok derin bir yelken kültürünün olması.
Turgutreis’e taşınmaya nasıl karar verdiniz?
Safiye: Turgutreis’te çok uzun süredir yazlık evimiz vardı. Her sene yaz tatillerimizde buraya gelip arkadaşlarımızın teknesi ile muhteşem Ege Denizi’nde yelken yapıp yarışlara katılırdık. Harika vakit geçirirdik. Ege Denizi, Yunan Adaları bence dünyanın en güzel yerleri. 2014 senesinde White Knight’ın serin İngiltere sularından Ege’nin sıcak sularına göç etmesine karar verdik. Bu bizim Turgutreis’e doğru göçümüzün ikinci önemli adımı oldu. Tim, arkadaşları Volkan Dikmen ve Alper Ispatalıgil ile teknemizi İtalya’ya kadar zorlu iki etap sonucu getirdi. İtalya’da ben de katıldım. İki çift İtalya’dan iki hafta süren harika bir seyirden sonra teknemizi şu anda bulunduğu D-marin Turgutreis’e getirdik.
En uzun seyriniz bu muydu?
Tim: Teknemizin en uzun yolculuğu İngiltere’den Turgutreis’e olan seyri idi. Tek uzun etap da İbiza’dan Palermo’ya olan altı günlük olandı. Bu seyre çıkmadan önce bütün hava tahmin raporlarını inceleyip rotayı çizdik. Fakat üçüncü günden sonra hava tahmin raporları tutmamaya başladı. Bir gün baştan, bir gün kıçtan şiddetli rüzgâr ve dalgalarla boğuştuk. Baştan gelen 5 metrelik dalgalar dolayısıyla rotamızı değiştirmek zorunda kaldık. Gece de pupadan patlayan 47 knot’a kadar rüzgârın yaptığı dalgalar, havuzluğun içine kırılmaya başladı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. İyi ki temkinli olup güneş batmadan basmalı ana yelkeni kapatmıştık yoksa gece yarısı 47 knot’ta 6 metrelik dalgaların kucağında arma ve yelkenle uğraşıp kendimizi açık denizde tehlikeye atacaktık. Bu da bize Akdeniz rüzgârlarının ne kadar öngörülemez olduğunu bir daha gösterdi.
Teknenizin bakım onarım işlerini siz mi yapıyorsunuz?
Tim: Genelde kendim yapıyorum. Mesela sezonluk altının zımparası ve