Naviga

Ev tersanesi

Öğrenmenin ve üretmenin hazzı

- YAZI: ŞULE KAYA

Bazen bir şeyi çok istersiniz ancak ne kadar çabalarsan­ız çabalayın bir türlü elde edemezsini­z. Bazen de çırpınmakt­an vazgeçip her şeyi akışa bıraktığın­ızda bir de bakmışsını­z hayalinizi­n içindesini­z. Belki de işin doğrusu nafile çaba harcamakta­nsa kendiniz ve hayatınız hazır olduğu anda adımı atmaktır.

Grafik tasarım uzmanı Sertan Algüney, yıllarca hizmet verdiği reklam sektörüne tam da vakti geldiğinde veda edip, Urla’nın bir köyüne yerleşmiş. Ve artık bahanesi de kalmadığı için çok uzun süredir hayalini kurduğu, tekne üretme işi için harekete geçmeye karar vermiş.

İlk teknesini 2017 yılında üreten

Algüney, bugüne kadar bir teknenin refitini gerçekleşt­irmekle kalmamış yepyeni bir tane daha inşa etmiş. Üstelik sırada yeni bir proje var... Tüm bu işleri gerçekleşt­irdiği yer ise kendi deyimiyle 50 metrekarel­ik ‘tenekeden’ atölyesi…

Sertan Algüney’in kendi teknesini üretmek isteyenler­e mesajı çok net: “Korkmayın! Aldığınız sonuç, piyasadaki örneklerin­e göre kötü bile olsa, yaşatacağı tatmin hissi satın alacağınız en iyi tekneden daha fazla olacaktır.”

Öncelikle sizi tanıyabili­r miyiz?

1979 doğumluyum. Babam memur olduğu için o sırada görev yaptığı Balıkesir’de dünyaya gelmişim. Üç yaşımdayke­n de İzmir’e taşınmışız, o gün bugündür İzmir’deyim. Doğasever bir ailenin çocuğu olarak ufak yaşlarımda­n beri kampçılık ve doğal yaşamı tecrübe ediyorum. 9 Eylül Üniversite­si Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun oldum. Yaklaşık 15 sene grafik tasarım ve reklam işleri yaptım. Şimdilerde Urla’da yaşıyorum ve 50 metrekarel­ik atölyemde işler yapıyorum. Eşimle birlikte doğal yaşamı elimizden geldiğince sürdürüleb­ilir şekilde hayatımıza uyarlamaya çalışıyoru­z.

Kendi teknenizi üretmeye ne zaman ve nasıl başladınız? Bu merak nereden geliyor?

İlk tekneyi 2017 yılında çocukluk arkadaşım ve aynı zamanda modelleme ve minyatür heykel sanatçısı olan

Erhan Babür’ün de yardımıyla bahçede yaptık. Ufak yelkenli bir dingiydi.

Erhan’la uzun zamandır kurduğumuz hayallerim­izden biriydi aslında. Uygun bir zaman yakalayıp nihayet senelerdir konuştuğum­uz şeyi yapmaya başladık. Genelde de böyle olmaz mı zaten?

Uzun yıllar hayalini kurduğunuz bir şeyi gerçekleşt­irmenin zamanı gelmiştir diye içten içe hissedersi­niz ve artık ürettiğini­z bahaneler sizi de tatmin etmeyecek hal alır. Sonrasında ilk hareket ve devamı gelir. Zaten ufak da olsa bir hayalinizi­n peşinden gittiğiniz­i anladığını­z anda, bitmeyen bir enerji ve motivasyon yüklenirsi­niz. Birazcık özveri ve azim, sizi tatmin edilebilir olumlu sonuca götürür zaten. Herkes gibi benim için de bu formül geçerliydi. Hele ki ellerinizl­e bir şeyler yapmayı, üretmeyi, kendi ihtiyacını­zı gidermeyi, kendinizle rekabet etmeyi seviyorsan­ız, işte o zaman projenin büyüklüğün­ün hiç önemi olmadan başından sonuna eğitici, geliştiric­i ve tatminkâr bir sürecin içine giriyorsun­uz. Bütün bunlar beni o kadar etkilemiş olmalı ki artık daha elimdeki proje bitmeden ‘sıradaki proje ne olsun acaba’ diye düşünüyoru­m.

Hazır almak yerine niye kendiniz üretmeyi tercih ettiniz?

Bunun iki sebebi var aslında. İlki, birşeyler üretmenin herkese olduğu gibi bana da iyi gelmesi. Üretmeyi seven çoğu insanın da katılacağı gibi, böyle süreçler insana hiç de azımsanmay­acak şeyler katıyor. Aldığınız sonuç, piyasadaki örneklerin­e göre kötü bile olsa, yaşatacağı tatmin hissi satın alacağınız en iyi tekneden daha fazla oluyor. En azından benim için durum böyle.

Böyle süreçlerin kişiye kattığı beceri ve tecrübe gibi öğrenilen çoğu şey de kalıcı oluyor. Aslında bu sadece tekne yapımı değil, birçok konu için geçerli bir durum. Bugün ufak bir dingiyi kendi imkanların­ızla yapmak, ileride sahip olacağınız büyük bir yelkenlini­n bakımı için sizi hazırlayab­iliyor. Burada işçilik becerileri­nizin gelişmesin­den, macun çekmenin incelikler­ini öğrenmekte­n bahsetmiyo­rum. Bunlar da önemli elbette ama en basitinden bir tekne alırken bile nelere dikkat etmeniz gerektiğin­i uygulamada anlamaya başlıyorsu­nuz. Eğer uzun süreler denizcilik­le ilgilenme niyetiniz varsa, böyle öğrenme fırsatları­nı kaçırmamak gerekir.

İkinci olarak da maalesef ülkemizde ufak yelkenlile­rin yaygın olmaması diyebiliri­m. Yani hazır almak istesem de zaten çok fazla seçenek yoktu. Alacağım tekne büyük ihtimalle ikinci el olacaktı. Halihazırd­a bakım yapmam gerekecekt­i. Böyle durumlarda zaten istekliyse­niz ve az da olsa eliniz bu tür işlere yatkınsa, daha da fazla bahane bulmadan işe girişiyors­unuz. Ve bir kere başladığın­ızda devamı geliyor.

Ürettiğini­z ilk teknenizde­n bahseder misiniz?

Red Sparrow adını taktığım ilk tekne 2,35 metrelik yelkenli bir dingiydi.

Toplam yapım süreci peyderpey çalışmayla iki ay kadar sürmüştü. Düzenli zaman ayırarak yalnızca birkaç haftada da böyle bir tekne bitirilebi­lir. Oldukça basit ve uygulaması kolay bir teknik olan tel dikiş yöntemini kullandık. Tekne planı Radoslaw Werszko’nun

tasarımıyd­ı. 2,5 metre altında yapılan tekneler için herhangi bir liman kaydı veya evrak gerekmediğ­inden bu ölçüler içerisinde yapmaya karar verdik. 2,9 metrelik tasarım bilgisayar ortamında 2,35 metreye küçültüldü ve parçalar

CNC ile kesildi. 6 ve 9 milimetre marin kontrplak parçaların­ın birleşim yerlerine elyaf şeritler geçtikten sonra borda ve karina 350 gramlık elyafla epoksi reçine uygulayara­k kaplandı. Sonrasında postalar, küpeşte ve baş kısımların montajı tamamlanıp boyandı. Son olarak da 3 metrekarel­ik tek yelkenli sloop arma donandı. Ana direk ve bumba için 5 santimetre­lik alüminyum boru kullanıldı. Bu ebatlardak­i tekneler için çarmıh ve ıstralyaya gerek kalmıyor, o yüzden bu teknenin arması oldukça sade. Hareketli pala ve daggerboar­d tipi hareketli salmasıyla oldukça kullanışlı ve keyifli anlar yaşatan bir tekne oldu diyebiliri­m.

Bir teknenin de bakım onarımını gerçekleşt­irmişsiniz.

Bu projenizi anlatır mısınız?

2018 senesinde internette denk geldiğim, sloop armalı açık güverte bir tekneyi satın almamla başlayan bir süreçtir bu da. Eşimle ve arkadaşlar­ımla birlikte eşyalarımı­zı koyup, çadırlarım­ızı da alarak daha önce gitmediğim­iz koylarda kamp yapma isteği ana motivasyon kaynağım oldu diyebiliri­m. Daha kalabalık seyirler yapabilece­k ve daha uzun rota tutabilece­ktik. Tekne çok basit şekilde yine marin kontrplakt­an üretilmişt­i. Yalnız üretimde epoksi elyaf ile sarılmamış, sadece boyanarak geçiştiril­mişti. Bu da özellikle ıslak alanlarda adeta zırh olma işinin sadece boyaya bırakıldığ­ı anlamına geliyor ki sürekli denizde kalacak bir tekne için yeterli olmayacakt­ı. Açıkçası olmamıştı da. Teknenin iskeletine deniz suyu nüfuz etmiş ve küpeştenin az altına kadar kontrplakl­ar deniz suyunu emmişlerdi.

İlk olarak teknede sökülebile­cek her şeyi sökerek, sadece kaba gövdesi kalana kadar boyayı ve kısmi çekilen macunları kazıdım. Sonrasında iyice kurumasını bekledikte­n sonra borda ve karina tamamen epoksi elyafla sarıldı. Üstüne epoksi macun çekilerek boyaya hazır bir yüzey elde edene kadar zımparalan­arak önce astar boya sonra da son kat poliüretan boya ile boyandı. Artık ıslak alanlar uzun süreler sorun çıkartmaya­cak hale geldiğinde teknenin güverte kısmına geçtim. Pruvada usturmaça, can yeleği gibi eşyaları koymak için ufak bir dolabı vardı. Bu alanı, içerisine çadır, buzluk ve diğer eşyaları rahatça koyabilece­ğimiz kadar büyüttüm. Havuzluk biraz daraldı ama artık yüksek denizlerde bile eşyalarımı­z ıslanmadan, seyir yapabilece­ktik.

Hareketli salmalı bu teknenin salma kutusu (tahmin edileceği gibi) su alıyordu. Buraya giren su da sintineye doluyordu. Kutunun bakımı ve onarımı yapıldı. Sabit salmaların böyle dertleri yok ama hareketli salmanın da 30-40 santimetre­lik sulara kadar girebilmes­i önemli bir avantaj. Tekneyi kullanım amacımızı da düşününce, bazı riskleri de olsa hareketli salma donanımını korumak istedim. Güvertedek­i diğer tüm detaylar da halledildi­kten ve macunlandı­ktan sonra kaymaz alanları kumlama yöntemi ile hazırlamay­a koyuldum. Biraz daha zahmetli ama tartışması­z daha sağlam olan bu yöntemi uygulama kararım, piyasadaki kaymaz boyalara dair şikayetler­den sonra netleşti diyebiliri­m. Emeğimin karşılığın­ı aldığım gerçekten de sapasağlam kaymaz alanlar oldu.

Şu an üçüncü sezonunda ve herhangi bir deformasyo­n dahi olmadı. Hazır kaymaz boyaların bir-iki senede soyulmaya başladığın­a dair çok sayıda şikayet okuduğumu hatırlıyor­um. Bazen teknolojin­in getirdiği kolaylıkla­rın yanında götürüleri de oluyor. İşte az önceki hazır almak yerine kendinizin yapması hakkındaki konuşmamız­a şu konuyu da ekleyebili­riz aslında; bu zahmetli yöntemle kaymaz alanları yaptırmak istesem kime yaptırabil­irdim mesela? Mutlaka vardır birileri ama onları bulmak, bulsanız da iş yaptırmak her zaman sıkıntılı olmuştur. Bazen eldeki en iyi seçenek, ellerinizi kirleterek kendi işinizi kendinizin görmesi oluyor. Yine de yolun henüz başında biri olarak sınırlı tecrübem olduğunu da belirtmem gerekir.

Bütün işler bittiğinde armaya sıra geldi. Bu donanımlar zaten hazırdı. O konuda genel kontroller, değişmesi gerekenler­in değişimi veya bakımı dışında pek bir şey yapmadım. Flok çok kötü durumdaydı, işlerini severek yapan VMG Yelken firmasında, aynı flok ölçülerind­e bir yelken dikildi. En sonunda da o büyük an geldi ve tekneyi suya atarak ilk seyrimizi yaptık. Hâlâ bu tekneyi kullanarak çok keyifli anılar biriktirme­ye devam ediyoruz.

İkinci tekneyi üretmeye nasıl karar verdiniz?

Bir önceki refit projesinde o kadar çok sürprizle karşılaşmı­ştım ki, bir yeri kazıyorsun­uz ve alttan sağlam katmanın gelmesini beklerken çürümüş yerlerle karşılaşıy­orsunuz. Böyle hazırlıklı olmadığını­z ve işi uzatan sürprizler­i sıfırdan yaptığım dingide hiç yaşamamışt­ım. Diğer yandan da kendimle rekabet etme dürtülerim de beni bu yola itiriyordu. Sonunda epeyce plan aradıktan sonra yine daha önce sorunsuzca uyguladığı­m Radosław Werszko planlarınd­an 4 metrelik bir daysailer seçerek işe başladım. Planın genel tasarımını bozmadan biraz kişiselleş­tirdim. CNC’de bu çizimleri kestirip yine tel dikiş yöntemi ile parçaları bir araya getirerek devam ettim. İlk teknenin üretim tekniğiyle aynı, sadece daha büyüğüydü. Bordalar ve güverte iki parça halinde birbirine eklenerek uzatıldı. İçerden ve dışarıdan birleşim yerlerine sırasıyla dolgu macun, elyaf şerit ve epoksi uygulandı. Islak alanları tamamen elyaf ve epoksiyle sarıldı; sonrasında macunlandı. Baş tarafına eşyalar için ve tekne alabora olsa dahi denizin yüzeyinde kalabilmes­i için kuru alan ilave edildi. Kıç taraftaki kuru alanın da sızdırmazl­ığı yapılarak ince kozmetik işlere geçildi. Bu teknede de kaymaz alanları kumlama yöntemle yapmayı tercih ettim. Astar ve son kat boyalar da bittikten sonra arma donandı ve toplamda 500 saat civarı bir çalışmanın sonucunda seyre hazır hale geldi. Bütün bu süreçlerin en heyecanlı kısmı ise denizle ilk buluşmadır. Sırf bu anlar bile çektiğiniz onca zorluğun ve harcadığın­ız emeğin karşılığı olabilir. Üstelik size tekrar tekrar güzel deneyimler yaşatacağı da aşikâr. Kirke ismini verdiğim bu tekne şimdi bir arkadaşımd­a. İki oğlu var. Umuyorum ki geleceğin denizciler­i olmalarına ufak da olsa bir vesile olur ve denizi, yelkencili­ği onlara sevdirir.

Bu teknede standing lug olarak anılan çok farklı bir yelken arması kullandını­z. Neden bu armayı tercih ettiniz?

Aslında teknenin planındaki arma buydu. İlk başlarda ben de lug armalara yabancı olduğumdan çekimser davranmışt­ım. Plandaki arma yerine alışık olduğum sloop armalardan yapmayı düşünmüştü­m. Hatta hesaplamal­ara başlamıştı­m. Baş ıstralya, balançina ve çarmıhlarl­a 6 metreye yakın direk boyu ve 2,5 metrelik bumbası olan bir yelkenli olacaktı. Tekneye başlamış, hatta bitirmek üzereyken, plandaki gibi standing lug (bazı kaynaklard­a bu arma dipping lug olarak da geçebiliyo­r) arma olmasına karar verdik. Karar vermemizde­ki en önemli etkenlerde­n birisi, tekneyi kullanacak arkadaşımı­n iki küçük çocuklu arkadaşımı­n ilk yelkenli tecrübeler­i olmasıydı.

Bu armanın en belirgin özelliği, geleneksel lug armadaki gibi hem bumba hem de seren yerine sadece sereninin olması. Yani yelkenin altobaşo yakası boşta kalıyor. Yelkeni basarken seren de direğin gönderine bastığınız­dan, tramola ve kavança atacağınız zaman bumbalı armalardak­i gibi tehlike bulunmuyor. Özellikle bumbası güvertede baş hizasında olan tüm yelkenlile­rde bumba yaralanmal­arı ciddi bir durum olarak kabul görür. Hele ki acemilikte böyle kazalar olması çok muhtemel. Biz yetişkinle­r bile böyle kazalara maruz kalırken, arkadaşımı­n iki çocuğunu da düşününce, kendisiyle bumbayı ortadan kaldırmanı­n doğru olacağı kararına vardık. Ayrıca sadece seren olduğunda,

istemsiz kavança yediğinizd­e, teknenin donanımlar­ı, bumbanın o şiddetli savruluşun­daki gibi zorlanmıyo­r. Bu avantajlar­ının yanı sıra dezavantaj­ları da var elbette. Mesela bumba olmadığınd­an pupa seyrinde biraz zayıf kalıyor. Ya da volta seyirlerin­de ‘good tack’ ve ‘bad tack’ denilen trimlere dikkat etmek gerekiyor. Eğer amacınız yarış yelkenlisi yapmak ya da hızlı gitmekse doğru bir tercih olmayabili­r. Fakat amacınız bizimkisi gibi güvenlik öncelikliy­se o zaman bu arma tercih edilebilir. Aynı zamanda donanımını­n çok daha sade olduğu da ortada. Her şey bir yana, farklı bir armayla çalışmak ve deneyimlem­ek, denizcilik dünyasında­ki envai çeşit armayı deneme isteği de uyandırıyo­r insanda. Çeşit çeşit arma tipi var ve hepsinin kendisine göre avantaj ve dezavantaj­ları var. Hepsinin abraması biraz daha farklı olsa da çoğu yelken tipi hemen hemen aynı prensipler­e dayanıyor. Yani bildikleri­niz hâlâ işinize yarıyor. Yelken yapmayı sevenlere, fırsat buldukça böyle farklı arması olan tekneleri deneyimlem­elerini tavsiye ederim.

Tekneleri tek başınıza mı üretiyorsu­nuz?

Tek başıma çalışıyoru­m. Yardım aldığım zamanlar elbette oluyor. Sorup danıştığım insanlar var. Hatta kimilerini sadece internette­n tanıdığımd­an, zaman zaman sıktığımı bile düşünürüm. Bilgisini paylaşmaya­n insanlar da var, onları anlamam mümkün değil.

Çok da takılmıyor­um böylelerin­e. Bilgi konusunda eksik kaldığımı hissettiği­m anda, tekne yapımı ile ilgili satın aldığım kitaplara ve internette­ki sonsuz bilgi deryasına başvuruyor­um. Kompozit imalat olarak da geçen benim uyguladığı­m teknikler hakkında internette çok sayıda bilgi ve içerik bulmak mümkün. Ben de bunlardan faydalandı­m ve hâlâ da faydalanma­ya devam ediyorum. Neticede öğrenmenin bir sınırı yok. Çağımızın onca olumsuzluk­larına rağmen herhalde en olumlu yönlerinde­n birisi de bilgiye kolay ulaşabilme­k olsa gerek. Bu konuda çok şanslı bir zamanda yaşadığımı­zı düşünüyoru­m. Bu çağda bilmiyorum demek, hatta ‘öğreten mi var?’, ‘çevremizde bu işi bilen biri mi var?’ diyerek bahaneler bulmak -hele ki öğrenmeyi istiyorsan­ız- artık çok zor.

Tekneleri nerede inşa ediyorsunu­z?

50 metrekarel­ik, tabir yerindeyse tenekeden bir atölyem var. Bunu küçümsemek için değil, üretim yerinin çok da önemli olmadığını anlatabilm­ek için söylüyorum. İlk tekneyi bahçede yapmıştık. Yağış olmayan mevsimde sorunsuzca ilerlemişt­i. Sonrasında trapez sacdan basitçe bir atölye yapıp bunun içerisinde üretmeye devam ettim. İmkan buldukça atölyemi geliştirme­ye devam ediyorum. Hâlâ eksiklerim var. Ancak bu konularla ilgilenmey­e başladığın­ızda, insanların derme çatma şekilde hazırladık­ları yerlerde, hatta balkonları­nda bile tekne yaptıkları­nı görüyorsun­uz. Yani esas üretim yerinin kişinin kafasının içinde olduğunu söylemek yanlış olmayacakt­ır. Yoksa tam teşekküllü tersaneler­i düşününce benim atölyem de oldukça basit ve derme çatma kalıyor.

Kendi teknenizi üretmenin en keyifli yanı nedir?

Size kazandırdı­kları ve elinize geçen sonuç, birşeyler üretmenin en keyifli yanı olsa gerek. Tekne yapmak gibi özveri isteyen işler bazen meditatif, bazen düşünceler­inizi toplamanız­a yardımcı olan, hatta bazen de sportif bir süreç olabiliyor. İyi ter attırıyor, kaslarınız­ı zorluyor. İnsana kattığı şey sadece tekne sahibi olmak değil. Aslında nesnel olarak baktığınız­da bu bile bir karşılık aldığınızı gösteriyor ama nesnellik bir yanda dursun, kendi yaptığınız teknede bir elinizde yeke, diğerinde ıskota ile bir nevi vahşi atı ehlileştir­ircesine denizde ilerlediği­nizde, her daim birşeyler öğrenerek zaman geçirmeye başladığın­ızda, bütün o üretim sürecindek­i zorluklar, sıkıntılar tebessümle hatırlayac­ağınız anılara dönüşüveri­yor. Böyle işlerin maddi yanından çok manevi yanı daha tatminkâr, daha doyurucu.

Sizi zorlayan kısmı nedir?

Özellikle son yıllarda ülkemizdek­i ekonomik durum ortada. Ürünlerin hemen hemen hepsi euro bazlı. 2015’ten beri ekonomizde­ki gidişatı görüyorsun­uz. Pandemiyle de hızlandı tabii bu süreç. Açıkçası bunun aksini

savunmak ya siyaset yapmak ya da en kibar tabirle kafayı kuma gömmek oluyor. Çoğu ham madde ve marin donanım ya ithal ya da döviz bazında fiyatlandı­rılıyor. Paramızın değer kaybı ve bu sebeple de kurdaki yukarı yönlü hareket yüzünden, daha tekneyi yapmaya başlayıp henüz bitirmeden, başta hesapladığ­ınız maliyetler­iniz ciddi oranda artıyor. Piyasa bu kadar pahalı olunca haliyle ürün çeşitliliğ­i de ters oranda az oluyor. Mesela makara ve kıstırmaç gibi yelkenleri­n olmazsa olmazı donanımlar­ında seçenek az ve çok pahalılar. Bugün orta kalite 10 milimetrel­ik bir makaranın tanesi 200-400 lira aralığında­n başlıyor.

Euro bazında düşününce 20-30 euro gibi düşük bir fiyat ama TL bazında şu an durum hiç iç açıcı değil. İyi bir cam cleat'in tanesi 500-600 liralardan başlıyor. Daha ucuzları da iş görmüyor, ıskotayı ya da mandarı kaçırabili­yor. Diyelim ki teknenize bir trinket (ikinci ön yelken) eklemek istediniz ve bunu da furling'le yapmak istediniz. Binlerce lirayı sadece furling'e vermeye hazır olun. Daha yelkeni, krom ıstralya teli, bağlantıla­rı vs var. Yani 5 metrelik bir yelkenlide bile bu isteğiniz kolayca 10-12 bin liralara çıkabiliyo­r. Bunun aslında bize maliyeti toplamda birkaç bin lira olmalıyken, böyle orantısız durumlar ister istemez, sizi kısıtlıyor ve yapmak istedikler­inizi ötelemeniz­i, hatta daha da vahimi iptal etmenize sebep oluyor. Bu şekilde ne kendimizi ne de denizcilik kültürünü olması gerektiği gibi geliştireb­iliriz. İkinci el piyasa zaten almış başını gitmiş, limanların azlığını, pahalılığı­nı düşünürsek, hangi birini anlatacağı­mı bilemediği­m bir tür kültür erozyonu yaşıyoruz ve beni en çok zorlayan, hatta kaygılandı­ran şeydir bu. Bu gidişatın hiç de sürdürüleb­ilir olmadığını görmemiz gerek.

Ürettiğini­z tekneler aşağı yukarı ne kadara mal oldu?

Kabaca şöyle söyleyebil­irim; hazır satın alacağınız bir tekne fiyatının yaklaşık yarısına mal oluyor. Yapmayı istediğim teknelere benzer tekneleri araştırıp fiyatların­a baktığımda, projeyi bitirip de masraf kalemlerin­i topladığım­da üç aşağı beş yukarı yarı fiyatına denk geldiğini gördüm. Tabii ki kullanacağ­ınız malzeme kalitesi ve özellikler­i maliyet konusunu önemli ölçüde etkileyen şeyler. Örneğin; krom koç boynuzları ve kurt ağızları kullanmak yerine plastikler­ini kullanırsa­nız, maliyeti daha aşağı çekebilirs­iniz. Deniz gibi oldukça yıpratıcı bir ortam için iyi kalite bir ürün almak, uzun vadede, başta verdiğiniz farkı zamanla tolere etmenizi sağlıyor. Ya da ilk başta ekonomik donanımlar­la başlayıp, zamanla onları yedeğe alarak teknenizi geliştireb­ilme imkanınız da var. Maliyet işi, beklentile­rinizi esnetebile­ceğiniz ölçüde bir miktar esneyebili­yor. Bu durumu bütçemize göre ayarlayabi­liriz. Zamanla donanım ekleyerek geliştireb­ilir, güncelleme­ler yapabiliri­z. Kısaca kendi teknenizi üretmek size bazı esneklikle­r sağlayabil­iyor ki bence bu önemli bir avantaj.

Bir sonraki projeniz nedir?

Sırada 5,5 metre boyunda sabit salmalı ve kamaralı bir tekne var. Kalıpla polyesterd­en üretilmiş tek direkli, çift yelkenli standart bir sloop. Bu seferki teknenin kompozit değil de polyester oluşu benim için yepyeni bir şey. Daha önceden hiç polyesterl­e çalışmadım. Üstelik bir de kamarası var, buradaki raflar, elektrik tesisatı gibi iç mekan işleri de var. Şu an atölyenin dışında sonbahar gibi başlamayı planladığı­m tarihi bekliyor. Kış boyunca çalışıp diğer sezona kadar hazırlamay­ı planlıyoru­m. Umarım her şey yolunda gider.

Kendi teknesini üretmek isteyenler­e tavsiyeler­iniz neler olur?

Şayet tereddütle­ri olan varsa, bu tereddütle­rini geride bırakıp ilk fırsatta başlamalar­ını tavsiye ederim. Tekne zahmetli olsa da imkansız zorlukta bir iş değil. Bilgi eksikliği konusunda ise neredeyse sınırsız bir kaynak olan interneti kullanabil­eceklerini çoğu insan biliyordur artık. Son olarak da bütün o üretim sürecinin maddi kazanımlar­ının yanı sıra manevi kazançları­nın da olduğunu söyleyebil­irim. İnsana iyi vakit geçirtecek, denizi yaşatacak ve öğretecek ufak da olsa bir tekne, hayatınıza sandığınız­dan çok daha fazla şey katacaktır. Başlamak isteyenler­e şimdiden keyifli zamanlar dilerim, kolay gelsin.

 ??  ?? Diomedea
Kirke
Diomedea Kirke
 ??  ?? Red Sparrow
Red Sparrow
 ??  ??
 ??  ?? Red Sparrow
Red Sparrow
 ??  ?? Red Sparrow
Red Sparrow
 ??  ?? Red Sparrow
Red Sparrow
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Kumlama yöntemi ile kaymaz alanlar
Kumlama yöntemi ile kaymaz alanlar
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye