Mavi kanatlı melekler
Efsanevi oşinograf Dr. Sylvia Earle tarafından kurulan Mission Blue, gezegenimizin mavi kalbi olarak tanımladığı okyanusları korumak, onların karşı karşıya olduğu tehditler konusunda bizi bilinçlendirmek için çalışıyor. Birliğin stratejik iş birliği müdü
Dr. Sylvia Earle, sadece kuşağının en önemli bilim insanlarından biri değil, aynı zamanda deniz biyoloğu, araştırmacı, yazar, konuşmacı ve hayatını denizlere adamış bir çevreci. 50’li yıllarda dalmaya başladığı andan itibaren suyun altındakilerle özel bir bağ kuran Earle, 1969’da Virgin Islands’ta bilim insanlarının birkaç hafta sualtında yaşayarak araştırma yapması için geliştirilen
Tektite II projesinin kadın takımına dahil oldu. (İlk projeye o dönemde kadınların başvurması alışılagelmiş olmadığı için kabul edilmemişti.) Halen sadece %5’ini keşfettiğimiz okyanusları tanıdıkça seveceğimizi ve koruyacağımızı düşündüğü için daha da derinleri araştırabilecek dalış ekipmanı üzerinde çalıştı. 1979’da açık denizde kullanılabilen özel ‘JIM’ dalış kıyafeti ile Oahu yakınlarında 381 metre derinde okyanus tabanında yürüyerek bu derinliğe ulaşan ilk kadın oldu. O günden bugüne 30’dan fazla denizaltı aracıyla dalan doktor, halen 1992’de Alameda, Kaliforniya’da kurduğu DOER Marine (Deep Ocean Exploration and ResearchDerin Deniz Keşif ve Araştırmaları) ile farklı araçlar üretme konusu üzerinde çalışmalar yapıyor.
Dr. Earle, iki yıl boyunca ABD Ulusal
Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nin (NOAAABD’de dünyadaki hava ve deniz olaylarını araştıran kurum) baş bilim insanı unvanını taşıdı ve bu göreve getirilen ilk kadındı. Ne var ki istenilenleri söylemek pek onun yapabileceği bir şey olmadığı için ayrıldı. 2009’da Mision Blue’yu kurana kadar sayısız keşif, araştırma ve çevre projesinde görev aldı; 14 kitap yazdı.
Yaptığı TEDx konuşması ve Netflix’te yayımlanan Mission Blue belgeseliyle milyonlara mavi misyonunu anlattı. Benim için o, mavi gezegenin süper kahramanı ancak kendisine sorarsanız, bu tanımlamayı mütevazılıkla reddedecektir. Bunu ben söylemiyorum, tıpkı onun gibi denizleri korumak için tüm hayatını değiştiren Mission Blue Stratejik İş Birliği Müdürü
Deb Castellana söylüyor. Castellana’ya göre onlar sadece görevlerini yapıyor.
Mission Blue'da çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Dr. Earle’e önceden de hayrandım. Alanının öncülerinden olan dalış eğitmenim Norine Rouse’dan onun hakkında çok şey dinlemiştim. Dr. Earle ile Norine, çok eski arkadaşlar ve ikisi de hayatlarını okyanuslarla içindeki hayatı korumaya adamış durumda.
2009’da Dr. Earle’ün San Fransisko’daki bir konferansına katıldım. Ödüllü TED konuşmasında olduğu gibi bu konferansta da doktor, okyanusların sorunlarının çok ciddi olduğunu ve bunları çözmek için tüm dünyanın el ele vermesi gerektiğini ortaya koydu. Orada toplanan herkesi yapabileceğimiz birşeyler olduğu ve hemen harekete geçmemiz gerektiği konusunda ikna etti. O gece hayatımı değiştirdi ve o andan itibaren tüm zamanımı bu konuya ayırmaya karar verdim.
San Fransisko Körfezi’nde yat broker şirketinde çalışıyordum ve rotamı farklı bir kariyer planına çevirdim. Meksika Körfezi’nde Deepwater Horizon açık deniz platformu patladığında bunun doğru bir zaman olduğunu düşünerek okyanus koruma konusunda çalışmalar yürüten kişilerle iletişim kurmaya başladım. Ardından petrol sızıntısı hakkında Mission Blue blog’una yazı yazmam ve sosyal medyayı bilgilendirmem konusunda bir teklif aldım. Bu teklifin üstüne atladım desem yalan olmaz. Körfezde beş ay geçirip eve döndükten sonra Mission Blue’nun iletişim departmanında çalışmaya devam ettim. Kısa süre sonra iletişim müdürlüğüne; altı yılın ardından da halen sürdürdüğüm stratejik iş birliği müdürlüğü görevine atandım.
“Her Deepness” (Derinlerin Kraliçesi) olarak anılan bir efsaneyle çalışmak zor mu?
Hiç değil! Bunun insanın gözünü korkutabileceğini tahmin ediyorum ancak
Dr. Earle ile çalışmak, sevdiğiniz bir arkadaşınızla çalışmaktan farksız. Evet işin kendisi çok emek istiyor ancak Dr. Earle ve Mission Blue ekibi çok destek oluyor, ilham veriyor. Tek sorun kendimi Dr. Earle ile kıyasladığım zaman ortaya çıkıyor; hiç iyi bir fikir değil! O 10 kişilik çalışır, her gün yüzünde bir gülümseme, pozitif bir yaklaşım ile gerçek bir ilham kaynağıdır.
Sylvia Earle aynı zamanda bilimdeki cinsiyet eşitsizliği konusunda da bir rol model. Mission Blue'daki çalışma ortamınızı bu bakımdan nasıl, kadınlara karşı pozitif ayrımcılık var mı?
Aslında Mission Blue’da herkes uzaktan çalışıyor bu yüzden bunun hiç konusu olmaz. Haftalık Zoom toplantıları yaparız. Bu bakımdan pandemi dönemi bizi pek etkilemedi. Ancak küçük ekibimizde kadınların erkeklere oranla rakamsal açıdan üstünlüğü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Dr. Earle gibi yönetici müdürümüz de çok başarılı bir kadın.
Aynı zamanda bir yelkencisiniz. Bize denizde geçen yaşamınızdan da bahseder misiniz?
Okyanusları koruma alanında çalışmaya başladığımdan beri teknede yaşamaya devam edemiyorum. Şimdiye kadar iki teknem oldu biri 40 feet’lik Sparkman Stephens üretimi keç ve diğeri Hallberg Rassy 39’du. En son teknem ise San Fransisko Körfezi’nde –ki dünyanın en güzel yelken noktalarından biri- günübirlik seyirler yapabileceğim bir Alerion Express 28 idi. Ancak bu işin gerektirdikleri bir tekneye sahip olmak, ona bakmak ve yaşamak için ihtiyacım olan zamanı bana bırakmıyor. O yüzden bu ara karada konuşlandım.
Bize verebileceğiniz sürdürülebilir yaşam ipuçları var mı?
Sadece teknede yaşamak bile karbon ayak izinizi azaltır. Karada yaşarken biriktirmeye başladığınız gereksiz ‘şeyleri’ teknede mecburen azaltmak
zorundasınızdır ki bunların okyanuslar ve iklim değişimi için en büyük sorunlardan biri olduğunu düşünüyorum. Az her zaman daha iyidir. Ayrıca yelkenli bir teknedeyseniz, fosil yakıtları değil, rüzgârın gücünü kullanırsınız. Monako Prensi Albert’in kurduğu vakfın konuyla ilgili çok başarılı rehber kitapçıkları var; ‘Best Practices for Eco-friendly Yachting’ adıyla bu dosyalara internetten ulaşabilirsiniz.
Yelkenciler, dalgıçlar, denizseverler olarak denizleri korumak adına atabileceğimiz farklı adımlar var mı?
Elbette okyanusun kıyısında ya da içinde olanların duruma kendi gözleriyle tanık olmak gibi bir avantajları var. Yelkenciler, sahillerde zaman geçirenler, dalgıçlar okyanuslara attığımız plastiklerin sonuçlarıyla sık sık yüzleşiyorlar. Tanık olarak muhtemelen daha fazla önemsiyor
olabiliriz. Bunun yanında okyanus kenarında yaşamayanların da büyük etkileri olabildiğini gördüm. Mission Blue’daki paydaşlarımızdan biri olan Inland Ocean Coalition adlı oluşum Colorado’da kuruldu. Eğitimler, kampanyalar ve etkinliklerle okyanusu korumak için onun yakınında yaşamanız gerekmediğini insanlara anlatıyorlar. Mission Blue’daki işimi çok heyecan verici bulmamın sebeplerinden biri de Camper&Nicholson’s ve PADI gibi organizasyonlarla yaptığımız iş birliği. Böyle büyük ve güvenilir markaların okyanus koruma çabalarına destek vermeleri ve denizlerin sürdürülebilirliği için markalarını kullanmaları çok umut verici.
Bize Mission Blue'nun en önemli çalışmalarından biri olan Umut Noktaları'ndaki son durum hakkında bilgi verir misiniz?
Umut Noktaları, okyanusların sağlığı açısından kritik önemde oldukları bilimsel olarak belirlenen özel alanlara verdiğimiz isim. Bunların bazıları korumaya alındı ancak her habitattaki gibi sağlıklı ve verimli olabilmeleri için bu korumanın devam etmesi gerekiyor. Bir yerin Umut Noktası olması oraya dikkat çekerek yapılan çalışmalara inanılırlığın artmasını ve yerel denizlerini-sularını korumak isteyenlerin çalışmaları desteklemesini sağlıyor. Bu açıdan hayati önem taşıyor.
Denizlerimizde kaç ölü nokta var?
Ölü noktalar maalesef oldukça fazla. Nat Geo dergisinde bu konuda yakın zamanda harika bir makale yayınlandı. Ölü noktalar, oksijenin balıkların ya da herhangi bir canlının yaşayamayacağı kadar azaldığı yerler. Bu durumun tüm ekosisteme nasıl zarar verdiğini görmek çok üzücü.
Ölü alanların ortaya çıkmasını sağlayan birçok etken var. Bunlardan biri çeşitli sebeplerle denizlere karışarak zehirli alg veya yosun patlamasına sebep olan azotlu gübrelerin tarımda çok fazla kullanılması. Şu kesin, ölü noktaların sorumlusu biziz ve bunu değişerek düzeltebiliriz; ilk olarak
tarımda kullandığımız uygulamalardan başlayarak yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki.
Bir yerin Umut Noktası seçilmesi için ne olması gerekiyor?
Okyanustaki belli bir bölgenin Umut Noktası olarak kabul edilmesi için bu işle ciddi olarak ilgilenen birinin orayı aday göstermesi gerekiyor. Aday bölgenin yerel hükümet, halk, bilimsel ve yerel liderler tarafından destekleniyor olması şart. Süreci internet sitemizde detaylarıyla açıklıyoruz. Deniz bilimleri konusunda uzmanlardan oluşan Umut Noktaları Konseyi yılda iki kez toplanarak her adaylığı değerlendiriyor ve yeni Umut Noktalarını belirliyor.
Dr. Sylvia Earle Mission Blue belgeselinde “Hepimiz bir bakıma deniz canlısıyız. Köpekbalıkları, balinalar ve yunuslar gibi bizim de okyanusa ihtiyacımız var. Okyanus yoksa hayat yok, okyanus yoksa biz yokuz” diyor. Yok olmamak için öncelikle ne yapmalıyız?
Şu anda okyanusların sadece %7’si korunuyor. Birleşmiş Milletler’den bu yüzdeyi 30’a çıkarmak için talepte bulunduk. 2010’da konulan ve 2020’ye kadar ulaşılması beklenen Aichi hedeflerinin bir tanesi bile başarılamadı. Ancak dünyanın uyandığı ve insanların –ki herkesin buna dahil olması gerekiyordoğanın korunması için hayatlarında gereken değişiklikleri yapmaya hazır oldukları konusunda umutluyuz.
Bence hemen yapmamız gerekenlerin başında şunlar geliyor:
1) Fosil yakıtlardan vazgeçmeliyiz. 2) Küresel olarak tarım uygulamalarını değiştirmeliyiz. 3) Hem kıyı hem de açık deniz balıkçılığında aşırı avlanmayı önlemeliyiz. 4) Uluslararası anlaşmayla 2030 yılına kadar Denizel Koruma Alanlarını en az % 30 seviyesine çıkarmalıyız. 5) Prens Charles’ın en son Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde de
belirttiği gibi dünya birleşmeli ve savaş dönemi gibi bir seferberlikle bizim için varoluşsal bir soruna dönüşen iklim değişimine karşı savaşmalı.
Okyanuslar ısıyı düzenledikleri, karbonu emdikleri için iklim değişiminde başrolde. Okyanusların sağlığını etkileyen temel stres kaynaklarını hemen ortadan kaldırmak zorundayız; bunun bahanesi yok. Fazla avlanma, fosil yakıtlar, plastik kirliliği gibi sorunları çok geç olmadan çözmeliyiz.
Mission Blue belgeseliyle istediğiniz geri dönüşü aldınız mı?
Belgeselin sonuçlarından oldukça memnunuz. Netflix filmi tanıtmak için büyük çaba sarf etti ve bu sayede milyonlarca insan okyanusların karşı karşıya kaldığı mücadeleyi öğrendi. Belgesel, Dr. Earle’ün ve onun ilham veren hayat hikayesinin herkesin oturma odalarında izlenmesini sağladı. Gelecekte gezegenimizin sağlığını koruması konusunda gençler oldukça endişeli ve
Dr. Earle de mesajlarıyla doğrudan onlara ulaşmayı hedefliyor. Netflix bu kuşağı çok etkileyen bir platform olduğu için belgeselin yarattığı etki bizi çok memnun etti.