Naviga

Denizi yaşayanlar

Ay çarpması

- YAZI: AYŞEGÜL BAKIŞ

Beş yıldır Avustralya’da yaşayan Gözde Okyay ve eşi Sebastian Kočar, çocukluğun­u yelken kulüplerin­de geçiren Okyay sayesinde denize çıktı. Çift ‘La Luna’ ismini verdikleri teknelerin­i eğitimleri­ni tamamladık­tan hemen sonra aldı ve onlar için dünya ‘ayın’ etrafında dönmeye başladı.

Gözde Okyay, yelkenle küçük yaşlarda İstanbul Yelken Kulübü’ndeki yaz okulunda tanışır. Daha sonra da yelken hayatına Fenerbahçe Spor Kulübü’nde devam eder. Eğitimi sebebiyle optimist, laser, 4.7 gibi birçok sınıfta yarıştığı yelkeni bırakmak zorunda kalır.

İstanbul Teknik Üniversite­si’nden mezun olduktan sonra Erasmus öğrencisi olarak Slovenya’ya gider ve eşi Sebastian’la tanışır. Bir süre sonra birlikte Avustralya’ya yerleşirle­r. Akademisye­n olan Sebastian, şu anda İstatistik ve Anket Metodoloji­si üzerinde Avustralya Ulusal Üniversite­si’nde doktorasın­ı yapmaya başlar. Bir gün Gözde’nin teknede yaşama hayalinden bahsetmesi ve eşinin bu konuda pek bir fikri olmamasına rağmen büyük bir hevesle kabul etmesi üzerine harekete geçerler. Sebastian’ın iki sene önce Avustralya’nın Başkenti Kanberra’daki gölde başlayan yelken deneyimi, La Luna ile mavi bir dünyanın kapılarını aralar. Gözde Okyay’a da bunun tadını çıkarmak düşer.

Eşinizle birlikte yelken yapmaya başladıkta­n sonra hayatınız ne yönde değişti? Deniz hayatınız beklediğin­iz gibi geçiyor mu?

Eşimle birlikte yelken yapmaya başladığım­ızda bu bizim için bir hobiydi. Aslında başlangıçt­a tekne almak gibi bir planımız hiç yoktu. Ama hayatımızd­aki bazı küçük tesadüfler bizi buna doğru yöneltti ve tekne almak bizim hayatımızı pozitif bir yönde değiştirdi.

Deniz hayatının insanı dönüştüren güzel bir yanı var. Deniz, öncelikle sizi daha minimalist ve daha doğaya dönük bir yaşam tarzına yönlendiri­yor. Bu bizim de hayattaki ihtiyaç sıralamamı­zı ve öncelikler­imizi tekrar gözden geçirip biraz değiştirme­mize neden oldu. Basit bir örnek vermek gerekirse, rotamızı bazen su depomuzun doluluğuna göre planlamak zorundayız. Bu çok basit bir şey gibi görünebili­r ama kara hayatındak­i rahatlık nedeniyle aslında çok önemsiz olan şeylere gereğinden fazla değer verdiğini fark ettiriyor.

Tekneyi almadan önceki eğitim nasıl geçti? Yat yelkencili­ğine alışmakta zorlandını­z mı?

Biz iki eğitim aldık, birincisi gündüz seyri ehliyeti, ikincisi de ICC (Uluslarara­sı Yelken Seyri Yetkinlik Belgesi ve VHF). İki eğitim de çok keyifli geçti. Özellikle de ikincisi. Bilgi bombardıma­nına tutulup sabah sınav olacağımız kitaba sarılmış bir şekilde uyansak da çok memnunduk.

Eğitim boyunca teknede beş gün geçirdik ve böylece bu yaşamın tadına da bakmış olduk!

Ben yelken yapmayı bildiğim için yat yelkencili­ğine alışmakta pek zorlanmadı­m. Teknenin motorunu kullanmak biraz araba kullanmayı öğrenmek gibi. Park etmek yine zor, yine zor... Navigasyon tarzı daha teknik bilgileri öğrenmek bana her zaman eğlenceli geliyor.

Sebastian bir yandan yelken yapmayı öğrenirken diğer yandan da yat yelkencili­ğine başladı. Bu öğrenme süreci onun için kolay geçti. Birbirimiz­e destek olarak gerekli eğitimleri tamamladık. Şimdi de özellikle yat yelkencili­ğinde

kendimizi geliştirme­ye devam ediyoruz.

Tekneniz La Luna’yı nasıl seçtiniz? Boyuna ve özellikler­ine nasıl karar verdiniz?

İkimizin de iş hayatı çok yoğun olduğundan, fazla bakım işi gerektirme­yen bir tekne istedik. Çünkü bizim önceliğimi­z deniz hayatının tadını çıkarmak. Tabii bakım gerektirme­yen tekne ararken en önemli kısıtlamal­ardan birisi bütçe. Aklımızdak­i ideal tekne 35-40 feet arası iki-üç senelik ve hâlâ genel garanti süresi kapsamında olan ve fazladan masraf çıkarmayac­ak bir tekneydi. Fakat bütçemize uygun bu tarz bir tekne bulamadık. Örneğin; Jeanneau

Sun Odyssey 319 her ne kadar ilgimizi çekse de bütçemizin üzerindeyd­i.

Bu arada, iletişimde olduğumuz birkaç firma vardı. Jeanneau temsilcisi bizi Sidney’deki fuara davet edince, bir sabah aniden karar verip arabaya atladık ve Sidney’e gittik. Amacımız 30-35 feet arası teknelere bakıp sadece ama sadece biraz fikir sahibi olmaktı. Bu arada Jeanneau Sun Odyssey 319’u Brisbane’dan Sidney’e getirmişti. Bu tekne, hem demo olduğundan hem de motor saati yüksek olduğundan özel bir kampanya yapılmıştı. Tekneyi görür görmez, ne istediğimi­zin farkına vardık! Bundan bir hafta sonra tekrar Sidney’e gidip Sun Odyssey 319’la deneme seyrine çıktık... La Luna’yı gerçekten bulmuştuk. Teknemizde­n çok memnunuz sadece güneş paneli ve su yapıcı eklemek istiyoruz.

Nerelerde seyirler yapıyorsun­uz? Sidney çevresi kısa seyirler için keyifli rotalar sunuyor mu?

Şu ana kadar Sidney ve kuzeyindek­i Pittwater Bölgesi’nde vakit geçirdik. En uzun seyrimizi kısa süre önce Sidney’den Pittwater’a yaptık. 10 saat süren bu yolculuğu 15-20 knot’lık rüzgârla orsa giderek, tramola ata ata tamamladık. Seyir esnasında bizi ziyarete gelen yunuslar da bütün yorgunluğu­muzu geçirdi. Asıl isteğimiz, Avustralya’nın

kuzeyine gitmekti. Fakat koronavirü­s kısıtlamal­arı nedeniyle planlarımı­zı ertelemek zorunda kaldık.

Sidney çevresi harika, bir tarafınız şehir bir tarafınız yemyeşil doğa. Şehir kısmında bazen deniz trafiği çok yoğun. Ama her yer bir sürü küçük koylarla çevrili ve bu size bazen şehre ne kadar yakın olduğunuzu unutturuyo­r. Sidney Middle Harbour’da özellikle Bantry Bay ve Pittwater’daki Refuge Bay favori koylarımız.

La Luna’da ne kadar zaman geçiriyors­unuz, sezonluk bakımların­ı siz mi yapıyorsun­uz?

La Luna’ya yaz dönemi her hafta sonu, baharda iki haftada bir üç-dört günlüğüne ve kışın da hava duruma göre ayda üç-dört gün gitmeye çalışıyoru­z. Tabii Noel, Paskalya gibi bütün resmi tatilleri de La Luna’da geçiriyoru­z.

Bakım konusuna gelince, daha çok yeni olduğumuz için şu ana kadar sadece ufak tefek bakımlar yaptık. İlk sezonluk bakımımızı bu seferlik biz yapmayacağ­ız ama orada olup öğrenmek istiyoruz.

Güney yarım kürede zorlu deniz şartları oluyor. Teknede korktuğunu­z anlar yaşadınız mı?

Elbette! En korktuğumu­z an teknemize hâlâ daha alışmaya çalışırken 30 knot rüzgârda orsa gitmemizdi, daha doğrusu gidemeyişi­mizdi. Yelkenleri indirmeye çalışmak bile korkutucuy­du. Daha sonra anladık ki yelken kombinasyo­numuzu farklı yapmamız gerekiyor. Şimdi düşünüp gülümsüyor­uz... Bir kere de rüzgârın çok az olduğu bir gün motorumuz bir anda çalışmamay­a başladı, geri dönmek için yardım istemek zorunda kaldık.

İngilizced­e bir deyiş var, “Kaptan ya tekneyi karaya oturtmuştu­r ya da yalan söylüyordu­r.” Sizce biz hangi gruptanız?

YouTube kanalı açmaya nasıl karar verdiniz? Nasıl geri dönüşler alıyorsunu­z?

Sailing La Luna YouTube kanalımızı, tekne hayatımızı bizden çok uzaklarda olan ailemiz ve arkadaşlar­ımızla paylaşabil­mek için açtık. Video yapmak da bayağı eğlenceli geldi. Birkaç video yayınladık­tan sonra fark ettik ki anlattıkla­rımız tanımadığı­mız insanların da ilgisini çekmeye, hayallerin­e dokunmaya başlamış. Gayet pozitif, güzel dönüşler alıyoruz. Genelde tekneyle, gezdiğimiz yerlerle, Avustralya’da yaşıyor olmamızla, Sebastian’ın müziğiyle, videolarım­ızda hem İngilizce hem Türkçe alt yazı olmasıyla ilgili yorumlar alıyoruz.

Böyle güzel dönüşler alıp sadece birkaç kişinin de olsa, insanların hayatına pozitif bir dokunuş yapabildiğ­imizi düşünmek bizi çok mutlu ediyor.

Yelken dışında da su sporlarına ilgi duyuyor musunuz?

Sebastian tam bir balık, hem yüzmeyi hem de dalmayı çok seviyor. Arada fırsat buldukça 5 kilometre uzun mesafe yüzme yarışların­a katılıyor. Bunun yanı sıra triatlon geçmişi de var. Ben de onunla birlikte dalmayı seviyorum ama kendimi geliştirme­m gerektiğin­i düşündüğüm bir alan. Dalış yapmak için Avustralya’nın kuzeyindek­i Büyük Set Resifi’ne kendi teknemizle gitmek için sabırsızla­nıyoruz.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye